5 Kasım 2010 Cuma

Devrim


HALKIN çıldırmış gibi burnundan soluduğu; insanların idam mahkûmunun tedirginliğini yaşadığı kanısında Hilmi Kayıhan:


“Kefenden söz ediyor, kefeni giydiğini söylüyor birisi. Yalan, külliyen yalan; o kefeni bize biçiyorlar, Türkiye’ye giydirecekler o kefeni.


Demokrasinin boynundan geçirecekler. Ne yüce divanı kardeşim, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni idam edecekler. Önümüze konan seçim sandığı değil idam sehpası.


Halkımızın meydanlarda hep bir ağızdan beyaz kefenlerini sallayarak attığı ‘evet’ çığlığı idam öncesi imam efendinin telkiniyle kelimeyişahadet getirmesidir. Türkiye kelimeyişahadet getiriyor.


Meydanları inleten o evet, işte bu; idam öncesi imamın söylettiği. 13 Eylül sabahı bir sala duyarsanız, biliniz ki; referandumdan evet çıktı ve devletimizin salası okunuyor.


Artık her yer Silivri, her yer Hasdal, her mahkeme özel.


Kalbine kurşun yiyen adam nasıl ölürse yargısı kurşunlanan devlet de yaşayamaz. Seçim sandığına atılan her evet o sandığı idam sehpası yapacak.


Vicdansız bir adam ne denli tehlikeliyse siyasallaşmış yargı da o denli tehlikelidir. Diktatörler seçimle gelebilir ama seçimle gitmezler; silahla, savaşla gider.


Bütün güzel kavramlar bitlendi; demokrasi, insan hakları, özgürlük, hak, hukuk.


Elle temizlenir gibi değil, kaynar kazanlarda fokur fokur kaynatmalı. Pıtrak kaplamış buğday tarlası, elle toplanır gibi değil; baştan aşağı sürülmeli. Olacak gibi değil.


Bu koyu ve kör karanlığın kucağında parlayan yıldızı görüyor musunuz?


Hızla Türkiye’ye yaklaşan yıldızı.


İşte o gelen devrimin yıldızı.


Bu karanlığı ancak devrim yarıp çıkabilir.


Müjdeler olsun devrim geliyor…


Not edin bunu.”


O yıldız, 1919’daki yıldız.


Yıldızlar, gelip geçer derler.


Ama o yıldız dünya tarihinde iz bırakmışsa. Emperyalistlere ve onların işbirlikçilerine karşı neyin, nasıl yapılacağını başka uluslara da göstermişse… Devrimle kurulan bir cumhuriyeti korumak, korumak kadar zor olmamalı!


Bilinçaltına reklam hücumu!


TTNET’İN şu sıralar televizyonda yayımlanan bir reklam filmi var. Yeni bir kampanya başlatmışlar; tanıtıyor.


Reklam filmi demeye bin şahit ister!


Televizyonların etkili bir iletişim aracına dönüştüğünü fark eden Amerikalıların, soğuk savaş yıllarında siyasi veya ticari amaçla kullandığı bir yöntemle şimdi bizim bilinçaltımıza girmeye çalışıyorlar.


Reklam filminde, bir anda ekranı kaplayacak şekilde tek kelimelik bir yazı “evet” görülüyor ve bu görüntünün üzerine “evet” sesi yükseliyor.


CHP’nin görüşlerini en kolay şekilde yansıtabildiği Halk TV bile bu tuzağa düşmüş. Kel alaka bir senaryo içinde “evet” propagandası yapan TTNET’in filmi, Halk TV’nin ekranında dönüp duruyor.


Reklamcıların, reklam verenlerin, reklam alanların, reklam yapanların, reklamdan para kazananların uluslararası nitelikte ve etik içerikte kuralları var, gerekirse yaptırım uygulayabiliyorlar.


Devletin ise RTÜK balyozu var; kısa kollu bluz nedeniyle ya da mayolu görüntü nedeniyle reklamların yasaklandığını biliyoruz. Ama iş iktidarın propagandasını yapılmasına gelince Yüksek Seçim Kurulu dahil yetkili veya kimseden ses çıkmıyor.


Böyle siyasi etiğe böyle reklam etiği.

Deniz Som

0 yorum:

Yorum Gönder