15 Ocak 2011 Cumartesi

BEN KEMALİST BİR TÜRK KADINIYIM!..


Benim vatan ananın rahmine düştüğüm gün, Mustafa Kemal’in ” Ya İstiklal- Ya Ölüm” şiarını açıkladığı gündür.
Doğum sürecim oldukça sancılı geçti. Kanla, barutla, ateşle hatta ihanetle imtihan edildim.
Doğum günüm 29 Ekim 1923 olarak tescil edildi. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte ” yurttaş” olduğum belgelendi.

Ama ben, Cumhuriyet’ten önce, Bağımsızlık Savaşı’nda da vardım.
Bağımsızlık savaşçısıydım, anti-emperyalistim, yurtseverdim. kadar çoktum.
“Havada kuş, suda balık”
Türk’ün ateşle imtihanında , 2. İnönü Savaşı’ndan sonra ilk Hilal-i Ahmer’i Ankara’da ben kurdum. Basma entarili, gözleri az gören, tüm serveti ve varlığı olan bir lirayı Hilal-i Ahmer’e bağışlayan yaşlı çamaşırcı kadın da bendim.
Sakarya Savaşı günlerinde cepheden Ankara’ya taşınan yaralı gazilere, evimin son rızıkı olan ayranı, yoğurdu, bebemin sütünü dağıtan köylü kadın da bendim.
Ben Hatice; cephede olan yavukluma olan sevdamı nakış, nakış işlediğim gelinliğimi, yaralı askere sargı bezi olsun diye, Hilal-i Ahmer’e bağışladım.
Cepheye cephane taşırken yolda doğurduğum bebemi, sırtıma bağlayıp, duraklamaksızın askere silah, mermi yetiştiren gene bendim. Adımı sormayın… Ayşe, Fatma, Emine… Ne fark eder?..
Ben Anadolu’yum.
Mustafa Kemal’in kağnısında taşıdığı cephaneyi vücuduyla ısıtan, bedeniyle kucaklayan Kastamonu Kışla önünde donarak şehit olan, Şerife Bacı da benim.
Kocabaş yığılınca çamura, “Bu kağnı yolda kalmaz” deyip, Kocabaş’ın yerine kendini kağnıya koşan da benim.
Ben Darülfünunlu Saime’yim. İşgalci İngilizler tarafından, Kuvvacılarla işbirliği yaptığım ve istihbarat ağında görev aldığım için, kendi vatanımda casusla suçlandım. Hapsedildim, işkence gördüm ama yılmadım. Gazi Paşa’mın emriyle silah kuşandım, at bindim, vatanımı savundum.
Gelinliği de, kefeni de Türk bayrağı olan Gördesli Makbule’yim.
Aydın yöresinde, dağlarda koyunlarını otlatmaya devam eden efelerin yüzüne başörtüsünü fırlatıp, “Alın bunları örtünün, verin tüfekleri, kamaları bize. Vatanın namusunu, kızlarımızın ırzını biz koruyacağız” diyen İmam’ın kızı da benim.
Hangisini sayayım size? Ben bağımsızlıkçı, yurtsever Türk kadınıyım.
10 Kasım 1938′de Gazi Paşa’mın Hakk’a yürümesiyle tamamlanamayan Milli Devrim’in yeniden inşası için baş koyduğum yolda beni hiç bir engel durduramaz, duraksatamaz.
Ben Kemalist’im. Benim için Atatürk’ün tüm ilkeleri bir bütündür. Birilerini savunup, diğerlerini asla unutmuş gibi yapmam.
Cumhuriyetçiliği, Laikliği savunduğum kadar, Devletçiliği, Milliyetçiliği, Halkçılığı ve en önemlisi Devrimciliği de savunurum.
Ve bilirim ki, tüm bu ilkelerin olmazsa olmazı tam bağımsızlık anlayışıdır.
Ben devrimciyim!..
Ben devletçiyim!..
Ben Kemalist bir kadınım. Halkçıyım.
Ben laikim. İnancımı asla afişe etmeden, şeyhlerin, şıhların önünde diz çökmeden, kendimi kara çarşafın, o meşhur Fransız dayatması türbanın içine hapsetmeden, Allah’la arama hiç bir kulu sokmadan özgürce yaşarım. Devletin dini kurallarla idare edilmesine asla rıza göstermem
Milli değerlerimizin “özelleştirme” adı altında yandaşlara, yabancılara peşkeş çekilmesine, yağma ettirilmesine karşı çıkarım.
Ben milliyetçiyim. Mustafa Kemal’in ” Ne Mutlu Türküm Diyene!” benim ilkemdir. Benim milliyetçiliğim ırkçılıktan uzak, başka ulusları asla küçük görmeyen anti-emperyalist Türk milliyetçiliğidir.
Ve Cumhuriyet’çiyim. Nefes aldığım her dakikada Mustafa Kemal’in Türk milleti ile kanla, irfanla ve devrimle kurduğu Cumhuriyeti savunurum.
Cumhuriyet benim ekmeğim, suyum, güneşim, teneffüs ettiğim hava, yaşam sebebim ve önemlisi kadınlık, analık onurum ve namusumdur. Tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti benim olmazsa olmazımdır.
Ben Kemalist bir Türk kadıyım.
“Askılı bluz” da giyerim, uzun kollu mintan da. Başımı nenelerimizin geleneksel örtüsü ile de örterim. Saçlarımı rüzgarda özgürce de savururum.
Ben Kemalist bir Türk kadınıyım.
Ben bir kadeh kırmızı şarabın lal renginde Nazım’ın dizeleri ile keyiflenirim. Bazen de bir bardak limonlu sodanın eşliğinde Ziya Gökalp’ın ” Türkçülüğün Esasları” adlı eseri ile aydınlanma yolculuğuna çıkarım.
“Ecnebilerle dini alet ederek işbirliği yapan yobazlara mürteci denir.” Mustafa Kemal’in bu söylemi benim şiarımdır. Gerçek yobazların ister dinci, ister laik geçinen bu mürteciler olduğu gerçeğini her yerde vurgularım.
Ne dinci ne de laik yobazlardan korkarım. Yakalarına taktıkları Atatürk rozeti ile AB’nin ipine sarılanlar, ABD emperyalizmine teslim olanlar benim hasmımdır.
Amerikan Mandacı’larının, İngiliz Muhipleri Cemiyet’in yeni versiyonlarının kefenlenmiş beyinleri, şiarım olan bağımsız Türkiye’de yok olmaya mahkumdur.
Ben iktidar açlığı ile saçmalayan, “Partim iktidar olsun da, emperyalizmle işbirliği yapsın.” diyebilen kadının yüzüne öfkemi adeta kusarım.
Benim de “Özgürlük ve bağımsızlık karakterimdir.
Ben milletimi cahil ve gerici diye suçlamam. Çünkü gerçek suçlular onların kapısını hiç çalmayanlar ve o kapılardan başkalarının girmesine izin verenlerdir. Bunu bilirim.
Ben insanlarımı “Oylarını bir avuç bulgura, nohuda satıyorlar” diye asla ayıplamam. Onları aç ve yoksul ve sadakaya muhtaç eden sistemi sorgular ve emperyalizmin bu acımasız silahının geri tepmesi için uğraş veririm.
Mustafa Kemal’in bu aç, yoksul, cahil ve dinine bağlı bu milletle Bağımsızlık Savaşı’nı nasıl ve hangi şartlarla kazanıp Cumhuriyet’i kurduğunu da asla yadsımam.
Ben ekonomik bağımsızlığın kazanılmadan, siyasal bağımsızlığın elde edilemeyeceğini bilir, öz Türk malı kullanırım.
Ben vatanı TEKEL, TEKEL’i vatan yapan direnişçilerin, Novamed kadınlarının, Kardemir’de yok edilmek işçinin yanında saf tutarım.
Ben üniversitede öğretim görevlisi, Adliye’de savcı, hakim, öğretmen, subay, polis, doktor ve mühendisim.
Ben evimde anne, fabrikada işçi, tarlada çiftçi, köyde muhtar, tarlada çapa yapan, pamuk toplayan kadınım.
Adıma Anadolu demişler.
Ben Kemalist bir Türk kadınıyım.
Cumhuriyetçiyim!
Laikim!
Halkçıyım!
Devletçiyim!
Milliyetçi ve Devrimciyim!
Tam bağımsızlıkçı ve anti-emperyalistim!
Ben KEMALİST bir Türk kadınıyım !

FİGEN ÖZEN

0 yorum:

Yorum Gönder