5 Kasım 2010 Cuma

Enelhak...



William Shakespeare yaşadı mı? Söylendiğine göre 1616’da Straford’da öldü, kentin kilisesine gö­müldü. Kimi edebiyat tarihçileri de böyle bir ada­mın yaşamadığını, Francis Bacon’ın o güzelim oyunları ‘Şekspir’ adıyla yazdığını ileri sürüyorlar; ama öyle de olsa, böyle de olsa, Şekspir varlığını sürdürüyor, hayatımızı etkiliyor.

Geçmiş yüzyıllardan bize kalan yapıtların çoğu­nun sahibi bilinmeyenlerle donanmıştır. Nerede doğmuş? Nasıl yaşamış? Doğum yılı? Ölüm yılı? Ansiklopedilerde böyle yazarların ve ozanların do­ğum ve ölüm yılları belirtilirken soru işareti konur. Homeros da bunlardan biri!.. Ozanın yaşamı bir so­ru işareti; ama yapıtları binlerce yıldan beri yaşıyor. Ya Ömer Hayyam? Hangi yılda öldü bu koca ozan? Bilinmiyor. Ancak şu dizelerine bakın:

Bir ekmek kapısı aç bana

Bir geçim yolu bulayım

Kula kulluk etmeden

*

Yaşamı söylencelerle bezenmiş bir şairimiz de Nesimi’dir. Nesimi’nin nerede doğduğu, nerede öl­düğü, hangi zaman diliminde yaşadığı belli de söy­lencesinin gizemindeki gücü tanımlamak güç!..

Nesimi, Bağdat’ta doğmuş..

Halep’te öldürülmüş.

Neden?

Galileo Galilei neden engizisyon mahkemesin­de yargılandı? Zamanın iktidarına ters gelen gerçe­ği dile getirdiği için değil mi? “Dünya evrenin mer­kezi değildir, güneşin çevresinde dönüyor” demek, kilisenin otoritesine karşı gelmekti. Zamanın ege­meni öfkelendi; Galileo, zoru görünce sözünden döndü, canını kurtardı.

Ya Nesimi?

Asıl adı Seyid İmameddin olan Nesimi’nin, ya­şamı soru işaretleriyle dolu; ama belli olan ne? Şa­irimize göre “İnsan Tanrı’dır, insanın dışında Tanrı yoktur. Bu yüzden kendini bilen, varlığının özünü kavrayan her insanın derin coşkunluk içinde ‘ben Tanrıyım’ anlamına gelen ‘enelhak’ demesi gere­kir. İnsan konuşan bir Kuran’dır, tasavvuf diliyle ‘Kuran’ı natıktır’. Kendini bilen, varlığının derinliğin­de saklı sırları, olgunlukları kavrayan bir insan için en yüce ibadet, insana tapmaktır; özünün sonsuzluğundaki anlama saygı göstermektir.”

Doğu’nun “hümanizma”sını insan sevgisinde di­le getiriyor büyük şair Nesimi, şeriatçının dünya gö­rüşüne karşı çıkıyor; ama zamanın Memluk Sulta­nı Nasirüttin Ferec’in otoritesine de karşı çıkmış oluyor. Çünkü Galileo gibi Nesimi de din devleti dü­zeni içinde yaşamaktadır; bu ortamda ne hoşgörü vardır, ne fikir özgürlüğü...

*

Tarihin saatinde akrep ile yelkovan 15’inci yüzyı­lı gösteriyor...

Sultanın buyruğu üzerine Bağdat’ta derisi yüzü­lerek öldürülüyor Nesimi...

Derler ki:

Nesimi’nin yandaşları, sevgili şairin cesedini al­mak için infaz meydanına vardıklarında, kimseyi görememişler; çünkü Nesimi yüzülen derisini kaftan gibi sırtına alıp dalgalandıra dalgalandıra yürü­müş gitmiş...

Bağdat’ın 12 kapısındaki gözlemciler doğrula­mışlar; Nesimi, 12 kapıdan birden çıkarak bilinme­yen bir yöne doğru yürümüş...

O günden bu yana her Alevinin sırtındaki giysi, biraz da Nesimi’nin yüzülen derisidir; yüzyıllar bo­yu bu kaftanın öyküsü kuşaktan kuşağa aktarıl­mış...

*

Söylence ne denli inanılmaz da olsa, şair Nesimi, Galileo Galilei gibi, fikir özgürlüğü tarihinin bir say­fasına adını yazdı:

‘Enelhak’ diyerek...

İLHAN SELÇUK
(25 Haziran 1996 tarihli yazısı)

0 yorum:

Yorum Gönder