Olağanüstü devrimci Mustafa Kemal Atatürk’ü, ölümünün 72. yılında sevgi ve özlemle andık. Saat 09.05’te, yaşlısından gencine, gencinden çocuğuna tüm vatandaşlarımız, büyük kurtarıcılarına olan saygılarını bir kez daha sundular. Yeryüzünde gelmiş, geçmiş hiçbir lidere yapılmayan bu büyük saygı, emperyalizme karşı verdiği savaşlarla ülkesini kuran ve “az zamanda, çok ve büyük işler yapan” eşsiz önder Atatürk için, her yıl yapılmaktadır. Tüm dünya Mustafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğünü bilmektedir ve böyle bir lidere sahip olmamız, bizler için büyük bir gurur kaynağıdır.
Mustafa Kemal çok büyük bir liderdir. Çünkü ülkesini emperyalist devletlerin işgalinden kurtarmış ve on beş yıl gibi kısa bir sürede, ülkesinin her alanda gelişmesi, kalkınması için büyük emekler ve uğraşlar vermiştir. 1923 yılında kurulan genç Türkiye Devleti, halkın büyük çoğunluğu fakir ve eğitimsiz, sanayi kuruluşları yok denecek kadar az ve sermaye birikiminden yoksun, geri kalmış bir ülke konumundaydı. Üstelik iktisadi açıdan Osmanlı İmparatorluğundan devraldığı “Düyun-u Umumiye” borçlarını da ödemek zorundaydı.
Atatürk’ün fiilen ekonomiyi yönlendirdiği dönemde gerçekleştirdiği somut ekonomik girişimler, on beş yıl gibi kısa bir zamanda çok büyük bir kalkınma hamlesine girişildiğini göstermeye yeterlidir. Bu girişimleri şöyle sıralayabiliriz: Türkiye İş Bankası açılmış ve böylece ulusal bankacılığın ilk adımı atılmıştır. Başta Eskişehir, Uşak, Alpullu olmak üzere birçok yerde şeker fabrikaları kurulmuştur. Kayseri’de uçak fabrikası kurulmuştur. Bünyan Dokuma Fabrikası açılmıştır. Ereğli ve Nazilli Bez Fabrikası ile Kayseri İplik ve Bez Fabrikası açılmıştır. Gemlik Suni İpek Fabrikası, Bursa Merinos Fabrikası, İzmit Kağıt Fabrikası gibi pek çok kurum ve kuruluş oluşturulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası kurulmuştur. 1930 yılında Sanayi Kongresi, 1931 yılında Ziraat Kongresi toplanmıştır. Birinci ve İkinci Kalkınma Planları oluşturulmuştur.
Dünyadaki ilk demokratik kalkınma planları; 1931 yılında Türkiye’de uygulamaya konulan ekonomik reform hareketleridir. Bu kalkınma planları eldeki kıt kaynaklarla halkın ihtiyaçlarının en iyi biçimde karşılanmasına yönelik hazırlanmıştır. Atatürk, Birinci Kalkınma Planı’nı 1933-1938 yılları, İkinci Kalkınma Planı’nı ise 1939-1944 yılları için hazırlatmıştır. Her iki kalkınma planının da temel amacı, hammaddesi Türkiye’de olmasına karşın dışardan ithal edilmek zorunda kalınan ürünlerin ülkemizde üretilmesini sağlamaktı.
1933 yılında Sümerbank’ın kurulması ile devletin iktisadi hayata girişi, doğrudan doğruya devlet işletmeciliğine başlaması, 1934 yılında uygulamaya konulan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile başlamaktadır. Bu plan döneminde, öncelikle, büyük kısmı yabancıların elinde bulunan demiryolları, Tramvay ve Tünel Şirketi, Zonguldak Kömür Şirketi, İzmir Telefon Şirketi millileştirilmiş ve kamulaştırılmıştır. 1935 yılında yeraltı kaynaklarının araştırılması için Maden Tetkik Arama Enstitüsü, elektrik ve enerji kaynaklarının değerlendirilmesi için Elektrik İşleri Etüd İdaresi, madencilik işletmelerini kurmak ve işletmek amacıyla da Etibank kurulmuştur.
Birinci Kalkınma Planı döneminde toprak reformu yapılarak, tarıma teşvik sağlanmış ayrıca hammaddesi yurtiçinde bulunan malları işleyecek sanayi kuruluşları ile devletçe finanse edilmesi mümkün olan kuruluşların kurulmasına öncelik verilmiştir.
Planlı ekonomi uygulamaları sonucunda başarılı sonuçlar alınmış ve hedeflere ulaşılmıştır. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte kalkınma planlarına geçici süre ara verilmiş ve devlet, savaş ekonomisine uygun bazı tedbirler almıştır.
Atatürk zamanında yapılan tüm bu işler kolay başarılmamıştı elbette. Planlanan hedeflere ulaşmak için; sınırsız yurt sevgisi, inanç ve özveriden başka, bilinçli, kararlı, örgütlü ve devrimci bir tavır sergilenmişti.
Bu tavırlar sonuçlarını kısa sürede göstermiştir.
1922-1925 yılları arasında fiyatlarda artış oranı yılda %3, 1925-1927 yılları arasında ise %1 olmuştur. Bazı fiyatlarda ucuzlama görülmüştür. Türk parası yabancı paralar karşısında değer yitirmemiş, aksine bazılarına karşı değer kazanmıştır. 1923 yılında kişi başına düşen ulusal gelir sadece 45 dolar iken, 1940’lı yılların ilk yarısında 400 dolara yaklaşmıştır.
1923-1938 yılları arasındaki 11 yıl, gelir ve giderin eşit olduğu denk bütçe; 3 yıl, gelirin giderden çok olduğu bütçe fazlası gerçekleştirilmiştir. Yalnızca, Cumhuriyet’in ilk bütçesi olan 1924 yılı bütçesi, %8′lik bir açık vermiştir. 1924 yılı hariç, dış ticaret dengesi 1923 ile 1946 yılları arasında hep pozitif, yani dış satım hep dış alımdan fazla olmuştur.1929-1939 yılları arasında bütün dünyada sanayi üretimi %19 artarken, genç Türkiye Cumhuriyeti’nde %96 artmıştır. Dünyada ortalama kalkınma hızı %4-5 seviyesindeyken, Türkiye’de %10 olmuştur. Tarım üretimi 1923-1930 yılları arasında %10, 1930-1940 yılları arasında %5 artmıştır.
1923 yılında 140 olan fabrika sayısı 1933 yılında 2 bin 500’e ulaşmıştır. 1923 yılında 600.000 ton olan taşkömürü üretimi, 1940 yılında 3.000.000 ton olmuştur. 1923 yılında üretimi olmayan çimento, 1940 yılında 270.000 ton üretilmiştir. 1923 yılında kağıt üretimi yoktur, 1940 yılında 10.000 ton üretilmiştir. 1923 yılında demir çelik üretimi yoktur, 1940 yılında 40.000 ton üretilmiştir. 1923 yılında 50 milyon kwh olan elektrik enerjisi üretimi, 1940 yılında 400 milyon kwh olmuştur. 1923 yılında 3.700 km olan toplam demiryolu uzunluğu, 1940 yılında 7.500 km olmuştur. 1923 yılında şeker üretimi yoktur ama 1940 yılında 90.000 ton şeker üretilmiştir.
1923 yılında %5 olan okuma yazma oranı, 1940 yılında %25 olmuştur. 1920’li yılların başında ortaçağ karanlığında yaşayan bir toplum, bugün 21. yüzyılın aydınlığına diğer İslam ülkelerinin hepsinden çok daha fazla ulaşmıştır.
10. Yıl Marşı’ndaki “Çıktık açık alınla, on yılda her savaştan” sözünün içi sosyal, toplumsal devrimlerin yanı sıra kalkınma planlarıyla, sanayi planlarıyla, şeker fabrikalarıyla, basma fabrikalarıyla, demiryollarıyla, Sümerbank’la, Etibank’la da doludur..
Bütün bu veriler herkes tarafından bilinirken, bu gurur verici geçmişi yok saymak ve laik cumhuriyetle hesaplaşmak isteyen kendini bilmezler, karanlıkta boğulacaktır.
Günümüz Türkiye’sinde 6 milyon kişi asgari ücretle çalışmakta, 10 milyon kişi işsizlikle boğuşmaktadır. Çalışanların %70’i yoksulluk sınırının altında ücret almaktadır. 12 milyon kişi yeşil kartlıdır. Memurun, işçinin, emeklinin, esnafın, çiftçinin düşürüldüğü acıklı durum herkes tarafından görülmektedir. Evlerinde aç yatan çocukların, tenceresi kaynamayan anaların, çocuklarına harçlık veremeyen babaların, genelevde çalışmak için sırada bekleyen kadınların, ürünü dalda kalan çiftçilerin, haklarını aramak için sokağa dökülenlerin, direnen işçilerin, intihar edenlerin görüldüğü günümüz Türkiye’sinin getirildiği durum içler acısıdır.
Dünya Ekonomik Forumu 2010 raporuna göre Türkiye’nin, 134 ülke arasında ekonomide 131, işgücüne katılım oranında 125, eğitim düzeyi sıralamasında 109, sağlık ve yaşam kriterleri açısından 61. sırada yer aldığı açıklanmıştır. Bütün kriterler sonucunda Türkiye’nin genel sıralamada ise 125. sırada olduğu bildirilmiştir. Ülkelerin gelişmişlikleri açısından yapılan sıralamalarda üçüncü dünya ülkelerinin bile gerisinde yer alan Türkiye’nin bu durumu, içler acısıdır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde on beş yıl gibi kısa sürede yaratılan gurur verici tablonun ardında, cumhuriyetçilik, ulusalcılık, devletçilik, halkçılık, laiklik, devrimcilik ilkeleri bulunmaktaydı. Atatürk’ün tam bağımsız ve emperyalist karşıtı kararlı yönetimi ve ilkeleri sayesinde gelişen Türkiye, ne yazık ki O’nun ölümünden sonra bu gelişmeyi sürdürememiştir.
Ölümünün 72. yılında, “10 Kasım’da yaygara kopartıldı” ve “Ata’ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok” diyen karanlık zihniyetlerin aksine, büyük önderi sevgi, saygı ve bitmek bilmez bir özlemle anıyoruz. Büyük önder Atatürk’ün öncülüğünde gerçekleştirilen geçmişteki bu gurur verici tablonun, günümüzdeki siyasilere de ışık tutmasını diliyoruz.
Suay Karaman (Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri)
0 yorum:
Yorum Gönder