3 Temmuz 2011 Pazar

KUZULARIN SESSİZLİĞİ… - ALİ ERALP

Yedi yıl önce, 12.04.2004 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şunları yazmıştım. Bir bölümünü aşağıya yeniden alıyorum:
“Türkiye bugün büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Ama ulusal kesim ve geniş yığınlar henüz bu gerçeğin bilincinde değiller. Siyasal İslamcıların elinde sevgili yurdumuz bir ”kurtlar sofrasına” dönüştürüldü. Keskin dişli, yırtıcı tırnaklı kurtlar, kuzuları yiyerek yaşamlarını sürdürüyorlar. Bir grup dinci, tarikatçı mutlu azınlık ”aksırıncaya, tıksırıncaya kadar” işkembesini doldururken; milyonlarca insan yoksulluk, açlık sınırının altında çile dolduruyor. Ama toplum sessiz, ulusal güçler sessiz, ne yazık ki kuzuların sessizliği devam ediyor.
Aziz Nesin geçmişte şunları söylemişti: ‘… Şimdiye dek olduğu gibi, şimdi de haber veriyorum, önceleri yavaş yavaş, ağır ağır, adım adım kötülük uçurumuna doğru giderken, gittikçe hızlanarak, şimdi koşar adım gidiyoruz. Olacak toplumsal depremin uğultularını duymaktayım. Çevremizde aptal aptal suçlu aramayalım. Aynaya bakalım. Aynamız yoksa bir durgun suya bakalım. Orada suçluyu göreceğiz. İş işten geçtikten sonra ‘Kendim ettim, kendim buldum’ demenin hiçbir yararı yok…’ (Aziz Nesin, Bir Tutam Aydınlık)
Yine o yıllarda Cumhuriyet’te yayınlanan “Siyasal İslamcı Faşizmin Ayak Sesleri…” başlıklı yazımda sessiz ve derinden gelen “şeriatçı tehlike”ye dikkat çekmiştim. Devrimci, demokrat arkadaşlarla soluğumuzun yettiği, sesimizin çıktığı kadar uyarı görevimizi yerine getirmeye çalışmıştık.
O yıllarda ılımlı İslam Ürkek, çekingen adımlarla, korkak davranışlarla yol alıyordu. Mezarlıktan geçerken kendine cesaret vermek için ıslık çalan insanlara benziyordu. Arada bir de ”Beni izleyen var mı, engellenebilir miyim” diye dönüp arkasına bakıyordu.
Daha çok takıyye (gizleme) yöntemi ile götürüyordu işi. Yani ne orduya ne yargıya kafa tutabiliyordu.
O zamanlar kamu malları, fabrikalar yeni yeni satılmaya başlanmıştı. Medya bu denli yalakalaşmamıştı. Mütareke basını gibi hareket etmiyordu.
Sözün özü, vakit erkenken İslamcı faşizmin önü kesilmeliydi. Kesilemedi. Olmadı.
Daha sonraları yine 3 Şubat 2009 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Tehlikenin Farkına ne Zaman Varacağız?” başlıklı yazımda uyarı görevimi sürdürmüş ve şunları yazmıştım:
“Siyasal İslam ülkemizde iktidarı ele geçirdi. Ama dilediği dört dörtlük şeriatçı düzeni henüz kuramadı. Önünde bazı engeller var. Bunların temizlenmesi gerekiyor. Şu sıralar tüm yurdu dikensiz bir gül bahçesine dönüştürebilmek için tüm gücünü ortaya koyuyor. ABD, AB desteğinde, Kemalist kurumlara ve kişilere savaş açtı. Sendikacılar, gazeteciler, parti yöneticileri, komutanlar gözaltına alınıyor. Tutuklanıyor. Evleri, iş yerleri didik didik aranıyor. Amaç, halkın en çok güven duyduğu Silahlı Kuvvetleri yine halkın gözünde küçük düşürmek, zayıflatmak, etkisiz duruma getirmek; ulusalcıları, antiemperyalistleri baskı altına alarak korkutmak, yıldırmak, onlara gözdağı vermek… Böylece şeriatçı yapılanmaya giden yolda önüne çıkabilecek engelleri ortadan kaldırmak.
Bu mücadelede siyasal İslamcılara en yakın desteği neoliberaller, İkinci Cumhuriyetçiler veriyor. Tutuklamalar, gözaltılar, ölümler karşısında neredeyse zil takıp oynayacaklar. Vatanı için canını ortaya koyan kahramanların ölümüyle “kafalarını kurşuna çarpanlar” diye alay ediyorlar.

ÜLKEDE TSUNAMİ VAR
Bu gidişle 1.inci dalga, 2.inci dalga, 11.inci dalga derken ne komutan kalacak, ne gazeteci, ne bilim adamı ne sendikacı ne de partili… Dalgalar yükseliyor. Büyüyor. Apartmanların boyunu geçti. Ülkede tsunumi var. Kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Ortadoğu ve Orta Asya medeniyetleri uzmanı Dr. Khazai, Türkiye’nin İran’dan ders alması gerektiğini belirterek şunları söylüyor: “Kürklü zengin kadınlar, öğrenciler, sözde aydınlar sokaklarda mollalar için destek gösterileri yapıyorlardı. Devrimden sonra hepsi ülkeden kaçtı. İran rejimi Türkiye için bir ders olmalı…” (Yavaş Yavaş Gelirler, Cumhuriyet, Elçin Poyrazlar, 18.08.2007)
Yine İranlı kadın yazar Tara da “Başlangıçta başımızı örtmeyi şaka gibi karşıladık. Kara çarşafı giydiğimizde iş işten geçmişti. Keşke bizim önümüzde daha önceden yaşanmış bir İran, bir Cezayir örneği olsaydı!” diye uyarıyor…
Geçmişte bunları yazmıştık.
İlhan Selçuk Ağabey’in sık sık tekrarladığı gibi “Yine haklı çık, keşke haklı çıkmasaydık…”
O yıllardan bu yana köprülerin altından çok sular aktı. Çok şey değişti. 2004’lerde eleştirisini yaptığımız, engellenmesini istediğimiz, kuşku duyduğumuz siyasal İslamcı hareket,  şimdi bize bir nostalji gibi geliyor…
2003-2004’lerde siyasal İslam faşizmi henüz emekleme dönemindeydi. Bugün olduğu gibi Cumhuriyete, 1923 Devrimine cepheden saldıramıyordu. Altan Tan’lar Cumhuriyet düşmanı Şeyh Sait için “anma törenleri” düzenleyemiyordu. İstiklal Mahkemelerine “Katiller” diyemiyordu.
Kimse kapı arkalarında terörist başı ile pazarlık yapamıyordu. Kimse PKK ve APO’yla bu denli içli dışlı, can ciğer kuzu sarması değildi. Kimsenin yatak odası dinlenmiyordu. İzlenmiyordu. Generaller ensesinden tutulup, adi suçlular gibi götürülmüyordu
İşimiz biraz daha zorlaştı. Ordu tarafsızlaştırıldı. Yargı siyasallaştı. Devlet kurumları teslim alındı. Bölücüler, şeriatçılar, neoliberaller ve emperyalizm şimdi sarmaş dolaş, kucak kucağa…
Şu içinde yaşadığımız karanlık günlerin tarihini tarihe şimdi bir kez daha düşelim: 2011 yılının Temmuz ayındayız.
Evet, işimiz daha zorlaştı. Ama hiçbir koşul, hiçbir ortam Ulusal Kurtuluş Savaşı koşullarından daha kötü olamaz. Olsa bile “devrimcinin kitabında umutsuzluk, karamsarlık yazmaz.”
Mücadelemiz devam ediyor. Kurtuluşa kadar da devam edecek. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bursa Nutku” devrimci yolumuza ışık tutacak, güneş olacak…
AKP yüzde 50 oy da alsa diken üzerine oturmuştur. Ekonomik, sosyal, siyasal zorluklar, yokluklar yoksulluklar, krizler, bütçe açıkları onu beklemektedir. Üretim durmuştur. Din istismarı, sadaka ekonomisi biriken sorunlara çare olamayacaktır.
Satıla satıla kamu malları tükenmiştir. Deniz bitmiştir. Yalan bitmiştir. 3 perdelik seçim oyunu bitmiştir.
Artık eylem zamanıdır. Direniş zamanıdır.
Yeter ki kuzuların sessizliği devam etmesin.
Yeter ki MHP, elinden tutup kaldırmasın AKP’yi, düştüğü yerden…

ALİ ERALP

0 yorum:

Yorum Gönder