TOPLU MEZAR DEYİP KAZI YAPANLAR, DERECİK’TEKİ ŞEHİTLERİMİZİ UNUTMASIN!
ŞEMDİNLİ DERECİK TABURUNA SALDIRAN OSMAN ÖCALAN’DIR, 74 ASKERİMİZİN KATİLİDİR…
PEKİ, DERECİK’TEKİ ÇATIŞMALARDA ÖLDÜRÜLEN TERÖRİSTLERİN CESETLERİ NEREDEDİR? ARAZİDE, DAĞLARDA, OVADA, DERECİK’TE ÇATIŞMAYA GİRİLEN HER YERDE, ETRAF KEMİK DOLU KEMİK…
BUYURUN, DERECİK ÇATIŞMASINI OKUYUN…
Bugün ayın 29’u. Aktütün çatışmasından 16 gün sonra. Sabah saat 05.00 suları.Tabura döneli iki ya da üç gün olmuştu ki, yine sabaha karşı yine odamda telsiz dinlerken, aynı haberci, yani Alan ve Aktütün saldırılarını haber veren haberci geldi ve;
“Komutanım. Teröristler Derecik’e saldırıyor, acele telsize gelin” dedi.
Ben ne yapayım! Bu yürek bunca acıya nasıl katlansın! Bu beyin ne düşünsün, ne yapsın! Alan çatışmasından sonra benden rapor istediler, yazdım. Dedim ki, Şemdinli’de devlet yok. Sadece devletin askeri var. Devletin hiçbir kurumu çalışamıyor. Asker yalnız, vatandaş yalnız. Birbirlerinden başka kimseleri yok. Devlet sadece asker midir! Sadece vatandaş mıdır! Devlet devlettir, bütün kurumlarıyla. Bir terör belası varsa ve devlet bununla mücadele ediyorsa bütün kurumlarıyla edecektir, yalnız askeriyle değil. Bunlar isyan değil, bunlar feryat, bunlar haykırış!
Ben görüyorum; her çatışma şehit demek, bir evin direğinin yıkılması demek. Ben komutansam, bile bile askerimi şehit ettirir miyim! Ama ne yapayım! Elde mevcut tüm imkânımı kullandım. Gece gündüz demedim, çalıştım. Askerimden başka bir şey düşünmedim. Ama bu tehdit benim gücümü aştı. Bilmem ki, büyüklerimiz bilir her hal, kimin gücünün yeteceğini bu tehdidi ortadan kaldırmak için!
Bir dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Paşa, Suriye sınırında bir beyanat verdi, ertesi gün PKK örgütü Suriye’den çıkartıldı. Asker Türk milletinin gözbebeği, canı, güvendiği en büyük kurum. Ama biz bir devletiz. Ülkemizi asker yönetmiyor ki; bu devletin cumhurbaşkanı var, başbakanı var, emniyet ve asayişin sağlanmasından birinci derecede sorumlu İçişleri Bakanı var. Sahi biz şehit olurken Şemdinli’de onlar nerelerdeydi?
Bir gün izinden dönüyorum. Yolda taburumun bir timini gördüm, daha doğrusu molada karşılaştık. Van’da konuşlu komando taburuna refakat ediyor. Şaşırdım. Bir tim, sadece bir tim, en güzide birliklerimizden komando taburuna eşlik ediyor. Sordum kim görevlendirdi diye, alay komutanı dediler. Akşam alay komutanım Tevfik Albay dönüşüm onuruna bir yemek verdi, bir araya geldik. Bir ara sordum:
“Komutanım, dönerken yolda taburumun bir timini gördüm, komandolara refakat ediyordu.”
“Evet Erdal, ben emir verdim, tugay komutanı rica etti.”
Beni o kadar da normal bir insan düşünmeyin. Bu kadar olayı yaşamış bir insan ne kadar normalse ben de o kadar normalim.
Dayanamadım:
“Komutanım. Bu emri nasıl verirsiniz. Bir pusu olsa, bir çatışma olsa. Her pusu, her çatışma şehit demek. Bizim şehit vermeye tahammülümüz var mı?”
Ortalık gerginleşti. Ama o komutanımdı. Benim heyecanımı anladı, anlayış gösterdi ve bir şey demedi.
Sonuçta diyeceğim bu acı bir başka acı. Hiçbir şeye benzemez. Yaşayan, acıyı çeken bilir.
İşte Derecik olayı haber verildiğinde böyle bir acıyı yüreğimin derinliklerinde hissederek, olay hakkında bilgi almak için komando taburu harekât merkezine gittim. Telsizde alışılmadık bir hızla cereyan eden yoğun bir muhabere vardı.
Havan, geri tepmesiz top ve roketatar kullanan teröristler sabahın ilk ışıklarıyla birlikte saldırıya geçmiş ve açılan ateşlerde bölük binası isabet almıştı. Sağlıklı bir muhabere yapılamıyordu çünkü telsiz anteni de isabet almıştı. Birazdan asayiş komutanı Necati Özgen Paşa geldi. Bir yandan helikopterler yönlendiriliyor diğer yandan uçaklar çağrılıyordu.
Derecik bir çanağın içinde. Arazi yapısından ziyade Irak’taki Hakurk PKK kampına en yakın üslerimizden biri olması daha da önem kazandırıyordu Derecik’e. Hakurk’tan batıya doğru uzanın sırtlar hattından, oradan Nahal Tepeye geçin. Bir kısmınız batıya devamla Gelyaraş’a gelip kuzeye yönelsin. Birazdan her iki grup da Derecik’te olur. Bir başka deyişle Hakurk’un ülkemize açılan ilk kapısı Gato’tur ama askeri üs olarak açıldığı yer Derecik’tir. Bu yüzden önemli Derecik.
Çatışmaya giren komando taburunun bir bölüğü. Bu bölüğün etrafında bizim üslerimiz var; doğuda Samanlı, güneyde Yeşilova, batıda Umurlu. İlk haberlere göre bizim birliklerimiz çatışmaya girmemiş gözükse de temas sağlamaları an meselesi. Komutan bilgi alıyor, etrafındakilere sürekli emirler veriyordu. Ben sadece izliyordum. Araziyi bildiğim için bir ara helikopterleri yönlendirme görevini bana verdiler. Orada telsiz muhaberelerini dinlemek bana çok ağır geliyordu. Hiçbir şey düşünmeksizin olay mahalline gitmek istiyordum. Bir ara küçük tip bir helikopter alana indi.
Komutana;
“Ben gideyi komutanım” dedim.
“Git” dedi. Ve bir anda kendimi havada buldum.
Helikopter hızla yol alırken ben ne mi düşünüyordum, hiç, hiçbir şey. Bana sorarsanız düşünemiyordum. Ne düşüneyim. Olay belli değil mi? Biz bu oyunu daha önce Alan’da, sonra da Aktütün’de seyretmedik mi? Geceden ülkemize sızma, mevzilere yaklaşma, yüksek ateş gücüyle şok etkisi yaratma. Bu şoktan istifade ile mevzilere girme, el bombalarıyla askerlerimizi şehit etme. İnanın bir oyundu bu şehit kanlarıyla senaryosu yazılmaya çalışılan bir oyun!
Ama bu sefer teröristlerin umduğu gibi olmamıştı: Gece yarısından sonra mevzilerde bir kaza olur ve bir asker hafif yaralanır. Bölük komutanı üsteğmen benzer kazalar olmasın diye tam sabaha karşı yani tam teröristler mevzilere sızma hazırlığı içindeyken, tek tek mevzileri dolaşır, askerlerini ikaz eder ve döner.
Gün ışımak üzereyken bütün askerler dikkatli ve uyanıktır. Kolay değil her gün her gece saatlerce nöbet beklemek ve uyanık kalmak. Onlar da bir can. Kahraman askerlerimiz yaklaşan teröristleri görür ve ateş ederler. Ve dönemin en büyük çatışması başlar…
Helikopter pistine indiğimde bölük binasından az önce söndürülmüş ateşin dumanları tütüyordu. Tabur komutanı Atakan Binbaşı giriş merdivenlerinde oturuyordu. Çok düşünceliydi. Hiçbir şey söylemeden sarıldık. Ben hemen durumu öğrendim ve bana bağlı birliklerle muhabereye başladım. Teröristlerin muhtemel kaçış istikametlerine timler çıkardım. Samanlı temas sağladı ve görevini yaptı. Çatışma köy içinde yer yer devam ediyordu. Durum öğleye doğru kontrol altına alındı. 28 vatan evladı kahramanca çatışmış, teröristlerin sinsi, hain ve kalleşçe açtıkları ateş sonucu şehit olmuştu.
Türkiye Almanak 1992 ne demiş bakalım:
29 Eylül: PKK’lı teröristler, Hakkari Şemdinli’ye bağlı Derecik Sınır Karakolu’na baskın düzenlediler. Karakol’dan yapılan yardım çağrısı üzerine, yardıma gelen Cobra helikopterleri ve savaş uçakları teröristlere karşılık verdi. Çatışmada, 2 Astsubay ve 21 Er şehit olurken 53 terörist ölü olarak ele geçirildi.
Neden terörist zayiatı az gösterilir bilemem. Bu çatışmada tam 101 terörist ölüsünü biz saydık, sayamadıklarımız hariç, yaralanıp da sonradan ölenler hariç, dağda tepede Kobralarla vurulanlar hariç, ölüsü kaçırılıp bir yere gömülenler hariç. Teröristler bile kendi kitaplarında itiraf etmişler, tarihimizin en ağır darbesini Alan, Aktütün ve Derecik’te aldık, diyerek. Şehitlerimizin kanları yerde kalmadı diyerek teselli buluyoruz, bin terörist ölse fark etmez bizim için, bir şehit bile bize çok ağır geliyor zira şehidimiz geri gelmiyor!
28 şehidimiz törenle uğurlandı bir daha geri dönmemecesine. Yaralılar hastanelere sevk edildi. 28 şehidin on üçü Ketina’daydı.
Bu çatışmada her vatan evladının unutmaması gereken bir yer var, Ketina. Ketina Boğazı.
Derecik’ten yola çıkarsanız Yeşilova’ya doğru orada bir mabet var on üç şehidin kabri var ama çoğumuz bilmeyiz. Nedense bir anıtları yok adı KETİNA olan bir anıt.
Çoğu kimse bilmez Ketina’yı.Ketina bir boğazdır Derecik beldesini Yeşilova köyüne bağlayan. Askeri açıdan kritik yani hassas bir yerdir Ketina. Bu boğazı tutmazsanız ya da kontrolünüz altında olmaz ise oradan geçmeniz size çok pahalıya mal olabilir, şehit verebilirsiniz.
1992 yılının Ekim ayı. Bu Ekim ayında biri asteğmen olmak üzere on üç vatan evladı vatan hizmeti için Ketina’ya çıkar. Görevleri bu kritik boğazı korumaktır.
Ketina, Derecik’e beş altı kilometre kadar uzaktır ama arazi sarptır, kayalıktır, yol yürümekle bitmez, saatler gerekir varmak için Ketina’ya. 92 yılı Ekim ayının bir gecesi on üç vatan evladı Ketina’ya doğru yol alırken, köylü, korucu, asker mevzilerine girer. Irak’tan gece yarısı gizlice ülkemize gelen teröristler Derecik’i çevirir ama Ketina’yı ihmal etmezler Yeşilova’dan takviye gelmesin diye.
Rüzgâr sert eser oralarda hava da sert olduğundan soğuktur, üşürsünüz. Size dayanma gücü veren yüreğinizdeki sevgidir vatana olan, bayrağa olan, anaya olan ve yâre olan. Zaman da orada olduğundan uzundur geceler hiç bitmez. Bu bir gece değil ki çok gece çok. Bu bitmeyen geceler insanı hayallere sürükler, hayal edersiniz sevdiklerinizi ve bazen bu hayaller içinde dalar gidersiniz, gözünüz görmez olur.
İşte 1992 yılının Ekim ayının bir gecesinde bu on üç vatan evladı hayalleriyle baş başa gecenin bitmesini beklemektedir, bitmek bilmeyen gecenin. Anasının yârinin hayaliyle bakan gözler ne görebilir ki? Nerden bilebilir ki hainlerin kayalıkları sessizce tırmandıklarını? Ama hainler yüreklerindeki acımasızlığın, kahpeliğin gücüyle tırmanır da tırmanır. Sevgi dolu gözler nasıl görsün!
Geceden haince Ketina’yı çeviren teröristler gün ışımasıyla birlikte haince saldırır. Gün ışırken on üç vatan evladı kanlarıyla Ketina’yı sular, ruhları Allah katına çıkar, on üçü birden el ele, koyun koyuna, omuz omuza. Hainler hain roketlerle, hain kurşunlarla, hain bıçaklarla bu on üç canı alır, şehide kurşun atarak, şehide bıçak çekerek.
Ama bilmezler ki Derecik Gerdi’dir, Gerdi bir aşirettir. Bu aşiret kadını, kızı, genci yaşlısı devletine bağlı, toprağına bağlı, bayrağına bağlı kendi halinde insanlardır. On beş yaşındaki kız çocukları bile silahlanmış bu hainlere karşı namuslarını korumak için nöbet beklemektedir.
Derecik’teki jandarma Mehmetçiktir, Derecik’teki komando Mehmetçiktir. Mehmetçik demek cesaret demektir, kahramanlık demektir korkusuz. Ama hainler bu değerleri bilmez, onların bildiği tek şey masum insanları, çaresiz savunmasız insanları öldürmektir.
Sabah gün ışımasıyla başlayan çatışma, biz helikopterle Derecik karakoluna indiğimizde şiddetini bitirmiş, kaçan teröristleri köylü asker kovalamaya başlamıştı bile. Ketina’da çatışma olduğu haberi gelir gelmez Yeşilova’dan jandarmalar, Derecik’ten komandolar ok gibi fırlamış ama yol uzun, arazi zor, on üç vatan evladının yanına geldiklerinde on üç vatan evladı bembeyaz giysileri içinde gökyüzüne doğru ağır ağır yükselmeye başlamıştı bile, el sallayarak, biz görevimizi yaptık artık vatan size emanettir diyerek.
Bu bir tarihtir, tarihe geçecek olaydır ama kimse bilmez kimse yazmaz. Ketina Boğazında on üç vatan evladının kanı vatan toprağını sulamıştır. Devletin adamıyım diyenler gitmeli Ketina’ya, bu şehitlerin ruhlarına bir fatiha okumalı ve Ey Türk Milletinin evlatları, vatan size minnettardır, demeli. Sonra bakışlarını gökyüzüne çevirerek Ey Gazi Paşa, Ne mutlu size ki böylesine kahraman bir ulusu yarattınız, Mehmetçiği yarattınız, biz bile onların sayesinde ayakta duruyoruz, Türk Milleti size minnettardır, demeli ama yürekten demeli ama içten gönülden demeli, yoksa biz onları affetmeyiz, biz affetmeyiz o kesin ama belki onları Allah affeder…
Çatışma öğleden sonra bitmişti artık. Terörist zayiatı sayılamayacak kadar çoktu. Silahları bir cephaneliği dolduracak kadar vardı. Havanlar, roketler, makineli tüfekler, hafif silahlar, bombalar. Bir rivayete göre Osman Öcalan bizzat bu harekâtı Nahal Tepeden yönetmiş. Zaten oraya mevzilenmiş uçaksavarı Kobraların üç dört sorti yapmasına, uçakların birkaç kez vurmasına rağmen akşama kadar susturamadık. Akşam olurken uçaksavar hâlâ Samanlı üssüne taciz ateşine devam ediyordu. Sonradan Irak’a geçip bu mevziyi inceledik, kayalar oyularak muhkem hale getirilmiş bir mevzi olduğunu gördük.
Bana göre Derecik çatışması PKK için tam bir bozgundur. En büyük yurtiçi zayiatını bu çatışmada vermiştir.
PKK’nın geçtiğimiz yıllarda “savaş ve ordu klavuzu” ‘adı altında bir kitabı gizlice piyasaya sürüldü. Geçmişte yaptıkları hataları dile getirip özeleştiri yapıyorlardı.
Kitabın başlığının altında “parti merkez okulunda bir grup ARGK komutan ve yöneticisi tarafından hazırlanmıştır’’ şeklinde bir de not düşülmüş. Konumuzla doğrudan ilintili olduğu için kitabın 68 ve 69. sayfalarından bazı notları aktarıyorum. Gerisini ben anlatmayayım teröristler anlatsın:
“Başarılı Mawan (Şemdinli-Samanlı jandarma sınır karakolu) karakol eylemi taktikte açılım sağlar. (4 Ağustos 1991’de yapılan terörist saldırısı sonucu bu karakolda görevli dokuz jandarma eri şehit olmuştur.) Yeni bir taktik aşama değildir bu, ama taktiğin kendi içindeki bir eylem aşamasıdır. Yine de önemli bir başlangıçtır. Taktiğin tıkanıklıktan kurtulması demektir. 1991’in ortalarında başlayan bu taktik çizgi, başarılı bir şekilde Eriş-Çukurca, Bespin, Avya (Botan), Taşdelen (Uludere), Deştan (Çukurca), yine 1992’nin ilk yarısındaki Cudi atılımı gibi eylemsel gelişmelerle, 1992’nin ilk yarısına kadar devam ettirilir.’’
“Mawan (Samanlı) eylemiyle de denilebilir ki, 1985’lerden bu yana bir türlü geliştirilemeyen bir taktik gelişme ortaya çıkarılmıştır, ama düşmanın buna karşı yeni taktik düzenlemeye gitmesi durumunda, var olanı aşıp yeni taktik atılımlar gerçekleştireceğimize, aynı biçimde karakol ve tepe eylemlerinde ısrar edilmiş ve bu ağır sonuçlar yaratılmıştır. Özellikle askeri açıdan hangi mantıkla yapıldığı bile kolay kolay izah bulmayan ve erken iktidar hastalığının örneklerinden olan Rubaruk (Şemdinli-Derecik), Helena (Şemdinli-Alan), Bezele (Şemdinli-Aktütün) eylemleri, âdeta çılgınca diyebileceğimiz girişimler olarak, kaldıramayacağımız kayıplarla sonuçlanmıştır. Bu dönemde doğru temellerle yapılmayan ve bir anlamda kariyer hırsından kaynaklanan bir yarış, taktiğe hayat bulduracağına, aşama yaptıracağına, taktiği tamamen tanınmaz ve işlemez hale getirmiştir.’’
92-94’ün Şemdinli kahramanları, bu satırları iyi okuyunuz. Bu bir tarihi belgedir. Verdiğimiz şehitlerin kanlarının yerde kalmadığının belgesi. Bu PKK ile mücadelenin başarı belgesidir.
Anneler babalar yüreğinizi ferah tutunuz. Evladınız boşu boşuna ölmedi. Kahramanca mücadele etti, her karış toprağı kanla sulanmış bu güzel vatanımızın bir karışını da onlar suladı. Oğlunuz bir kahramandır, Şemdinli kahramanı.
Gaziler. Alnınız açık, göğsünüz dik, siz üzerinize düşeni yaptınız. Kahramanlığınızın destanını okuyunuz. Aycan Üsteğmen, Mustafa Teğmen, rahmetli Veysel Teğmen, rahmetli Kâmil Üsteğmen, Fazlı Üsteğmen, Hamza Üsteğmen, Abidin Üsteğmen, Kemal Üsteğmen, Yusuf Binbaşı. Kahramanlık insanın yüreğindedir, bileğindedir, aklındadır. Sizde bu yürek var. Bu bilek var, terörle hangi şartlar altında olursa olsun mücadeleyi başarıya götürecek akıl var. Sizler Şemdinli’nin kahramanlarısınız.
Devlet korucuları ne yapacağını düşünedursun, Korucu Kerem, Sait, Reşit, Bekir, Cemil, Iraklı Cemil, Felemez, Şakir, Fatih, Sabri, rahmetli Numan, ismini sayamadığım daha niceleri, size bir başkasının kahraman demesine ihtiyacınız yok, zira siz zaten kahramansınız gönlümde ve Türk milletinin gönlünde.
Bu satırları niye yazdım. Biz ne yaptık diye sormayın, sorana da bir şey söylemeyin. Çünkü siz yapılması gerekeni, doğruyu yaptınız. Atalarımızın kanlarıyla sulanmış bu kutsal vatan topraklarını korudunuz. Türkün kahramanlık destanını bir kez daha yazdınız. Şehitlerimiz, ruhunuz şad olsun…
Derecik çatışması uzun süre gündemde kaldı, hem bizim, hem komutanların, hem de iktidara sahip olanların gündeminde. Bölgede ilk kez bir dağ komando taburunun bölüğüne saldırı düzenlenmişti. Yaptığım araştırmalara ve biraz da köylülerin anlatımlarına göre; teröristler yaklaşık 600 kişilik bir grupla gelmişlerdi. Ana çıkış noktaları Hakurk kampı idi. Bu kadar büyük bir sayı ile saldırı planlamalarının bir sebebi, Derecik, Gerdi aşiretine mensuptu ve PKK’ya geçit vermeyen kararlı bir aşiretti. Diğer sebebi ise bölükte dağ komando unsurları bulunuyordu, gözü pek, atak, cengaver dağ komandoları.
Hakurk’tan çıkan ana grup batıya doğru sırtlardan ilerleyerek Nahal Tepede taktik komuta yeri teşkil etmişler, kalanlar iki koldan; doğu-batı ve güney-kuzey istikametinden gelerek Derecik’i çembere almışlar. Ana kollardan ayrılan küçük gruplar Yeşilova’dan geliş istikameti olan Ketina Boğazını tutmuş ve sabahki çatışmada orada görevli 13 vatan evladını şehit etmişler ve yolu kesmiş. Diğer küçük gruplar da takviyelerin gelmesini önlemek için Samanlı-Derecik, Umurlu-Derecik yollarına pusu kurmuşlar.
Gerek komandolar, gerekse Gerdi aşiretinin korucuları öyle pabuç bırakacak cinsten değil, her noktada teröristlerle çatışmaya girmişler. Daha sonra Samanlı timleri de temas sağlayınca olay teröristler için tam bir bozgun oldu. Bozgun sahnesine ben yetişmiştim zaten bizzat görüyordum. Olay yerinde kalan izlerden zayiatın 300 civarında olduğunu düşünüyorduk.
Ben bir hafta kadar bölgede kaldım. Benim yiğit delikanlı Koray ile İsmail’in timini Yeşilova’ya getirdim. Onlar keşif ve gözetleme faaliyetlerini yaparak askerlere moral verdi. Ben de köyleri dolaşmaya başladım..
BUGÜN HABERLERDE DUYDUM, YİNE DERECİK’TE TOPLU MEZAR DEYİP KAZI YAPILIYORMUŞ…
TOPLU MEZAR DEYİP KAZI YAPANLAR, DERECİK’TEKİ ŞEHİTLERİMİZİ UNUTMASIN!
ŞEMDİNLİ DERECİK TABURUNA SALDIRAN OSMAN ÖCALAN’DIR, 74 ASKERİMİZİN KATİLİDİR…
ERDAL SARIZEYBEK
27 Ocak 2011 Perşembe
ŞEMDİNLİ’DE SINIRI AŞMAK…ERDAL SARIZEYBEK
Atatürk,Devrim,Cumhuriyet
Erdal Sarızeybek,
genel
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder