15 Kasım 2010 Pazartesi

Kurbanlık İnsan...-


Kimi evlerin arkasından ağlayan kurbanlık kuzuların sesleri geliyor…

Hani bizleri uzaktaki okullara gönderdikleri zamanlar, geceleri uyanıp da özlediğimiz yuvalarımız için ağladığımız gibi…

*

Sürü köyün harman yerine yaklaştığı zaman, anneler bağırarak yavrularını çağırmaya başlarlardı. Köylüler o sırada ağılların kapısını açıp yavruları salarlardı. Yüzlerce yavru aynı anda yüzlerce anneye doğru koşardı zıplaya zıplaya… Birkaç dakika içinde her yavru kendi annesini bulmuş, annesinin memesinden sütünü emiyor olurdu. “Annelerini nasıl buluyorlar?” diye sorardım, babam yanıtlardı:

“Çünkü annelerini kokularından tanıyorlar…”

*

“Anne kokusu…”

Demek ki onlar da biliyorlardı anne kokusunu...

Sonraları daha iyi anladım; yurdundan, yaylasından, sürüsünden ayrılmış buzağıların, koçların, kuzuların niye ağladıklarını.

İşte tıpkı uzaktaki okulun yatakhanesinde ağlayan biz gibi, evlerin arkasından ağlayan kuzuların sesi geliyor.

*

Amma ne yapalım, Müslüman kardeşimiz yatırıp kestiği kurbanın sırtına binerek Cennet’e gitmeyi düşünüyor.

Yedi hisse bir ineği kestiklerinde, ineğe yedi kişi nasıl binecekler, bilemeyiz…

Üstelik inek ithal angus…

Katolik…

Çocuklarına sütü dışarıdan alan tarım ülkesinin insanları böyle düşündükleri için zaten, üzerine binecekleri kurbanı seçmeye de Japon otomobiline binerek gidiyorlar, uygarlığa zırnık kadar yararları olmadan…

*

“Kesmek” nasıl ibadet olabilir?..

Ya da; hem aydınlık din adamları, hem eğitimciler “çocuklar görmesinler” diyorlar, televizyonlarda.

O zaman çocuklardan gizli bir ibadet olabilir mi?..

Pekiiii… İki gün önce yine çöp bidonlarından insan bacakları çıktı, testereyle birbirlerini kesiyorlar çocuklar, bunda payı yok mu bu “kesme kültürü”nün?..

Sevmeyi, bağışlamayı, yaşatmayı öğretmek varken…

Ne bileyim ben, belki de biziz kurban olan…


Bekir COŞKUN

0 yorum:

Yorum Gönder