15 Kasım 2010 Pazartesi

Ermeni Terör Örgütleri ve Faaliyetleri Unutulan Ermeni Cinayetleri

1973 yılında, yurt dışında yaşayan Türkler ve türk görevlilerine karşı başlatılan cinayetler; yapılan Ermeni propagandaları için uygun ortam yaratması nedeni ile Ermeni militanlar tarafından gün geçtikçe geliştirildi ve örgütsel cinayetler işlenmeğe başlandı. Bu cinayetleri gerçekleştiren Ermeni terör örgütleri şunlardı: (1)
1-ASALA: Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Kurtuluş Ordusu
2-New Armenian Resistance (NAR) Yeni Ermeni Mukavemeti
3-JCAG: Ermeni Soykırımını Adalet Komandoları
4-The 3rd of October Organization: 3 Ekim Teşkilatı
5-The 9th June Organization: 9 Haziran Teşkilatı
6-The Orly Organization: Orly Teşkilatı
7-The French September Organization: Fransız Eylül Teşkilatı
8-The Armenian Secret Army (ASA): Ermeni Gizli Ordusu
9-The Liberation of Armenian Organization (LAO) : Ermeni Kurtuluş Ordusu
Bunların en güçlüsü ve en ünlüsü Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu (ASALA) dır. İsrail saldırıları başlayıncaya kadar karargâhı Beyrut’taydı. Daha sonra Kıbrıs’ın Rum kesimine geçti. 1980 yılı sonunda Beyrut’ta yapılan bir basın toplantısında ASALA görevlileri Kızıl Tugaylar, Japon Kurtuluş Ordusu, Afrika ve Filistin’de ki terör örgütleri ile temasta Bulunduklarını beyan etmiştir. Bu teşkillerin mali kaynaklarının beyaz zehir ve silah kaçakçılığı ile elde edilen ve bazı ülkeler tarafından gönderilen paralar olduğu bilinmektedir. (2)
Bu saldırıların içinde bazıları bireysel saldırılar olmaktan uzak tam bir “toplu kıyım” teşebbüsleriydi.
1-1982 yılı Ağustos ayında Ankara’da Esenboğa hava alanı çılgın bir Ermeni militanın intihar saldırısına hedef oldu. Saldırıda 9 kişi ölürken 70’den fazla insan yaralandı.
2- Bir yıl kadar sonra 1983 Haziranında ASALA elemanları İstanbul’da Kapalıçarşı’ya bir saldırı düzenledi. 2 (ASALA iddiasına göre 25) kişi öldü ve 20 kişi yaralandı.
3-Haziran 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgali şüphesiz ki Asala’nın faaliyetlerini de sekteye uğratmıştı. 1983 yılı içinde ASALA iki gruba ayrıldı. Birinci grup Hagopyan’ın kontrolündeki militanlardan oluşuyor Ortadoğu ve Yunanistan’da kalıp Orly Havaalanı katliamı gibi toplu kıyım taraftarları idiler. Diğer grup Batı Avrupa’da üstlenen daha ılımlı hareketleri benimseyenlerden oluşuyordu. 15 Temmuz 1983 Orly katliamı sırasında Türklerin dışında da birçok masum insanın ölmesi Asala’da yaptıkları cinayetlerin doğruluğunu veya yanlışlığı konusunda bir tartışmanın başlamasına sebebiyet verdi. (3)
Bu olaylarda gerçek anlamda tehlike, bir kaç fanatik çılgın’ın masum, yüzlerce insanı öldürmesi, yaralaması, Türk toplumunun huzursuz etmesi değil de, Batı kamuoyunun tutum ve davranışları olmuştu. Her olay sonrasında tıpkı 1920’lerde olduğu gibi, Ermeni camiası tüm olarak büyük bir mutluluk içine giriyor, katiller derhal “Milli Kahraman” olarak benimseniyor, alkışlanıyor, öldürülen Ermeni militanlar için günlerce kiliselerde ayinler düzenleniyor, hapiste olanların kurtulması için yardım kampanyaları başlatılıyor katillerin ve örgütlerin zengin ve mutlu bir yaşam sürebilmesi için bütün imkânlar sağlanabiliyordu. 28 Ocak 1982 yılında Los Angeles Konsolosu Kemal Arıkan’ı öldüren Hampig Sasunyan olayı bize gerçekleri açıkça gösterecektir.
Sasunyan’ın yakalanmasından hemen sonra ilk olarak Kuzey Amerika’da “Sasunyan’ı Destekleme Fon’u” oluşturuldu. Bir Ermeni gazetesi Asbaraz, 15 Ekim 1983 günkü yayınında bu fon’un çalışmalarına temas ediyor. (4)
“Geçen yirmi iki aylık süre içinde konu ile onbinlerce Ermeni ilgilenmiştir. Sadece Los Angeles’de yaşayanlar değil, Kanada, Fransa, Güney Afrika, Arjantin, Avusturalya, Lübnan, Yunanistan, Suriye, İngiltere, İsrail, Suudi Arabistan, İran, İtalya, İsviçre, İspanya ve Mısır’da yaşayan Ermeniler de fon’a destek sağladılar.
Bu amaçla gönderilen paralar, ferdi ve toplu olarak gönderilen mesajlar kendi varlığı konusunda karar vermeğe azimli bir toplumun işaretleri olarak görülmelidir.”
21 Ekim 1983 Cuma günü akşamı Kalifornia, Montebello’daki Kutsal Haç Ermeni Apostolik Kilisesi’nde özel bir ayin düzenlendi, ayinlere ilave olarak bazı sanatçılar, şarkıcılar’la Sasusanyan için bir “moral gecesi” yaşattılar.
1983 Temmuz ayında beş Ermeni teröristi Portekiz, Lizbon’daki Türk Elçiliğini işgal ettiler ve sonra da havaya uçurdular. Bu teşebbüs sırasında kendileri de ölünce bütün dünya’ya “Ermeni şehitleri” olarak sunuldular. Ermeni toplumu ve kiliselerinde “Lizbon Beşlisi” veya “Beş Lizbon Şehidi” olarak günlerce anma toplantıları düzenlendi ve ağıtlar yakıldı. 
Ermeni toplumunun bu olaylara destek vermesi hoş değildi, ama yine de büyük bir dayanışmaya sebebiyet vermesi, milli birlik sağlaması, Ermeni sorun ve isteklerinin Dünya kamuoyuna anlatılması için imkân sağlaması gibi nedenlerle normal tepki olarak kabul edilebilir. Ancak asıl sorun bu olaylara Batı dünyasının bakışındaki şaşılıktır. Her olaydan sonra düğmeye basılmış gibi, bütün yazılı ve görsel yayın organları iki-üç resimle olayı, verip; arkasından saatlerce 1915 Ermeni zorunlu göç olayına temas etmekte, tamamen Ermeniler tarafından hazırlanmış, resimler, filimler, konuşmacılar Rahip Lepsius, Bryce veya Morgentheau’dan alınan pasajlarla bir propaganda kampanyası fırtınası estirmekte idiler. [1971 yılında İngiltere’de, 1973-1975 yılları arasında İtalya’da bu kampanyaları ve kamu oyunda yarattığı etkileri yakından izleme olanağı bulmuş ve ortaya çıkan tek yanlı, maksatlı, haksız tepkiler karşısında şaşırmış ve büyük rahatsızlık duymuştuk. Kimse katilleri, Ermenileri suçlamıyor, ölenler, yaralananlar sadece Türk oldukları için suçlanıyor, neredeyse “oh olmuş Ermeniler iyi yapmış, yaşasınlar! Varolsunlar” anlamına gelebilecek ifadelerle izleyenlerin tüylerini diken diken edecek düzmece bir senaryo içinde “1915 Ermeni Şehitleri” anılıyordu.]
Olayların devam ettiği on yılı aşkın süre içinde bu sıra hiç değişmedi. 1974 yılında Kıbrıs olayları ile birlikte Yunanlılar da devreye girince aynı destek onlara da verildi. Darbe’yi yapan, Anayasal düzeni yok ederek Adayı Yunanistan’a ilhak etmek isteyenler Yunanistan Cunta’sının elemanlarıydı. Anayasaya göre, normal statünün iadesi için Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantör devletlerdi ve müdahale hakları vardı. İngiltere ve Yunanistan kasıtlı olarak geri kalınca Türkiye bu Anayasal hakkını kullandı. O güne kadar Yunanistan’a karşı olan Batı kamuoyu, o andan itibaren normal yerini aldı, yani Yunanistan’ın arkasına geçti. Kampanyalar, Türkler aleyhindeki yazılar bundan sonra başladı ve haklı Türkiye haksız duruma düşürüldü. Şahit olduğumuz bu olaylar karşısında kesin kanaatimiz şu olmuştu; zaman zaman yazdığımız, Uluslar arası ilişkilerde, okullarda derslerde, basın yayın organlarında işlenen “Dili, dini, ırkı, soyu, inançları ne olursa olsun bütün insanlar eşittir” gibi demokratik ve “kardeştir” gibi insancıl düşünceler sadece kitaplarda ve dillerde kalmaya mahkûmdu. Gerçek yaşam tamamen farklı idi. “Haklılar” dil, din, ırk’larına bakılarak rahatlıkla “haksız” duruma düşürebiliyorlardı.
Türkiye ve Türk Halkı’na karşı Hıristiyan Batı Dünyasının tutum ve davranışları iddialarımızı kanıtlayan belgelerdir. Türk tezlerinin basın yayın organlarında yayınlanması bir yana, Avrupa’da yaşayan Türklerin gazetelere vermek istedikleri paralı ilanlara bile bazen yer verilmemekteydi. “Görevli Türklerle röportaj yapmak isteyen basın yayın organları asla canlı yayın kabul etmiyor, belirli bir sansür amacıyla daima bant’a almayı tercih ediyor, sanki bir şeylerden çekiniyorlardı.” (5)
Avrupa’daki gelişmeleri cesur bir Fransız Avukatı Georges de Maleville’nin kitabından daha doğru bir deyimle gördükleri karşısındaki isyanından alacağımız kısa notlarla netleştirmek istiyoruz.
“Fransız Hükümeti – Türkleri hiç de ilgilendirmeyen çeşitli nedenlerle –Alfartville’de, Ermenilerin hepsinin ve hemencecik, Türklere karşı gösterecekleri ve sonsuza dek olması gerekeceği kinin ifadesi olan “kin Anıtı”nın dikilmesine izin verdi.
İletişim araçlarıyla her yerde tekrarlanan bu slogana inanılacak olursa, Türkler Türk olarak, her zaman için, Ermenilerin amansız düşmanı idiler. Bu söylenti hemen hemen bayağı bir düşüncedir.
Gerçekten de böyle bir söz günümüz yetişkin insanlarına çok eski anılar, çok eski devirlerle ilgili bir zamanlar okunmuş olan öyküleri anımsatmaktadır. Kuşaklar önce ölen siyaset adamlarının söylemlerini; “Ermeni katliamı” hakkında Gladstone’un intikam alıcı sözlerini...
L. Genet’in 1945 yılında yayınlanan ve Fransa’da özgür ortaöğretim döneminin resmi el kitabı olan çok ılımlı “Çağdaş Tarih Kitabı, S:517’de, Abdülhamit hakkında şunlar okunabilmektedir. ‘Gladstone İngiltere’si Ermenileri korumak istermiş gibi davranınca, sultan reformları ilan eder. Gerçekte o katliamları hazırlamaktadır. 1894’ten 1896’ya kadar, arka arkaya üç katliam gerçekleştirilir. Bu bunalım 250.000 kişinin ‘canını almıştır.” 1945 yılında, geleneksel ortamlarda, küçük Fransızlara öğretilen şeyler bunlardı.” (6)
“Sonra birden bire, 1975’de, Lübnan’ın parçalandığı sırada, son derece uyumlu bir plâna göre, kendisinden söz ettirmek üzere yabancı ülkelerde görevli bir dizi Türk diplomatını öldürmek suretiyle, ‘olay yaratan’ Yakın Doğu’da üstlenen terörist elemanların desteğiyle açıkça harekete geçen devrimci bir Ermeni örgütünün ortaya çıktığı ve dünyanın tüm ülkelerinden gelen teröristlerin hemencecik bu “Ermenilere” katıldığı görülmektedir.
Paris’in ENA’sında, bir öğretim elemanının bu konuda temiz yüreklilikle şunları yazması insanı şaşırtmaktadır. ‘Üç dört yıl süreyle önemli bir başarısızlığa uğramadan, yapan kişilerin adlarını gizli tutan operasyonların sonunda, Ermeni terörizmi, bu suikastlara yol açan soykırım gerçekliliği ve öneminin olayların dehşeti içerisinde, kınamayı rahatça aştığı ölçüde, Ermeni davasına hizmet etmiştir. Acı duyulsun ya da duyulmasını, tanıtıcı terörizm burada haklılığını bulmaktadır.’
Böylece, tartışılan olaylara tamamen yabancı yüksek düzeydeki görevlilerin açıkça katledilmeleri, katillere özgü siyasi nedenler içerisinde, haklılığını bulacaktı. Kurbanın katilinin bağımsız olarak ve kendi iradesi ile kendisinden nefret etmek nedenlerinin bulunduğunu sandığı bir ulusa ait olması halinde, herhangi bir kimse, herhangi bir kimseyi öldürmekle kendini “haklı” bulur. Bu, ‘İnsan öldürme çılgınlığının egemenliği’ ve barbarlığın kurumsallaşmasıdır.” (7)
“Ermeni davasının sözde öç alıcıları çeşitli ülkelerin havayolları bürolarını havaya uçurmaya, daha sonra, hemen hemen heryerde, hava limanlarındaki halkı makineliyle taramaya başladıklarında, kamuoyu, büyüklenmelerine karşın, bu sözde güçsüzlerin hakkını koruyan insanlarda, uluslararası terörü yöneten eli kanlı deliler görmekte gecikmemiştir. Kısacası, bunlara ceza yasalarını tam sertliğini uygulamak gerekirdi. (8)
.
Dr. M.Galip Baysan

 DİPNOTLAR:
(1)   İnternational Terrorısm And The Drug Connection nı S.100, Dikran Kevorkyan : Contemparary Aspects of Armenian Terrorism, (Symposium on İnternational Terrorism, Ankara – 1984)
(2) Aynı Eser, S:100,     “            “
(3) Aynı Eser, S:112-113; Michael M. Gunter
(4) Aynı Eser, S.78, Heath W. Lowry
(5) Yeni Türkiye 37, S.134 (Tayyibe Gülek: Sözde Ermeni Soykırım Tasarısıyla İlgili Görüş ve İzlenimler)
(6) Georges de Maleville, 1915 Osmanlı – Rus – Ermeni Trajedisi, Fransız Avukatın Ermeni Tezleri Karşısında Türkiye Savunması, S:14 (Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul – 1998)
(7) Aynı Eser, S.104-105
(8) Aynı Eser, S.105

0 yorum:

Yorum Gönder