Avukat Sait Kekeç’ten bir mektup aldım, köşemin elverdiği ölçüde yayımlıyorum.
*
“Sayın Selçuk,
‘Laik Cumhuriyetin Savcısı ve Yargıcı Yalnız mı?..’ başlıklı yazınızla ilgili düşüncelerimi size iletiyorum. Yazınızda ‘Dinciler, Cumhuriyetin yargıç ve savcılarını tehdit ediyorlar. Peki, demokratlar, laik kişiler, kurumlar, sivil toplum örgütleri, siyasal partiler, gençlik kuruluşları, sendikalar neredeler?.. Laik Cumhuriyeti savunmak yolunda görevlerini yapan savcıları ve yargıçları yalnız mı bırakacaklar?.. Mürtecilerin saldırılarına ve dincilerin tehditlerine karşı tepkilerini ne zaman, nasıl ve hangi yöntemle ortaya koyacaklar?..’ haklı sorularını soruyorsunuz.
Laik Cumhuriyetçiler ve Atatürkçü Cumhuriyetçiler olarak bu soruyu sordurtmamalıydık.
Sayın Selçuk,
Anayasamıza göre yargı, ülkeyi yönetmesi gereken üç kuvvetten biri. Hukuk fakültelerinde yargının, karar, iddia ve savunma, yani hâkim, savcı ve avukattan oluştuğu öğretilir. Bu yüzden ben, yargı sorunları için, öteki sivil toplum örgütlerinden önce, yargının sivil toplum örgütü olan ‘Barolar, Türkiye Barolar Birliği neredeler?’ diyorum.
Barolarımızın mevcut yönetimleri, sağ eğilimli avukatlardan oluşmuş da değil. Kendilerine ya sosyal demokrat ya da çağdaş hukukçu diyen avukatların oluşturduğu gruplardan seçilmiş yönetimler…
Buna rağmen ülke bütünlüğünün, birliğinin ve rejimin korunmasına yönelik yasalara göre verilen yargı kararlarına karşı dinciler mitingler yapıyorlar, Barolar Birliği ve barolarda ne bir ses, ne bir nefes…
Bu mitinglerde, görevlerini yapmış yargıç ve savcılar tehdit ediliyor, barolarımızda gene bir ses yok…
Amerikan konsolosu yargı kararına karşı çıkarak iç işlerimize karışıyor; barolarımızın kılı kıpırdamıyor. Lozan’da en zor kabul ettirdiğimiz hakkımızın adli bağımsızlık olduğunu hatırlamıyorlar Barolar Birliği ve barolarımız…
…….
Barolarımızın bu duyarsızlığı, bu eylemsizliği, ülkemiz, demokratik rejimimiz, sivil toplum örgütlerine bağlanan umutlar açısından umut kırıcı…
…….
Barolarımız kendi sorunlarına da duyarsız ve etkisiz. Avukatlık Yasası’na göre Adalet Bakanlığı’nın vesayeti altında. 30 yıldır vesayetten kurtulmak nasip olmadı. Adeta ‘mahcuriyet’e alışılmış. Buna rağmen tırnağı varsa başını kaşımaz da, zaman zaman yargı bağımsızlığından söz eder. Baroları vesayet altında olan ülkede yargı bağımsızlığı olanaklı imiş gibi…”
*
Mürteci edepsiz..
Dinci azgın..
Savcıyı tehdit etmek ya da yargıca saldırmakta pervasızlık aldı yürüdü..
Yobazlara bakınca insan ne düşünüyor?..
Vah benim şairim..
Yazarım..
Solcum..
Yıllarca fikirlerinden ötürü mahkeme kararlarıyla hapsedildin; hiçbir gün aklına savcıya ya da yargıca saldırmak gelmedi.
Çünkü yasa maddesini yapanın savcı veya yargıç olmadığını bilirsin.
Peki, mürteci bilmez mi?..
Bilir, bilir; ama, yobaz, hukuk adamlarını korkutmak ve yıldırmak yöntemini kullanıyor.
Barolar başta olmak üzere tüm Cumhuriyetçi güçler, ‘savcı-yargıç-avukat’ üçlüsünü korumanın en duyarlı görev olduğunu bilerek, saldırgan mürteciye ‘dur’ demelidirler.
İlhan SELÇUK
(13 Ekim 1998 tarihli yazısı)
0 yorum:
Yorum Gönder