Kuzey Kıbrıs halkına “besleme” demek kabul edilemez bir saldırganlık ise… KKTC’deki mitingde “Düş yakamızdan”, “Ne paranı ne de adamlarını (askeri de) istemiyoruz, has…tir” diyen pankartlardaki ifadeleri de sindirmek bir o
kadar olanaksızdır.
KKTC haberleri kaç gündür gazetelerde boy gösteriyor.
Yazılı, sözlü sazlı basında Başbakan’ın hırçın, saldırgan sözleri tartışılırken KKTC’de de Başbakan’ı eleştiren açıklamalar, yayınlar izleniyor.
Fakat bu yayınlarda KKTC’de ekonomiden toplumsal yaşama kadar hemen her alanda giderek olumsuz işaretler veren kimi gelişmeler masaya yatırılmıyor.
Geçende CNN Türk’teki bir söyleşi programında Kıbrıs konusunda dersine iyi çalışmamış Banu Güven’in yarım yamalak sorularından yararlanarak uzun uzadıya KKTC’yi savunan, dünden bugüne Türkiye’yi eleştiren bir konuşmacının görüşlerini izledik.
Kıbrıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Niyazi Kızılyürek, KKTC’nin toplumsal siyasal gerginliklerden arınabilmesi için Kıbrıs sorununun bir an önce çözümlenmesinin zorunlu olduğunu söyledi.
Kıbrıs sorununu çözmek? Elli yıla yakın bir süredir gelen giden hükümetlerin ortak çabası ama…
***
…KKTC’nin bütün dertlerine çare olacağı söylenen çözüm nedir, nasıl gerçekleşir? Bakalım:
Bir süredir Güney Kıbrıs Rumları ile KKTC liderleri arasında soruna çözüm arayan görüşmeler yapılıyor.
İddiaların aksine bir arpa boyu yol alınmadı bu görüşmelerde.
Yönetimde paylaşım, toprak sorunu gibi kimi konularda uzlaşmaya yaklaşıldığı söylendi. Hatta iki tarafın federatif devlet konusunda da uzlaştığı açıklandı ve fakat: Kıbrıs sorunu yine askıda.
Nasıl çözümlenebilir Kıbrıs sorunu? Kolay yol şu:
Rumların dayattığı şu temel koşullar kabul edilerek çözüm bir anda gerçekleşebilir…
(1) – Londra anlaşmalarından kaynaklanan yetkiyle adada görev yapan, yıllardır Rum saldırganlığını varlığı ile önleyen Türk askeri Kıbrıs’tan ayrılır.
(2) – Türkiye Cumhuriyeti her alanda aradan çekilir.
Mehmet Ali Talat’ın ve aynı kafada olanların önderliğinde Rum Cumhuriyeti’nde eşit hakları olan iki devletten biri olmaktan çıkar KKTC ve azınlık hakları olan bir cemaate dönüşür.
***
Şu halimize bakın: Yıllardır Kuzey Kıbrıs Türklerini kanlı Rum baskısından kurtarmayı amaçlayan, yıllardır açıkladığı gibi ilgisini stratejik açıdan da gerekli gören Türkiye, bugün Kıbrıs’la kendi ulusal yararları için ilgileniyor diyen açıklamalarla karalanıyor.
1950’lerdeki toplumsal bir haykırış bugün hâlâ kulaklarımızda: “Kıbrıs bizim canımız/Feda olsun kanımız” ha?
Yıllar sonra al yanıtını: Askerinle, memurlarınla (nedense her yıl gönderilen paralar yok bunlar arasında) Has….tir Türkiye!
Ne ki bunun karşılığı Türkiye gerçeğini sindiren Kıbrıslı Türklere hak etmedikleri “besleme” sözcüğü olmamalıydı.
***
Gündem kabarık. Kıbrıs tartışmalarının yanı sıra kâğıttan kaplan söyleminin yarattığı fırtına… ve Mısır!
Önceki gün partiler Mısır konusunda da birbirine aykırı görüşler öne sürdüler.
Fakat hiçbiri -tabii öncelikle muhalefet- RTE’nin Mısır’ın içişlerine karışan açıklamalarını eleştirirken aynı gün haberlerde yer alan bir olaydan söz etmedi.
Mısır Dışişleri Bakanlığı, Türk Büyükelçisi Hüseyin Avni Botsalı’yı çağırarak “Mısır halkının kendi iç meselesine ‘dışarıdan’ müdahale edilmesine kesinlikle karşı olduğunu” bildirdi.
Mısır’ın Ankara Büyükelçisi Abdurrahman Selahaddin de, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na Mısır Dışişleri Bakanı Ahmet Ebul Zeyd’in aynı koşutta “Türkiye’nin Mısır’a model olamayacağını” ifade eden mektubunu verdi.
Bu iki girişimin hedefindeki kişi, RTE! Ama muhalefet RTE’nin Mısır’la ilgili sözlerini eleştirirken bu iki olaydan söz etmedi.
Örneğin RTE’yi eleştirirken Mısır’a “Ya’vu! Hükümeti içişlerine müdahale etmekle suçluyorsun ama; başta ABD bütün Batı, her gün Mübarek’in ve Mısır’ın ne yapması gerektiğini içeren planları Kahire’ye duyuruyor. Ama sesin çıkmıyor” denilebilirdi…
Bu, iktidarı savunmak değil, Mısır’ın aymazlığını yüzüne vurmak olurdu.
Cüneyt Arcayürek
0 yorum:
Yorum Gönder