7 Aralık 2010 Salı

0n İki Yıl Arayla… İki Takip Öyküsü!..


Anlatacağım iki öyküyü birer polisiye gibi okumayacağınızı biliyorum… Aşağıda anlatılanları okurken sakın ola son günlerde devletle Öcalan arasında diyaloğa kadar varan derin ilişkileri, Kürt sorununun geldiği aşamayı ve de PKK’nin siyasallaşmasını bir tarafa atmayın!.. 9 Ekim’in PKK liderinin Suriye’den çıkartılmasının yıldönümü olduğunu anımsattıktan sonra, gelin önce Öcalan’ın “kaçırılma”sı, pardon yakalanması sürecini özetleyelim:

Öcalan 9 Ekim 1998’de Şam-Halep-Atina-Stockholm tarifeli uçağına “Abdullah Sarıkurt” adına düzenlenmiş bir pasaportla bindirilmişti. Ancak Suriye’den çıkarılan Öcalan’ın nereye gittiği konusunda farklı bilgiler vardı.

18 Ekim’de Öcalan’ın, Rusya’ya kaçtığı yolundaki istihbarat Ankara’ya ulaştı… Oysa Öcalan o gün Yunanistan’a inmiş ve eski Ulaştırma Bakanı Kostas Baduvas tarafından karşılanmıştı.

Yunan istihbaratı Türkiye ile daha fazla sıkıntı yaşamamak için Öcalan’ı kısa süre sonra Falcon tipi bir uçağa bindirdi. İstikamet Rusya’ydı…

PKK liderini burada Rus milliyetçisi Vladimir Jirinovski konuk etti. Rus yetkililer sığınma girişimlerine karşı çıkınca, Öcalan 12 Kasım 1998’de beraberinde PKK’nin askeri kanat yetkililerinden Ahmet Yaman’la birlikte İtalya’ya gitmek zorunda kaldı.

PKK lideri, İtalyan hükümetinin güvenlik sorununu gerekçe göstermesi üzerine 66 gün sonra Roma’yı terk etme kararı aldı. 16 Ocak 1999’da PKK’nin kiraladığı bir uçakla yeniden Rusya’ya giden Öcalan, PKK’nin kiraladığı bir evde 4 gün barındı.

Öcalan’ın Rusya’daki ikinci misafirliği de uzun sürmedi. 29 Ocak’ta St. Petesburg’a inen özel bir uçak onu almaya gelmişti. Uçakta Öcalan hayranı emekli Yunan Amiral Nagazakis ile eski istihbaratçı Badovas vardı.

Narkotik ve çarşaf!..

Öcalan Yunanlıların kendisini Atina’ya götüreceğini sanıyordu. Oysa Korfu Havaalanı’ndan sonra Belarus yolculuğu başlamıştı. Orada siyasi sığınma hakkı alabileceğini düşünüyordu. Öcalan’ı taşıyan uçak Minsk Havaalanı’na indiğinde PKK liderinin hayalleri orada da suya düştü.

Bu sırada CIA, Yunan istihbaratıyla ilişkiye geçerek Öcalan’ın yeni rotası konusunda kesin bilgiler almıştı. Öcalan, Kenya’ya götürülecekti. Gerçekten de Öcalan, Yunan gizli servisinin İsviçre’den kiraladığı bir uçakla Kenya’ya ulaştırıldı. Yunan elçilik görevlilerince karşılanan Öcalan, büyükelçinin konutuna yerleştirildi.

Haber Ankara’ya ulaşır ulaşmaz Öcalan’ı yakalayacak operasyon ekibi harekete geçirildi. İşadamı Cavit Çağlar’dan 200 bin dolara kiralanan uçak, operasyon ekibini Entebbe’ye götürdü…

Evet… Süreç aşağı yukarı böyle gelişmişti… Ancak öykünün bundan sonrasının farklı olma olasılığı da vardı!.. Eğer ikinci plan uygulamaya konulabilseydi acaba Öcalan’ın sonu ne olurdu?.. Bugün İmralı’da olabilir miydi?..

Bu soruları bir tarafa bırakıp Atina-Rusya hattında Öcalan’a eşlik eden ve anılarını “Öcalan Teslimi: Hakikatin Zamanı” adlı kitapta toplayan Yunan İstihbaratçı Binbaşı Savvas Kalenderidis’e kulak verelim…

Öcalan’la 18 gün geçiren Kalenderidis, PKK liderinin Kenya’daki Yunan elçiliğinden çıkarılması için Atina’dan baskı gördüklerini belirterek ANF’ye şunları anlatmış:

“Sözlü tehditler, aşırı derecede psikolojik baskı vardı. Bu baskılar Atina’dan geliyordu. Bize de söylediler zorla çıkarın. Biz bunu kesinlikle reddettik. Büyükelçi, kâtibi ve ben anlaştık ve ‘biz yasadışı hiçbir şey yapmayacağız’ dedik. Yazılı bir şey gelirse o zaman değerlendireceğiz. Yazılı emir hiçbir zaman gelmedi. Ondan sonra dört Yunan polisini Nairobi’ye gönderdiler. Ve onların bana söylediklerine göre, bizim görevimiz onu narkotikle uyutup, bir çarşafla alıp, bir otele yerleştirmek. Tutuklama bile değil, yasadışı bir şekilde onu kaçırmak…”

Derin bir takip!..

Anlatacağım ikinci öyküde Yunan istihbaratı, MİT, CIA ya da benzerleri yok… Bence daha vahim bir el var bu işin içinde…

Evet ben ısrarla, “Bir süre sonra PKK’nin dağ kadrosunun pek bir önemi kalmayacak” dediğimde… “Bir süre sonra kentlerdeki milis yapısı örgütün dağ kadrosundan daha organize hale gelecek” diye yazdığımda; Kadıköy’de oturup köy romanı yazanlar tüm bilgisizlikleriyle burun kıvırmışlardı!.. Oysa onlar da aşağıdaki öyküye çok şaşıracaklar:

PKK’li tetikçiler, 1988 yılında Binbaşı Esat Oktay Yıldıran’ı İstanbul gibi milyonlarca insanın yaşadığı bir kentte kolaylıkla bulmuş ve uzun bir takibin sonrasında Kısıklı’da bir İETT otobüsünde kıstırarak öldürmüşlerdi!.. PKK’nin Yıldıran’ı hedef almasının tek nedeni Diyarbakır Cezaevi’ndeki insanlık dışı “işkence”lerdi!…

Yıldıran’ın öyküsünden yansıyan mesaj, Güneydoğu’da askerlik yapanlar ve ailelerinin bugünlerde nasıl kıskaca alındığını da gösteriyor!..

Öcalan’ın 9 Ekim’de Suriye’den çıkartılmasının yıldönümü nedeniyle PKK milisleri çok sayıda kentte eylemler yaptı. Örgüt üyeleri İstanbul’un çeşitli bölgelerinde de 3 gün boyunca yasadışı gösteriler düzenledi. Bu gösteriler sırasında çok sayıda işyeri ve araç da tahrip edildi.

9 Ekim akşamı ise kendilerini “Apocu Gençlik İnisiyatifi” olarak adlandıran bir grup PKK yandaşı, Sultanbeyli’nin Fatih ve Hamidiye mahallelerinde 5 aracı ateşe verdi. İslami sermayeye ait bir markete ses bombası atan militanlar, Fatih Mahallesi’nde bir yurttaşa ait otomobili de patlayıcı koyarak kullanılamaz hale getirdiler.

Dışarıdan bakıldığında bu saldırılar, PKK’lilerin alışılagelmiş molotoflu eylemleri olarak görülebilir! Oysa PKK milisleri son yıllarda polis, asker ve de özellikle Fethullah yandaşı oldukları ileri sürülen yurttaşların araçlarını yakıyor!

Ancak Fatih Mahallesi’nde patlayıcı kullanılan aracın hedef seçilen kesimlerle ilgisi yoktu!.. Bakın, PKK’nin yayın organlarından ANF, bu araçla ilgili çok önemli bir bilgiyi nasıl vermişti:

“… Hakkâri’de 9 HPG’liyi katleden askerlerden olduğu belirlenen askerin ailesine ait bir araç ise bombalı eylem sonucu kullanılamaz hale getirildi.”

Örgüt ajansının “HPG” diye kısalttığı isim PKK’nin askeri kanadı “Hezen Parastine Gel” yani “Halk Savunma Güçleri”ydi…

Anlaşılan PKK milisleri, Hakkâri-İstanbul hattında bayağı iz sürmüşlerdi!.. Peki, hedef seçilen araç gerçekten PKK’lileri öldüren bir askerin ailesine aitse bu ürkütücü takip nasıl yapılmıştı?..

Milisler 12 milyon insanın yaşadığı bir kentte asker adreslerini tespit etmek için hangi istihbarat kanallarını kullanmışlardı?.. Takip edilen başka asker ailesi de var mıydı?..

Bence bu sorular üzerinde ısrarla düşünün!..

0 yorum:

Yorum Gönder