12 Aralık 2010 Pazar

İstiskal…


Dilimiz bir yandan fakirleşiyor. Öte yandan zenginleşiyor; eski kelimeler kullanımdan kalkarken yeni sözcükler üretiliyor…
Unutulan sözcüklerden biri de ‘istiskal’…
Nedir anlamı?..
Ali Püsküllüoğlu’nun ‘Türkçe Sözlük’üne iyi ki bakmışım; istiskalin karşılığına bir yeni sözcük oturtulmuş:
“Kovumsama” …
Sözlüğün sayfalarını çevirdim, karşılığını okudum: “Hoşlanmadığını belli ederek soğuk, kovar gibi davranmak.”
Daha altta yeni sözcükler de vardı:
“Kovumsanmak: Kovumsamak eylemine uğramak.”
“Kovuntu: Kovulmuş kimse…”
İstiskal demek ki yeni sözcükler doğurmuş…
*
Bizim tarihimizi renklendirip bugünkü hayatımızı güzelleştiren halk mizahımızın bir benzeri dünyada yoktur…
Ne Nasrettin Hoca gibisine ne de Bektaşi’nin bir eşine Batı’da rastlayabilirsiniz…
Nasrettin Hoca, bir zenginin iftarına davetsiz gitmiş; sofraya kurulmuş, biraz sonra evin kâhyası bizimkini uyarmış…
Hoca aldırmamış…
Aradan bir süre geçince kâhya, Hoca’nın kulağına sofrada istenmediğini bir daha fısıldamış…
Bu kez de duymazlıktan gelen davetsiz konuğu biraz sonra uşaklar kucaklamışlar, konağın sokak kapısının önüne bırakmışlar…
Hoca Nasrettin sokaktan sesleniyormuş:
- Eee… Bu kadarına da istiskal derler…
*
Bizim AB ile ilişkilerimiz, Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye karşı tutumu, en son Fransa’da alınan karar, sürekli horlanıp kovumsanmamız, kişide ister istemez bir tepki yaratıyor…
Atatürk Türkiyesi’nin insanı bu istiskale ille de dayanmak zorunda mı?..
Doğrusu benim de canım alabildiğine sıkkın…
İstiskal edilmek hoş bir şey değil…
Bizim kuşak böyle yetiştirilmedi; ama, durun bakalım daha nelere katlanacağız!..
Peki, Avrupa’ya karşı bir başka yolu yordamı, siyaseti, stratejisi, üslubu, adam gibi davranışı yok mu bu işin?..
Adına ister istiskal deyin, ister kovumsama, böylesine aşağılanmaya Türkiye layık değil…

0 yorum:

Yorum Gönder