5 Ocak 2011 Çarşamba

Said-i Kürdi Meselesinde Eksik Kalan Yan Nedir? İŞTE KEMALİSTLERİN YANITLARI..

Said-i Kürdi

Said-i Kürdi Meselesinde Eksik Kalan Yan Nedir?
Hür Adam filmi ile başlayan bir tartışmanın içindeyiz. Said-i Kürdi, bacak bacak üstüne atıp Mustafa Kemal ile konuştu mu? Kapıyı çarpıp çıktı mı? Mustafa Kemal ile anlaşamadığı nokta neydi? Kurtuluş Savaşı’na destek oldu mu? Said-i Kürdi, İttihat ve Terakki’nin ve hatta Teşkilat-ı Mahsusa’nın üyesi miydi? Neden Cumhuriyet döneminde sürgünlere gönderildi? Said, siyasi bir kimlik miydi? Demokrat Parti ile olan ilişkisi neydi? Anti-emperyalist miydi?

Bu Sorulara Kemalistlerin Net Yanıtları Var

Hür Adam filminin çekimi bir tesadüf değildir, film, Kemalizm’in tahrip edilmesinin bir aracı olarak iş görmek üzere kasıtlı olarak çekilmiştir. Kaldı ki adamın kendisi hür falan da değildir. Yaşamış olduğu sürgün hayatı nedeniyle değil, ruhunu köleleştirdiği için hür değildir. Film böylelikle baştan kokmaya başlamıştır.
Mustafa Kemal ile Said-i Kürdi, baş başa görüşmemişlerdir. Bu, nur cemaatinin Said-i Kürdi’yi yüceltmek için uydurduğu bir senaryodan başka bir şey değildir. İşin en önemli yanı da budur, Said-i Kürdi, yüceltilmek için gerçeklere değil yalanlara ihtiyaç duyulan biridir.
Said’in Mustafa Kemal’e gönderdiği mektup da göstermektedir ki, paşayla, ezik ve mütevazi bir dil ile iletişim kurabilmektedir. Bu eziklikten, kapıyı çarpıp çıkmak gibi bir şeyin çıkartılması da mümkün değildir.
Mektup ayrıca, Said’in “siyaset dışı bir din adamı” olduğu iddiasını baştan sona çürütmektedir. Çünkü devletin başındakilere, nasıl yaşamaları ve neler yapmaları gerektiğini açık açık söylemektedir. “Aydınlanmacılığa” açıktan karşı çıkmakta, öte tarafta, akıl ve bilim ile birlikte yaşamsallığı mümkün olmayan dogmaları devletin odak noktasına yerleştirmektedir. Said’in bütün hayatı bu dayatmalarla geçmiştir.
İttihatçılık ve Said-i Kürdi
Said, İttihat ve Terakki ile Teşkilat’ı Mahsusa’nın üyesidir ya da değildir… bu onun siyasi çizgisi açısından çok da belirleyici değildir. Ancak I. Dünya savaşı içerisinde İngiliz emperyalizmine karşı İttihatçıların Panislamist propagandasına aktif olarak katılmıştır. Bu da gayet doğaldır… Kaldı ki Said-i Kürdi’nin dünya görüşü ve yaşam biçimi dikkate alındığında, daha çok Ahrar Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf çizgisine yakın olabileceği düşünülebilir. Sonradan Demokrat Parti ile yaşadığı flört de bu çıkarımımızı doğrular.
Demokrat Parti çok açık biçimde liberalize olmuş ve dini siyasete alet etmiş ve emperyalizmin payandası haline gelmiştir. II. Meşrutiyetin Ahrar Fırkası ile daha sonradan onun izinde kurulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası da aynı yolun yolcusudur. Hürriyet ve İtilaf, İttihatçıların azılı düşmanı olmuş, Mütareke dönemindeki İstanbul Hükümetini elinde bulundurmuş ve Osmanlı’nın son dönem işbirlikçi politikalarını onlar belirlemiştir.
İşte tam bu noktada Said’in anti-emperyalist olup olmadığı tartışması başlamaktadır. Said-i Kürdi, Mütareke döneminde İstanbul’dadır. Bugün tüm medyanın es geçtiği biçimde, İngiliz işbirlikçisi ve ayrılıkçı Kürt Teali Cemiyetinin kurucusu ve üyesidir. Hadi buyurun, Said’e anti-emperyalist deyin!
Zira Said’e “İttihatçıdır” demek, ona büyük bir iltifat etmek anlamına gelir. Çükü en nihayetinde İttihatçılık, bir sürü tarihi eylem hatalarına, ideolojik saptamalarının yanlışlanmasına, siyasi önderliğinin sapkın yönlendirmelerine rağmen yurtsever bir örgütlenmedir ve daha Anadolu’da işgalin ilk başladığı dönemlerden itibaren direnişe geçenler de onlardır. Bu anlamda Said’in Bitlis’te Müdafa-i Hukuk üyesi olması da onu bir İttihatçı yapmaya yetmez. Çünkü yurtseverlik demek Ermenistan kurulacağı endişesiyle vatan savunması yapmaya mecbur kalmak demek değil, emperyalizmin her türlüsüne karşı direnç geliştirmek demektir.
Cumhuriyet Döneminde Sürgün
Said’in Cumhuriyet döneminde sürgünlere gönderilmesinin nedeni onun iki niteliğinde yatmaktadır. Sürgün denilen yer de İç Anadolu’dur. Yani, Kürt nüfusun yoğunluklu yaşadığı yerlerden uzaklaştırılmıştır. Bu tedbir, ayrılıkçı ayaklanmalarda Said’in rolünü ortadan kaldırmaya yönelik alınmıştır. Nitekim Said, Kürt nüfus üzerinde hem ayrılıkçı ve hem de dindar görüşleri sömürebilecek bir özelliğe sahiptir.
Said-i Kürdi’nin, siyasi bir kimlik olmadığı, yalnızca uhrevi bir dünya ve iman üzerine düşünceler ürettiği, şu yukarıda kısacık da olsa anlatılan biçimiyle gerçek dışı bir aklama yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. İşte işin diğer püf noktası da buradadır: Bütün hayatı aslında siyasi etkinlikle geçmiş birini, siyaset dışı gibi göstermeye çalışmanın altında yatan nedir? Neden gerçek ters yüz edilmek istenmektedir? Çünkü Said’in siyasi çizgisi, gerici ve ayrılıkçıdır. Örtülmek istenen şey bundan başka bir şey değildir! Onu, siyaset dışı göstererek “gerice ve ayrılıkçı” kimliği örtülmek istenmektedir…
Nur Cemaati İktidarın Ortağı
Kaldı ki Nurculuk adıyla bilinen cemaat siyaset dışı bir şey olsa, bugün cemaatin müritlerinin bakanlar kurulunda işinin ne olduğunu sormak gerekmeyecek miydi? Bilinen en büyük iki nurcudan biri Bülent Arınç Başbakan Yardımcısı, Hüseyin Çelik de AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı’dır.
Peki gerici ve ayrılıkçı Said’in çizgisinin ve şahsının yeniden parlatılmasının nedeni nedir? Bu bir tesadüf olabilir mi? Günümüzün siyasi iktidarı, doğu ve güneydoğu’nun dindar insanları üzerinde politik bir ambargo kurmak istemektedir. Anasını boyayıp babasına satmaya çok hevesli olan bu zihniyet, kırtasiyeden alınmış ucuz yaldızlarla giyilmesi mümkün olmayan çulları makyajlamaktadır.
İslam, Sofu Bir Yaşam Mı Öneriyor?
Nur cemaatinin müritlerinden Bülent Arınç’ın bu yeniden pazarlama işlerinin içinde parmağının olmadığını düşünemeyiz. İşin cemaat ve mürit açısından ilgi çeken bir başka yanı da şudur, bu cemaatin müritleri, Said’i adeta bir peygamber gibi kollamaktadır, onun mucizeler gösterdiklerine inanmaktadır. Onun münzevi yaşam biçimi ise sorgulanmamaktadır.
İlginç değil midir, İslam ümmeti, kendisine örnek yaşam olarak Hz. Muhammed’in yaşamını seçmiştir. Hz. Muhammed ise, evlenmiş, çocuk sahibi olmuş, ticaretle uğraşmıştır. Bir başka deyişle elini eteğini dünyadan çekmiş ve yaşamdan tecrit olmuş değildir. Peki, hayatı boyunca bir kadınla evlenmeyen ve sofuca bir yaşamın dışına çıkmayan Said’in yaşamını mı örnek alacaktır bu ümmet, yoksa Hz. Muhammed’in yaşamını mı? Takdir sizin…
Gerçekler Tahrip Ediliyor
Bu ülkede gericilikle mücadeleyi, siyasi bir zemin olarak görmeyenlere de duyurulur: İşte her şey bilimsel düşüncenin üzerine, kadını köleleştirme üzerine ve özgürlüklerimizin üzerine bir kâbus gibi çökerken bunlarla mücadele edilmeyecektir de ne yapılacaktır?

Hatay DEVRİM
Bu eskimiş iskambil kâğıtları üzerindeki papazların ve bacakların para edip etmediğini göreceğiz. Ama bizler, bu ülkenin Kemalist evlatları, gerçeklerin tahrip edilmesine karşı direnç göstermekten bir an bile geri durmayacağız. İşbirlikçi ve yandaş medyanın polemikçi gevezelerine duyurulur!

0 yorum:

Yorum Gönder