22 Ocak 2011 Cumartesi

KATLİ VACİP OLANLAR (!)…


Onlar!.. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu, Ahmet Taner Kışlalı, Eşref Bitlis ve Gaffar Okan…
Onların tümü suçludur ve suçları son derece büyüktür. Okyanus ötesindeki “Büyük Abi”, anti-emperyalist milli cephenin oluşması için çalışan ve 10 Kasım 1938′de Mustafa Kemal Atatürk’ün Hakk’a yürümesiyle yarım kalmış Milli Devrim’i yeniden hayata geçirmek için yemin etmiş bu yurtsever insanları suçlu ilan etmiş ve suçlarını ilan etmiştir.
Onlar suçludur(!). ÇÜNKÜ…

* Emperyalizme karşı çıkmışlardır.
* Ezilen ulusların yanında olmuşlardır.
* Ulus Devlet ve Cumhuriyet’i savunmuşlardır.
* Dini alet ederek yabancılarla işbirliği yapan mürtecilerin yüzlerindeki, maskelerini yırtmışlardır.
* Devletin, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü savunmuşlardır.
* Dini siyasete ve ticarete alet eden, ALLAH’la halkı kandıran işbirlikçi gericilerle mücadele etmişlerdir.
* Mustafa Kemal’in Türk milleti ile birlikte kanla, irfanla ve devrimle kurduğu Cumhuriyet’i ikinci cumhuriyetçilere karşı savunmuşlardır.

Ve en büyük suçları ise Mustafa Kemal’in tam bağımsız ulus devlet anlayışını yaşam tarzları olarak benimsemek, bu anlayışı halka benimsetmek için var güçleri ile çalışmaktır.

Suç aletleri ise suçları kadar korkunçtur.
Kalemleri, makaleleri, kitapları, söyleşileri, emperyalizme karşı direnişleri, teslim olmayı asla kabullenmeyen onurlu yürekleri, halkı aydınlatmak için başlattıkları aydınlanma savaşında kullandıkları silahlarıdır.
O halde tümünün ” KATLİ VACİPTİR”
Suçları büyük, silahları korkunçtur.
Ve KATLEDİLDİLER!…
Çünkü onlar günlük koşullara ve çıkarlara göre, ilkelerinden asla vazgeçmemişlerdir. Onların şiarı “Ya İstiklal- Ya Ölüm!”dür.
Aynı hüküm Ulusal Bağımsız Savaşı’mızda Mustafa Kemal ve Kuvvacılar için de verilmiştir.
Değişen hiç bir şey yoktur. Amaç aynıdır. Anadolu’yu bölmek, parçalamak ve yönetmek…
Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Eşref Bitlis ve Gaffar Okan..
Onların 61 Anayasası’nın altında imzaları vardı. Onlar madenlerimizin sömürülmesine karşı çıktılar. Mili petrol ve maden hareketinin öncülüğünü yaptılar. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kuruculuğunu üstlendiler.
Onlar Kur’an’ın en yüce müspet ilim kitabı olduğunu savundular. İslam’ın aydınlık yüzünü karanlık yobazların suratlarına çarptılar.
Onlar, o sarı madene sahip çıkmak isteyen Alman Vakıfları’nın kirli elleri ile öldürüldüler.
Onlar sakıncalı piyade idiler. Ödünsüz bir Kemalist ve bağımsızlık savaşçısıydılar.
Onların ikinci cumhuriyetçilere, Atatürk düşmanlarına verilecek tek cevabı vardı. Kemalizm
Kimi evinin önünde kahpe bir kurşunla, kimi arabasına konan bir bombayla, kimi bir posta kolisi ile katledildi.
Çünkü bu yiğit aydınlarımız emperyalistlere,işbirlikçi din sömürücülerine, Türkiye’yi ABD’nin istekleri doğrultusunda Utah’tan yönetmeye kalkan emir erlerine, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğüne göz diken vatansızlara göre suçluydular.
Bu korkusuz ve satın alınamayan yürekler, kalpaksız kuvvacılar kalemleri ve düşünceleri ile vatan savunması yapıyorlardı.
Cezaları emperyalizm tarafından kesildi ve ÖLDÜRÜLDÜLER!..
Tıpkı Kubilay, tıpkı Eşref Bitlis, tıpkı Gaffar Okkan, tıpkı Danıştay 2. Daire Üyesi Mustafa Özbilgin gibi…
Onların öldürülmeleri siyonizmin, haçlılarla kucaklaştığı, emperyalizmin Türkiye’yi işgalinin yol haritası gereği ve bu işgalin görünen yüzüdür. Bu yiğit adamların ölümleriyle, meydan tıpkı 1919 da başlayan Bağımsızlık Savaşı ile birlikte saldırıya geçen satılık İngiliz Muhibbi Cemiyeti Wilson Cemiyeti’nin günümüzdeki günümüzdeki gayr-ı meşru çocuklarına kalacaktır.
Dün Kuvva-i Milliye’ye saldıranlar, bugün kendileri ,için boşaltılan alanlarda Türkiye Cumhuriyeti’nin olmazsa olmazı, tam bağımsızlık anlayışına, Kemalizme saldıracaklardır.
Hatta bununla da yetinmeyecekler, adına “ileri demokrasi” dedikleri bir ucubenin kuyruğuna takılıp, Anayasa’mızın değiştirilemez ve değiştirilmesi bile teklif edilemez ilk üç maddesini ” FAŞİST, DİKTACI” ilan edecektir.
Milletin değerlerini “yeni”leştirerek gibileştireceklerdir. Adına da “Neo Kemalizm” veya “YCHP” diyeceklerdir.
Mustafa Kemal’in deyimiyle “Emperyalizmin işbirlikçisi gericiler”, sivil anayasacılar, 2. cumhuriyetçiler, milletin egemenliğini AB ile paylaşmakta sakınca görmeyen teslimiyetçi siyasetçiler, emperyalizmin ” BÖL ve YUT” anlayışının hizmetkarlığın ı yapmaktadırlar.
Kemalistlerin katilleri, daha doğrusu bu cinayetlerin tetikçileri bulunamamıştır.
Belki de bulunmak istenmemiş veya birileri bu tetikçilerin bulunmasını engellemiştir.
Bulunamayan tetikçilere rağmen katil bellidir. Ancak Kemalizm’in ve Cumhuriyet’in aydınlığından yarasa misali gözleri kamaşanlar, kefenlenmiş ve satın alınmış beyinleri ile gerçek katili, “Katli vaciptir” hükmünü vereni görmediler, görmek istetememişlerdir.
Halbuki gerçek katil, hemen yanımızda, yanı başımızda…
O, gazetelerde köşe yazarı, televizyonlarda yorumcu…
O, bankalarımızı, madenlerimizi, işletmelerimizi, sularımızı, topraklarımızı satın almaktadır.
O, iletişimimizi ele geçirmiştir.
O, Lozan’ı imzalamamıştır.
O, demokrasi ve insan hakları yalanıyla Irak’ı işgal etmiş, milyonlarca insanı öldürmüştür.
O, İmralı canisini bize teslim etmiş, yeni bir Mandela yaratmak için olanak yaratmıştır. O, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni suçlu göstermek ve aşağılamak için senaryolar üretmiş, ulus devletin bel kemiği olan orduyu yıpratmak adına Silivri’de
“Zulümhaneler” kurmuştur.
O, tüm yurtseverleri ve aydınlanma savaşçılarını aynı “Zulümhane” de hapsetmiş, bir korku imparatorluğu inşa etmiştir.
Diyarbakır’da PKK’nın bombası olmuş, çocukların canına kıymıştır.
O, bazen gizli anlaşmalarla, AB Uyum Yasaları’yla, Kopenhag Kriterleri’yle, sömürgen yabancı sermayeyle, bazen de Kemalistler’in canına kıyan kanlı el olarak varlığını hissettirmiştir.
Katilin adı emperyalizmdir.
Kardeşi kardeşe vurduran, laik-antilaik tartışmasını yaratan, KCK’nın, DTK’ nın aymazca ayrılıkçı düşüncelerinin ağababası, sahte İslamı ve salon Atatürkçülerini doğuran, ayrılıkçı tohumları eken, satılık beyinlere hükmeden, dolarlarla, avrolarla ülkemizi talan eden, özgürlüğün, ulus devletlerin, tam bağımsızlık anlayışının ve Kemalistlerin düşmanı Emperyalizm …
Katil yanı başımızda, aramızda…
Devrim şehitlerimizi unutmadık, unutturmayacağız demek yeterli mi? Bu soruyu soralım kendimize…
Susarsak, ülkemizde oynanan kirli oyunlara seyirci kalırsak, Ali Kemallerden, Molla Mustafalardan, Şeyh Sukutilerden, Hüsnüyadislerden, Derviş Mehmetlerden ve onların günümüzdeki kopyalarından ne farkımız kalır bizim?
Milletçe “izinde” değil, Atatürk’ün yolunda olmak, Kemalizm’i özümseyip, Atatürk ilkelerinin tümüne sahip çıkmak….
Ayrışmak değil, bütünleşmek…
İşte emperyalizme direnişin ve bu onurlu savaşı kazanmanın özü… Bu özün temeli ise Mustafa Kemal’in TAM BAĞIMSIZLIK anlayışıyız.
Bizler bu vatanın sahibi, Atatürk’ün mirasçılarıyız.
Bir kere ölür, bin kere diriliriz.
Biz Kemalistiz. Görevimiz bu katile “DUR” demek ve emperyalizmin sinsi işgaline son vermektir.
Direnişimizde haklıyız. Kazanacağız. Çünkü vatan savunmasında cephemizi belirledik.
Onlar “Geldikleri gibi gideceklerdir.”
Yeter ki biz dirilelim, ayağa kalkalım, uyumayalım, uyuşturulmayalım.
Dirilelim yurttaşlar, dirilelim…Biz tükenmeyiz, biz bitmeyiz. Çünkü biz Kemalistiz.

Çünkü biz tüm devrim şehitleri gibi kalpaksız kuvvacılarız.
Tüm şehitlerimiz ışıklar içinde yatsınlar, Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun.

FİGEN ÖZEN

0 yorum:

Yorum Gönder