2 Şubat 2011 Çarşamba

MÜBAREK’İ BİTİREN “GERÇEK ERGENEKON”DU



Mizahi bir başlık attığımı düşünmeyin, şu anda tüm dünyalılar içinde sizlere en kısa şekilde şaşırtıcı bilgiler vereceğim, böyle istihbaratlı yazılar sevmem ama olsun, bazen uyarıcı olur..
Biliyorsunuz, Cemal Nasır sadece Mısır’ın değil Arap Dünyası’nın şahlanan aslanıydı, milliydi, sosyalistti. Aşırı zenginliği makul sosyalist politikalarla sınırlandırmaya çalıştı, Mısır Tarihi’nin akışını değiştiren Assura barajını inşa etti, Tito, Nehru gibi bağlantısızlarla başka bir dünya kurmaya çalıştı, çağların değiştiremediği firavunlardan miras köle ruhlu yoksulluğu kökünden değiştirmeye çalıştı, Suriye ve Irak’ın Baas partileriyle Birleşik Arap Devleti’ni denedi, Sovyetler’le teknolojik ve silah anlamında çok sıkı ilişkilere girdi, ve İsrail’e ve Amerika’ya meydan okudu, işte burada duralım.
67 Arap İsrail savaşı sadece Nasır’ın mağlubiyeti değildi, tüm Arap dünyası öyle derin bir hayal kırıklığına kapıldı ki, savaşın ağır ezikliği milli-sosyalist karışımlı Baas yönetimlerinin bir nevi sonu oldu ve işte bu tarihten sonra İslamcı ideolojiler ön plana çıkmaya başladı.
Bu saate kadar İsrail ve Amerika milli-sosyalist Baas’ı parçalamak için İslamcılarla ortak çalışıyordu. İslamcılar’ın İran’daki Mısır’daki Filistin’deki bu utanç verici geçmişi hala ve bazen siyasi analizlerde hatıra gelir.
BAAS’IN DÜŞMANLARI
İsrail’in İslami hareketleri Baas’a karşı nasıl gizlice desteklediğini anlatan onlarca kitap vitrinlerde, arayan bulur. Baas’ın düşmanları üç çeşitti, biri İsrail-Amerika, ikincisi ve en tehlikesi İngilizler’in tayin ettiği Faruk’lar Faysallar soyu, Suud benzeri şeyhlik krallıklar, ve üçüncüsü hepsinden tehlikeli İslamcı hareketti. Hafız Esad’ın Hama’da Müslümanları topyekün yakarken bu katliamın kini taa 60’lı yıllarda İslamcılar’ın Amerikalılarla ilişkilerinde yatar ve Hafız Esad’ın hayatını okuduğunuzda genç bir subayken nasıl bir kin içinde yemin ettiğini görürsünüz, ve sonra Enver Sedat’ı aşırı İslamcılar’ın öldürdüğünü unutmayalım, ayrıntıda boğulmayıp geçelim.
67 Arap Savaşı’nın en çarpıcı ve savaş tarihini en şaşırtan sahnesi İsrail askerlerinin bir gecede Mısır radarlarını gizlice sökmesi..
Savaş bir nevi radarların gizlice sökülmesiyle Mısır’ın hüsranı oldu, bu hüsrandan öte Araplar’ın tüm dünyanın gözünde aşağılayıcı bir şekilde rezil olmasıydı.
İsrail Mısır toprakları içine nasıl gizlice sızabilir ve radarları nasıl sökebilir?
Şimdi biraz geriye gidelim, Orta Asya’dan Türkiye’ye gelen ünlü tarihçimiz Zeki Veli Togan’lara kadar uzanalım. Naziler’le o yıllarda ilişki içindeydiler çünkü Sovyetler’i ancak Naziler yıkabilirdi ve Esir Türkler bu şekilde kurtarılabilirdi..
II. Dünya Savaşı’nda Berlin Amerikalılar tarafından ele geçirildiğinde henüz dünya sahnesinde görülmemiş CIA’yı dünya çapında bir istihbarat olarak şekilleyecek belgeler ele geçti. Bu belgeler Naziler’in istihbarat raporlarıydı ve bu raporların büyükçe bölümü Orta Asya’da yani Sovyet rejimi içinde yaşayan Türk istihbaratının elemanlarıydı, Özbektiler, Kazaktılar, Türkmenistanlıydılar, Azerbaycanlıydılar..
İşte bugün konuştuğumuz Ergenekon örgütü gerçekte buydu, CIA çok geçmeden bu örgütü soğuk savaşın ünlü Gladyosu içinde bir figür olarak kullanmayı başardı, bu konulara dair bir çok kitap ortalıklarda, okursunuz, geçelim.
 O MÜHENDİSLER TÜRKTÜ
İsrail’in radarları nasıl söktüğüne dönelim. Radarları Sovyet mühendisler inşa etmişti ve Sovyet mühendislerin korumasındaydı.. Bu Sovyet mühendisler ‘Türk’tü’, şüphesiz Türkçe biliyorlardı ve Türkiye istihbaratı içinde Orta Asya kökenlilerle aynı dili konuşuyorlardı.
Sovyet mühendislerle kimler ilişkiye girebilir, bu sorunun cevabını taa Zeki Velidi Togan’la başlayan Türk istihbaratı içinde devam eden Asya’dan kaçıp gelenlerin serüvenleri içinde cevaplarını bulabilirsiniz, ayrıntılı bilgi verecek kadar cesur değilim, sadece şunu söyleyebilirim, çok okuyorum, Ankara’da kırk yılım geçti, yüzlerce simanın hayat hikayeleri, hatıraları ve maceralarını ister istemez takip ediyorsunuz.
Ancak şunu söyleyebilirim, 60 sonrası istihbarat dergilerimizi açık istihbarat olarak okuyun, çok enteresandır ünlü Orta Doğu istihbarat dergimizin sahibi bir anda değişir ve başına Türkiye’nin ilk İngilizce gazetesi Daily News’in sahibi İlhan Çevik geçer, İlnur Çevik’in babasıdır.. Bu derginin yüzlerce nüshası altan alta iyi okunduğunda bize İsrail Amerika servislerinin Türk istihbaratını nasıl kuşatıp içine sızdığını çok iyi anlatır, ayrıntıya girecek gücüm yok, ama şu çok kesin, 50’li yıllarda başlayan ve 60’lı yılların hemen sonrasında Türk istihbaratı Amerikan istihbaratıyla içi dışlı oyuncağı haline geldiği tartışılmaz gerçeğimiz, şu kadarını bilelim, Demokrat Parti’yle Türkiye birden ve nedense Arap Dünyasının düşmanı haline getirildi, bu yüzden Mısırlılar Kıbrıs politikamızda Makarios’u desteklemiştir..
KİMLER GÖRÜŞTÜ
Bir gecede Mısır radarlarını söken İsrailliler radarlardaki subaylarla kimler vasıtasıyla görüştü, ilişkiye girdi, bu sorunun bizdeki karşılığı bu Özbek subaylarla bizim istihbaratımız içinde kimler görüşüyor sorusu içindedir, ancak tarihlerinin en utanç verici yenilgisini yaşayan Mısırlılar için de bu soru çok gizli bir muamma değildi, bu yüzden Nasır’dan sonra iktidara gelen Enver Sedat’ın ilk işi, bu radarlardaki Özbek Sovyet subaylarının işine son vermek oldu ve büyük hezimetin faturasını Mısırlılar bu ‘Sovyet Özbek subaylarına’ çıkardı. Şu ana kadar tarih bu derin ilişkileri ortaya çıkartacak gücü araştırmacılarını henüz bulamadı.
Bulamadığı için olacak, çok çok sonra Gladyo’nun suikastlerle dolu hayatını soğuk savaştan sonra bitirme kararı alan CIA, bu sefer, bu kirli suikastlerini yine kendileriyle soğuk savaşta işbirliği yapmış  kadim dostlarının üstüne yıkıyordu, ama bu sefer Türkiye’deki İslamcılar’la iş birliğine girerek. İnsanın başı dönüyor.
67 Arap İsrail savaşından sonra bölgede tüm dengeler değişti, artık anti emperyalist milli-sosyalist rejimler güçten düşmeye ve İslamcı hareketler büyümeye başladı, hızla geçelim.
Yani, Gladyo tarafından kullanılan o hayal meyal Ergenekon yapısını en iyi kullanan Türkiye üzerinden İsrail’di ve bu yapı tornistan edilerek bu sefer ülkemizdeki meşhur davalarla şimdi  başka şekilde devam ediyor.
Gel zaman git zaman işler değişti, Afganistan savaşından sonra o saate kadar Sovyetler’e karşı Amerika’yla omuz omuza savaşan İslamcılar birden başkalaştı ve hızla El Kaideleşti ya da Talibanlaştı ve Amerika’nın birinci düşmanı haline geldi…
Şimdi, İsrail Mübarek’in düşmesinden korkuyor, neden, bir zamanlar milli-sosyalist Baas’ı bitirsin diye kendi desteklediği ve sonra koptuğu İslamcılar güçlenip karşılarına tarifsiz bir bela olarak daha da büyüyerek çıkarsa diye..
Ve bilindiği gibi Orta-Doğu Eş Başkanlığı kuruldu ve Orta Doğu haritası tümüyle değiştirileceği ilan edilip hayata sokuldu… Sonraki teorileri şu oldu, ılımlı islamla aşırı islamı bastırmak ya da gölgelemek ya da ‘modernleştirip’ kendi imparatorluklarına katmak istediler, Türkiye’de AKP örneği..
Batı destekli sivil kurumlarla dünyanın en uyuşuk sokaklarını (Tunus, Mısır gibi) dahi tutuşturmayı başaran Batılılar’ın şimdi en büyük korkusu, demokratik bir seçimin halk desteği İslamcıları Amerika’ya rağmen iktidara taşırsa halleri nice olur..
Ne mi olur, söyleyeyim, tarih yeniden geriye sarar ve bu sefer İslamcılar’ı devirmek için milli-sosyalistleri devreye sokmaya çalışırlar. Milli-sosyalistleri devreye sokmak için de daha ılımlı milli-sosyalist yani evcilleştirilmiş ve Avrupalar’la görüşüp anlaşmış sosyal demokratları destekleyip, aşırı milliyetçi sosyalist yapıları içselleştirip bastırmaya çalışırlar. Tarihin tekerleği de bu üçüncü dünyada dönme dolap eşeği gibi işte böyle kendi evlatlarını yiyerek dönmeye devam eder..
Hikayemiz budur, ancak canımızı sıkan hala birileri bu istihbarat oyunları gizleyerek görmezden gelerek durmaksızın statüko, değişim, özgürlük gibi abur cubur lafları bolca kullanmaya dönüp duran değirmen eşekleri gibi hiç doymuyor ve yorulmuyorlar..
Bir de küçük bir anımı anlatmak istiyorum, Kahire’yi en arka sokaklarından başlayarak gezdiğimde yoksulluk ödümü koparttı ve tüm dünya tarihinde okuduklarım dışında bambaşka tarifsiz adı konmamış aklımızın ermediği bir yoksullukla karşılaştım..
Ve hatırıma hemen 1910’lu yıllardan kalmış çöp yığınlarıyla kapanmış koleralı acıklı çaresiz İstanbul’un fotoğrafları geldi, oysa burada tarih 2000’lerdi, arada nasıl bir fark vardı, şöyle, bu şehirde dedim Mustafa Kemal eksik..
Nihat Genç
Odatv.com

0 yorum:

Yorum Gönder