3 Kasım 2010 Çarşamba

Nereden Nereye…


“1923 İzmir İktisat Kongresi” ile başlayan dönem, genellikle “liberal dönem” olarak adlandırılır. Bu dönem, gerçekten ekonomide liberalizme yönelme dönemidir. Ancak, bu dönem tümüye de liberal sayılmaz. Devletin şu ya da bu ölçüde ekonomiye “müdahalesi” yine söz konusudur.
İzmir İktisat Kongresi ile “kalkınmayı özel teşebbüse” dayandırarak “milli burjuva” oluşturma özlemleri, 1929 dünya ekonomi bunalımının yarattığı kasırga nedeniyle yarıda kalmış; bu bunalımdan sonra “liberal ekonomi” ile kalkınma yolu kapanmış, yerine “planlı devletçilik” dediğimiz bir “sistem” getirilmiştir. İşte Atatürk’ün “ekonomi siyaseti” bu sistem ile gerçek yörüngesine oturmuştur.
Atatürk’ün “planlı devletçilik” ilkesi, herhangi bir “ideoloji”den kaynaklanmış değildi. Yani açıkçası, Marksist ideoloji ile bu sistemin bir bağlantısı yoktu. Yoktu ama bu sistem hiçbir zaman liberal ekonomi demek de değildi. Atatürk Devletçiliği’nde devlet, para ve faiz düzeninin genel çerçevesini çizmek ile görevli bir tüzel kişilik olarak görülmüyor, ekonomide yönlendirici ve yatırımcı bir büyük kurum olarak beliriyordu. Modelin önemi de buradaydı.
Dünyada henüz planlı ekonomiler yaygın uygulama alanı bulamamışken, 1933 – 37 yılları arasında uygulanan ilk beş yıllık plan, genç Türkiye’nin “liberal kapitalist model” dışında arayışlar içinde olduğunu da göstermekteydi.
“Kemalist model”, özü ve sözü ile “antiemperyalist” bir dünya görüşünden yola çıkar, ekonomide “planlı devletçilik” ilkesine dayanır. Bu özellikleri ile Kemalizm, “liberal kapitalist model”e tümüyle karşıdır.
Nasıl olmasın ki!.. Uygulamada yabancı şirketlerin millileştirilmeleri, beş yıllık planlar, Sümerbanklar, Etibanklar, demiryolları, denizyolları vardır. Devlet ekonomik kalkınmanın itici gücü ve motorudur.
Bu devletçilik, yurt ve dünya koşullarının yarattığı kendine özgü bir ekonomik modeldir. 1929 dünya bunalımından Türkiye’yi kurtaran, kapitalizmin bu büyük çöküntüsünü, büyük kayıplara uğramadan atlatmamızı sağlayan yol, yöntem, model, işte bu devletçilik uygulamalarıdır. Bunları yadsımaya, yok saymaya hiç olanak var mıdır?..
Her ülke dünyanın ekonomik koşullarına bağlıdır. Bir bunalım, bir ekonomik çöküntü, bütün ülkeleri içine alır. Örneğin günümüzde petrol fiyatlarının yükselmesi, donması ya da indirilmesi, dünya borsalarını bir gün içinde alt üst eder. Bunun için her ülke böylesine bunalımlardan kendini korumak için ulusal çapta önlemler almak zorundadır.
Atatürk’ün “planlı devletçilik” ilkesi böylesi bir gereksinmeden, böylesi bir zorunluluktan doğmuş, yüzde yüz yerli, özgün ve ulusal bir “model” olmuştu. 1929 dünya ekonomik bunalımından sonra, “1923 İzmir İktisat Kongresi” ile başlayan liberalizm denemelerinin, yerini, oldukça yoğun “devlet müdahaleciliği”ne ve “planlı devletçiliğe” terk etmiş olması ve 1931 yılında devletçilik ve devrimcilik ilkelerinin parti programına alınması, Kemalist doğrultuyu, en kesin biçimde ortaya koymuş bulunmaktadır.
Türkiye bundan sonra nasıl bir yol izleyecektir? Bu soruya yanıt bulmak için geçmişin ekonomik gelişmelerini çok iyi değerlendirmek ve bundan ilerisi için sonuçlar çıkarmak zorundayız.
1929 dünya ekonomi bunalımını, Atatürk’ün “planlı devletçilik” uygulamaları ile atlattık. Peki 1950′lerden bugüne hangi “sistem”, hangi uygulama ve hangi “model” ile geldik?
Herhalde üzerinde tartışılması gerekli en önemli konu budur.

UGUR MUMCU

0 yorum:

Yorum Gönder