24 Şubat 2011 Perşembe

SEÇİMLERDE İKİ SEÇENEĞİMİZ VAR; Ya AKP-PKK ya Cumhuriyet…

HERKES TAVRINI AÇIKÇA ORTAYA KOYSUN VE SEÇİMİNİ YAPSIN…
 SEÇİMLERDE İKİ SEÇENEĞİMİZ VAR; Ya AKP-PKK ya Cumhuriyet…

…AKP siyasetini iktidar yaparsak eğer, başımıza gelecekler şudur, hiç kuşkunuz olmasın; ‘İleri Demokrasi’ adı altında her şey serbest olacaktır, çok dil, çok din, çok bayrak, çok yönetim ama her şey serbest. Eğitim serbest, ister Kürtçe, ister Ermenice, ister İbranice. Kimlik serbest, herkes doya doya etnik kimliğini serbestçe yaşasın, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i… Ama devlet nerede? Devlet yok, her şey serbest… Peki ya Millet nerede? Millet de yok, her şey serbest… Okullar serbest, istediğin okulu aç, istediğin kadar fakir ve zeki çocuklarımızı topla götür, istediğin gibi yetiştir, ister Hıristiyan, ister Yahudi, ister Müslüman. İbadet serbest, istediğin kiliseyi aç, istediğin kadar papaz yetiştir, istersen dinler arası diyalog deyip her ilçeye de birer papaz gönder. Ekonomi serbest, isteyen istediğini alsın ve satsın. İthalat ihracat serbest, istediğin kadar al getir ya da istediğin kadar al götür sat. Ama devlet yok, tarih yok, kimlik yok, Türk yok, Türklük yok, Müslümanlık yok, bayrak yok, bağımsızlık yok, her şey serbest…
Her şey serbest, iyi güzel de bu serbestlik kime yarayacak? Bizans’a, evet, bin yıl öncesi savaş yaptığımız ve yendiğimiz Bizans’a. Her şey serbest ya, isterseniz İstanbul’un adını değiştirip Konstantinopolis bile yapabilirsiniz, Ayasofya’yı bile açabilirsiniz. Peki, bu serbestlik nereye kadar gider? Bakın şu gelinen noktaya, bu AKP siyasetinin serbestliği nereye kadar gitti, bir görünüz; bankalarımızın yüzde yetmişi yabancılara satıldı, yani banka yabancının ama çalışanı bizim. Şirketlerimizin, Telecom gibi, çoğu yabancılara satıldı, şirketler, fabrikalar yabancının ama çalışanı bizim. Madenler, madenlerimizin ne kadarı elimizde kaldı, bilen yok, hepsi satıldı ya da satılıyor yani madenler yabancının ama çalışanı bizim. Okullar yabancının, devlet okulu fakir, öğretmeni aç, öğrencisi kalmamış, ama yabancılar ya da yabancının ardında olduğu güçler durmadan okul açıyor, fakir ve zeki çocuklarımızı ‘burs’ adı altında topluyor, yetiştiriyor kendi bildiği gibi. Okuldaki zihniyet yabancının ama okuyan çocuk bizim. Bir de tarikatı yani Gülen cemaatinin okullarını yanına koyun, elimizde yakında çocuk da kalmayacak kimi tarikatta, kimi yabancıda. Bu iş nereye kadar gider? Her şey yabancıların eline geçinceye kadar; vatan bizim toprak yabancının, bayrak bizim kaynaklar yabancının, çocuk bizim okul yabancının, çalışan bizim fabrika yabancının, balıklar bizim ama limanlar yabancının…
İşte AKP siyaseti budur, ileri demokrasi bu, işte serbestlik budur; ülkemizin kaynakları ve bu kaynaklardan doğan ekonomi yabancıların eline geçmekte ve bu süreç durmadan işletilmektedir. Bu böyle devam ederse eğer, bu süreci durdurmaz isek eğer, yüz yıl içinde korkarız ki ‘Ben Müslüman Türk’üm’ diyen kimse kalmayacak Anadolu’da ve Anadolu Hıristiyanlaştırılacak, Bizanslaştırılacaktır… AKP’nin barış ve kardeşlik projesi olarak anladığı bu, slogan bu, barış, kardeşlik, özgürlük, serbestlik bu, her şey serbest ama yönetim yabancıda, bağımsızlık yok, devlet yok, millet yok, kimlik yok, tarih yok…
AKP’nin ‘Ya AKP- PKK’ sloganında yer alan PKK’ya gelince, bir zamanlar Erbakan’ın ‘bu olacak ama kanlı mı olacak, kansız mı olacak’ sözlerindeki ana fikir, AKP siyasetiyle; ‘Kürdistan kurulacak ama kanlı mı olacak, kansız mı’ şekline dönüştürülmüştür. AKP’nin Erdoğan siyaseti Türk milletini tehdit etmektedir, nasıl mı? Erdoğan siyaseti, ABD’nin projesine uygun olarak Kürdistan kurulmasına karar vermiştir. Türk milletine iki seçenek sunmaktadır;
* Ya bana oy vereceksin, ben kansız bir şekilde Kürdistan’ı kuracağım!
* Ya da bana oy vermeyeceksin, ben de ayaklanma çıkarıp kanlı bir şekilde yine Kürdistan’ı kuracağım!
Bu iki seçenek nasıl uygulamaya geçecektir?
* PKK’ya destek verilerek ayaklanma potansiyeli yaratılmıştır.
* Haziran 2011 seçimlerine kadar, “Özerk Kürdistan, Kürdistan Bayrağı, Kürtçe ana dilde eğitim” gibi tartışmalar hız kazanacak, yer yer Doğu’da halk hareketleri tırmandırılacaktır.
* Seçimlerde AKP tek başına iktidar olursa, hemen Anayasa’yı değiştirecek; Türk kimliği kaldırılacak, yerel yönetim reformu denilerek belediyelere ÖZERKLİK verilecektir. Kaynak ve insan yönetimi, ardında İsrail ve ABD olan PKK’nın eline geçecektir. Anayasa’da Türkiye üniter olacak ama fiiliyatta Özerk Kürdistan hayata geçirilecektir.
* Barzani Kürt Devleti’ni ilan edecektir.
* Doğu’da bir halk hareketiyle sözde bir referandum yapılıp, Barzani Kürt devleti ile birleşmek kararı alınacaktır. Bundan sonrası yine ayaklanmaya gidiştir.

AKP siyaseti yeniden tek başına iktidar olursa eğer, bu ayaklanma siyaseti daha da güç kazanacak, sonrası ise Türkiye için bir felaket senaryosuna dönüşecektir. Ancak AKP siyaseti değiştirilirse eğer, PKK halkı harekete geçirmeye kalksa bile yeni kurulmuş olan iktidardan güç alamayacağı için, bu tepki bir saman alevinden öteye geçemeyecektir. İşte Türkiye’nin kaderi ve çocuklarımızın geleceği bu düğüm noktasına bağlanmış durumdadır; ya AKP-PKK ya Cumhuriyet!
Ya AKP-PKK seçeneğinin dışında bir seçeneğimiz daha vardır, o da Cumhuriyet’tir. Bugün yaşadığımız sorunların nedeni Cumhuriyet değildir, demokrasi de değildir, ülkemizdeki kötü yönetim ve kötü siyasettir. Sorunlarımızı kaynaklarımızı satmadan, halkımızı ‘Türk-Kürt’ ya da ‘Alevi-Sünni’ diye ayırmadan çözebiliriz. Sorunlarımız çözülmeyecek kadar karmaşık değildir. Siz yaşatın insanlarımızı korkusuzca, özgür ve güvende, gerisi kolaydır. Siz sağlayın güvenliği, PKK’yı devlet içinde devlet olmaktan çıkarın, inanınız gerisi kolaydır. Cumhuriyet, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyet idaremizle ve demokrasimizle sorunlarımızı çözeriz. Önce hayvancılığı geliştiririz, insanlarımız doğuda bir nefes alır. Ardından okullarımızı açarız, insanlarımız demokrasi nedir, insan hakları nedir öğrenir ve sahip çıkar, özgür bir iradeye sahip olur. Göçlerle gelen iki milyona yakın insanımızın, hani şu polisimize molotof kokteyleri atan insanlarımızın eğitim, sağlık, iş gibi temel sorunlarını çözeriz, insanlarımız kendini güvende hisseder. Göndeririz okullarımızı, öğrencilerimizi, öğretmenlerimizi yaz tatilinde Şemdinli’ye, İzmir’e, İstanbul’a, insanlarımız birbirini tanır ve bu bizim birlik ve beraberliğimizi güçlendirir. İnanın yaparız tüm bunları ama bunları yapabilmek için bu siyaseti değiştirmemiz şarttır. Bu siyaseti nasıl değiştireceğiz?
Tehlikeyi görmeliyiz, uyanmalıyız ve uyuyanları uyandırmalıyız ve AKP’nin bir siyasi parti değil, siyasi bir proje olduğunu görmeliyiz, üstelik ardına küresel güçleri almış olan bir siyasi proje. Hepimiz, aydınlarımız, Nakşî kardeşlerimiz, din adamlarımız, siyasilerimiz, hepimiz, karış karış Anadolu’yu gezip halkımızı aydınlatmalı ve tehlikeden haberdar etmeliyiz. Bu yetmeyecektir…
Nakşibendî tarikatına üye olan kardeşlerimizi, AKP’nin yarattığı bu tehlikeden haberdar etmeliyiz. Çünkü bu ayaklanma, Nakşî Kürt ağaları ile PKK ağaları tarafından hazırlanmakta ve Gülen siyaseti de buna destek vermektedir. Ne mutlu Türk’üm diyen Nakşî kardeşlerimiz bu siyaseti desteklemez, bu gidişata izin vermez, vermez ama yeter ki tehlikeyi görsün! Bunun için kardeşlerimizi uyarmalıyız, uyandırmalıyız. Bu da yetmeyecektir…
Türk Ordusu böylesi bir tehdide karşı çok geniş çaplı bir harekât planını şimdiden yapmalıdır. Bu plan içerisinde, olası bir ayaklanma bastırıldıktan sonra, hayata geçirilmesi düşünülen reformlar da yer almalıdır; ‘tarikat ve cemaat okul, yurt ve pansiyonların devletleştirilmesi, özel okulların devletleştirilmesi, toprak reformunun yapılması, cehaleti ortadan kaldıracak bir seferberliğin hayata geçirilmesi, feodal ağalığa son verilmesi, tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi gibi ekonomik, sosyal reformlar gibi… Bu da yetmez…
Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, üniversite gençliği, lise gençliği, dernekler, vakıflar, sendikalar, ‘bu vatan, bu bayrak, bu devlet, bu ordu, bu insan, bu cumhuriyet benimdir’ diyen herkes güç birliğine gitmelidir. Türk ordusuna yapılan haksız saldırılara karşı, tüm siyasi partiler harekete geçmeli, yüksek yargı eliyle bu saldırılar durdurulmalıdır. Tüm siyasi parti başkanları Genelkurmay Başkanlığı’nı ziyarete gitmeli ve olası bir ayaklanma tehdidinin nasıl bertaraf edileceği konusunda görüş alış verişinde bulunmalıdır. Bu amaçlarla hepimiz, Türk milleti, AKP siyasetini derhal değiştirmek için yeni ve milli(ulusal) bir siyaseti iktidara taşıyacak şekilde oylarımızı birleştirmeliyiz, sandığa vatan için gitmeliyiz, kendi siyasi partimiz için değil! Sandıkta, hangi partiden olursak olalım, oylarımızı birleştirmeliyiz. Siz isterseniz, AKP ve PKK siyaseti dışında kalan, bir partiyi tek başına iktidar da yapabilirsiniz, isterseniz iki partiyi koalisyonla getirip iktidar yaparak bu siyaseti değiştirebilirsiniz. Güç bizdedir, yeter ki kararınızı verin ve güçlerinizi birleştirin ve asla mücadeleden vazgeçmeyin…
Kaybedecek zaman yoktur, geçen her zamanda, AKP siyasetinden güç alarak ayaklanma yapmayı düşünenler halk desteğini sağlamak için ellerinden geleni yapacak, dolayısıyla bu tehdit her geçen gün daha da büyüyecektir. AKP siyaseti de kardeşlerimizi kandırarak oy alabilmek ve iktidar olabilmek için her yola başvuracaktır. Bakın bir etrafınıza, korku sarmış ülkeyi ve yüreği, kimseden ses yok, susuyor, susturuluyor. İnsanın aldığı nefese bile yakında ipotek koyacak bunlar, görmüyor musunuz? Bu bir komplo senaryosu değildir, senaryo diyenler, açıp yakın Türk tarihinde çıkarılmış olan isyanları iyi okumalıdır. Tehlike yakın ve ağırdır!
‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkının adı Türk milletidir” anlayışına inanan ve “ben bu milletin evladıyım” diyenler, sözlerimiz sizedir!
Etnik kökeni ve dini mezhebi ne olursa olsun, ‘Ne Mutlu Türk’üm’ diyenler, size sesleniyorum, sözlerim sizedir.
Türk bayrağı altında, özgür ve bağımsız, dünya durdukça yaşamak isteyenler, sözlerimiz sizedir!
‘Bu vatan benim, bu insan benim, bu bayrak benim’ diyenler, size sesleniyorum; Vatan tehlikededir!
Demokrasi ve insan hakları gibi kutsal değerleri kullanarak bize saldıran bu siyasete karşı, demokratik haklarımızı kullanarak güç birliği yapmamız şarttır.
Türk Milleti’nin, cemaati, tarikatı, başörtüsü türbanıyla hepimizin, yüz yüze kaldığımız bu örtülü savaşa karşı, hep birlikte, harekete geçmemiz ve sesimizi yükseltmemiz şarttır.
Böylesi bir ihanete karşı sessiz kalmak demek, buna ortak olmak demektir ki bu, bizim yapabileceğimiz bir iş değildir bu. Hangi etnik kimlik, hangi, dini mezhepten olursa olsun, bizim insanımız şehit kanlarıyla kutsanmış bu topraklardan vazgeçmez. Bizim insanımız, bu toprağın havasını, suyunu ve kaynaklarını yabancılara terk etmez, satmaz.
Şimdi, Anadolu’da özgür ve bağımsız ve bir arada kardeşçe yaşamak, ülkemiz ve insan kaynaklarımızı eşitçe ve geleceğimiz için kullanabilmek için harekete geçmek vaktidir. Çünkü Anadolu, elimizdeki son Anadolu’dur, bizim için başka bir Anadolu yoktur. Bu vatan topraklarında yaşayan hepimiz için, bağımsızlık sembolü olan bayrağımıza, gücümüzün sembolü olan ordumuza, namus ve şerefimiz olan vatanımıza sahip çıkmanın artık vakti gelmiştir.
Ülkemizi yönetenlerin karşımıza çıkıp da ‘kimse bu vatanı bölmez, parçalayamaz’ şeklinde söyledikleri sözler, artık birer laftan ibaret olup bu süslü laflarla gözlerimiz kör edilmeye çalışılmaktadır. Elbette ki bu vatan bölünmez, parçalanmaz, yok olmaz ama kaynakların ve insanının yönetimi yabancıların eline geçmiş bir toprak, vatan olur mu hiç! Böylesi bir toprakta yaşayan insan, hür ve bağımsız olur mu hiç! Türk milleti, bu vatan ve bu millet çok dil, çok din, çok bayraklı, kimliksiz, tarihsiz, kültürsüz, vatansız bir kalabalığa dönüştürülmek isteniyor. Türk milleti, buna izin vermeyiniz!
Kıbrıs’ta, Kerkük ve Musul’da, Kafkaslarda, Trakya’da milli menfaatlerimiz yok sayılıyor, bu haklarımızı korumaz isek bizi yaşatmazlar, gerçeği görünüz ve buna izin vermeyiniz!
Bu sesi işitiniz kardeşlerim, fazla zamanımız yoktur. Demokrasi içinde, demokrasi ve cumhuriyete inanarak, bağımsız ve özgür yaşamak için harekete geçiniz! Aksi halde kaybedeceklerimizi geri almak için çok ağır bedeller ödemek zorunda kalabiliriz. İşin acısı, bu bedeli biz değil, çocuklarımız ödemek zorunda kalabilir. Bu işi çocuklarımıza bırakmayalım, bu bize yakışmaz, varsa bir bedel bu tehditleri savuşturmak için, gelin, hep birlikte, onu biz ödeyelim, çocuklarımız değil…
Anadolu’yu karış karış gezdiğimizi siz biliyorsunuz. Anadolu öfkelidir, hem de çok. Anadolu’nun yüreği rahat değildir. Bu yürek rahat değilse eğer, ülkemiz iyi yönetilmiyor demektir. Eğer demokrasi içinde çözecek isek bu sorunu, Anadolu hazırdır ve ilk seçimlerde bu siyasete gereken dersi verecektir. Bakmayınız siz televizyon anketlerine, doğru değil bunlar. Anadolu’da tek güç vardır, o da ‘Ne Mutlu Türk’üm’ diyenlerdir, AKP siyaseti değil! Eğer ki seçim sandıklarıyla oynarlarsa, Anadolu’nun, milletin iradesini yok sayarlarsa, inanınız, bedeli ağır olacaktır bunun, çünkü sandıkta iradesini göremeyen halkımız, bu kez sokağa çıkıp kendi iradesini kendisi göstermek durumunda kalacaktır…
Anadolu’dan bizim anladığımız işte budur. Bu tehlikelerden bizi kurtarmak artık sizin elinizdedir. Kararınız ne olursa olsun, ama bir gün, bu sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacaktır ey halkım, unutma bizi1…

Erdal Sarızeybek

0 yorum:

Yorum Gönder