Bugün, gün 10 Kasım. Ulusal Kurtuluş Savaşımızın ve devrimlerin önderi Atatürk’ü, bu ölüm yıldönümünde her gün artan saygılarla anıyoruz.
Bu yıldönümünde de bu ulusal kurtuluşçu ve devrimci, basmakalıp beylik sözler ve yapay bağlılık söylevleri ile anılacak. şu sözleri ne TRT’de duyulacak, ne bu sözler söylevlerde yer alacak:
¨Efendiler! Biz bu hakkımızı korumak, bağımsızlığımızı güven altında bulundurabilmek için hepimiz, bütün ulusça, bizleri yok etmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı ulusal topluluğumuzla savaşmayı seçen bir öğretiyi izleyen insanlarız. (1 Aralık 1921, Söylev ve Demeçler-1, s. 198).
¨Efendiler! Yaşamın felsefesi, tarihin garip oluşumu şudur ki, her iyi, her güzel, her yararlı şey karşısında onu yok edecek bir güç belirir. Bizim dilimizde buna yobazlık denir. İyi bir şey yaptınız mı, biliniz ki bunu yok etmek için karşınıza ters bir görüş, gerici bir güç çıkacaktır. Onun içindir ki yapmadan önce o kara gücün yok edilmesi önlemini de almış olmak gerekir. (Arı İnan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları, s. 109).
¨Yüzyıllardan beri boyun eğmeye alıştığımız bir yönetim biçiminin dışına çıkarak dünyada benzeri olmayan bir devlet kurduk. Ama bu yenileşmenin kesinlikle ters yönden bir davranışı gerektireceğini aklımızdan çıkartmamak gerekir.Bu davranışa özel deyimiyle “irtica” derler. Yaptığımız işler ve aldığımız sonuçlara göre bu gibi gerilikler her zaman beklenebilir. (22 Ocak 1923, Söylev ve Demeçler-2, s. 68-69).
¨Efendiler! Yeryüzünde 300 milyonu aşkın İslam vardır. Bunlar, ana, baba, hoca eğitimleri ile eğitilmekte, ahlaklanmaktadırlar. Ama ne yazık ki, gerçek olan şudur ki, bütün bu milyonlarca insan yığınları, şunun bunun tutsaklık ve aşağılatıcı zincirleri altındadır. Aldıkları manevi eğitim ve ahlak onlara bu tutsaklık zincirini kırabilecek insanlık seçkinliğini verememiştir, veremiyor. Çünkü hedef ulusal değildir. (22 Eylül 1924. Söylev ve De¬meç¬ler 2, s. 198)
¨Uygar ve uluslararası kıyafet, bizim için çok cevherli, ulusumuza yakışır bir kıyafettir, onu giyeceğiz! (...) Yunan başlığı olan fesi giymek caiz olur da şapka giymek neden olmaz? Ve yine onlara ve bütün ulusa anımsatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve Yahudi hahamlarının özel giysileri olan cübbeyi ne zaman ve nasıl giydiler? (28 Ağustos 1925; Söylev ve Demeçler 2, s. 210-211)
"Kimi yerde kadınlar görüyorum ki, başına bir bez ya da peştemal ve buna benzer bir şeyler atarak, yüzünü gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir ya da bir yere oturarak yumulur. Bu davranışın anlamı nedir? Efendiler! Uygar bir ulus anası, ulus kızı bu garip şekle, bu vahşi görünüşe girer mi? Bu hal ulusu çok gülünç gösteren bir görünümdür. Hemen düzeltilmesi gereklidir." (30 Ağustos 1925, Söylev ve Demeçler 2, s. 217)
"Efendiler! Ve ulus! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar ülkesi olamaz. En doğru yol, en gerçek tarikat, uygarlık yoludur. Uygarlığın buyruk ve isteğini yapmak insan olmak için yeterlidir". (30 Ağustos 1925. Söylev ve Demeçler 2, s. 215).
"Unutmamak gerekir ki, ulusun egemenliğini bir kişide ya da belirli kişilerin elinde bulundurmakta yarar bekleyen bilgisiz ve aymaz insanlar vardır. Hükümdarlar, kendilerini kuruntudan doğan bir gücün temsilcisi sanırlar ve bundan hoşlanırlar. Onların çevresindeki çıkarcılar bunu din giysilerine büründürerek bütün ulusu aldatmaya, kandırmaya çalışırlar. Nitekim şimdiye kadar çalışmışlardır. En sonunda ulusun kulağı bu nağmelere dolar ve telkinlerin din gereği ve gerçeğin özü olduğunu sanır. Bu gibilere gerici ve davranışlarına da gericilik denir... (...) Kesinlikle ve korkmadan söylerim ki, ulusal egemenliğimizin her zerresini şu ya da bu yolla kayıtlamak isteyenler en koyu gericilerdir ."(31 Ocak 1923, Söylev ve Demeçler 2, s: 88)
Dinsel gericilik bugün devletin resmi siyaseti olmuştur. Atatürk’ün bu sözleri bunun için anımsanmaz, bu sözleri okullarda ve TRT’de bunun için dillere alınmaz.
Atatürk’ün bu sözlerini birer inanç ve direnç kaynağı olarak yüreklerimizde taşıyoruz!
Uğur Mumcu
(Cumhuriyet, 10 Kasım 1990)
0 yorum:
Yorum Gönder