4 Kasım 2010 Perşembe

Osmanlı ve Cumhuriyet



Sordu:

- Bir toplum, bir ulus, bir halk geçmişinden kopuk yaşayabilir mi?

- Anlamadım...

- Atatürk Cumhuriyeti diyorsunuz, 600 yıllık Osmanlı’yı siliyorsunuz, olur mu?..

- Olmaz...

Yüzüme şaşkınlıkla baktı:

- Ben seni başka türlü düşünüyorsun diye bilirdim.

- Yanlışın var...

- Nedir yanlışım?

- Osmanlı tarihine Cumhuriyet’ten sonra sahip çıkılmaya başlandı; 1923’ten öncesinde bu yoldaki çabalar yok denecek kadar az. Belki de sıfıra sıfır elde var sıfır...

- Nasıl olur?..

- Bir insanın kültürüne, geçmişine, tarihine, yeraltı ve yerüstü hazinelerine, kentlerine, doğasına, denizlerine, göllerine, eski sanatlarına, neyi var neyi yoksa tümüne sahip çıkabilmesi için bilinçlenmesi birinci koşuldur. Aydınlanma çağına ulaşamayan bir toplum, geçmişine çok uzaktır. Matbaa Osmanlı’ya 250 yıl gecikmeyle girdi. Yazı devriminin 1928’de gerçekleştiğini biliyorsun. O yıla kadar basılan kitap sayısı 25 bindir. Bu kitapların da çoğu fasa fiso, saçma sapan, eğlencelik, içeriksizdir. Osmanlı’da üniversite yoktu. Üniversitesiz toplum beyinsiz insan gibidir; ne tarihini bilir ne de geleceğini düşünebilir. Osmanlı’nın okullarda öğrencilere belleteceği doğru dürüst bir tarih kitabı da yoktu; geçmişine söylencelerle yönelirdi. Osmanlı tarihine ilişkin ciddi çalışmalar Cumhuriyet’ten sonradır. Doğaldır bu. İslam ortaçağı Anadolu’da yırtılmadan, akıl inançtan, bilim dinden bağımsızlaşmadan hiçbir toplum geçmişine gerçek anlamda sahip çıkamaz.

*

Düşündü:

- Ama Cumhuriyet devrimi Osmanlı’ya karşı değil mi?

- Elbette karşı; ama nasıl bir karşıtlık bu? Atatürk Batı emperyalizmine karşıydı, Batı uygarlığına değil... Bu eytişimin mantığını Osmanlı’ya dönük yaklaşımda da görebilirsin. Yalnız Osmanlı mı? Anadolu’da boy atmış bütün uygarlıklara Cumhuriyet sahip çıkıyor. Çünkü bu bilimselliğin gereğidir. Hiçbir ülke hurafelerle geçmişini değerlendiremez. Osmanlı’nın edebiyatı, mimarlığı, minyatürü, şiiri, anıtları, evleri, nakışları, musikisi; siyasada, sanatta, kültürde, bilimde nesi var nesi yoksa, ancak gerçek üniversitelerini kurmuş ve evrensel değer yargılarına oturtmuş bir toplumda değerlendirilebilir. Fransa Cumhuriyeti’nde 14. Louis’ye nasıl bakılıyorsa, Türkiye Cumhuriyeti’nde Kanuni Sultan Süleyman’a eşdeğerde, eşölçütte, eşanlamda bakılır. Bu bakış siyasal değil, bilimseldir.

- Peki, biz tarihimizi sevip yüceltmeyecek miyiz?

- Leonardo “Sevgi bilgiden doğar” demiş. İçi kof sözlerle, hamasi nutuklarla tarihe yaklaşmak, kendi kendimizi aldatmak demektir. Cumhuriyet tarihine yaklaşırken de aynı ölçü kullanılır; uygarlık tarihinde “Anadolu Aydınlanması”nın anlamı araştırılır. Bugünkü politika kavgalarının körlüğünde tarihi ötesinden berisinden çekiştirmeye kalkışmak, bir çorba tabağının derinliğinde geçmişe iskandil salmaktan başka bir şey değildir.

- Tarihe bakarken kılavuzumuz ne olacak?

- Bilim!.. Araştırma, inceleme, önyargısız yaklaşım, bilimsel sentez çabası!.. Bu, bir uygarlık sorunudur. Cumhuriyet devrimi bize bu fırsatı sağlıyor; üniversitelerimiz üniversite oldukça, fakültelerimizde Osmanlı tarihinin bütün zenginliklerine erişebiliriz. Yoksa geçmişimizin cahili kalırız...

*

Cumhuriyet devrimi bizi geçmişimizden koparmıyor; geçmişimize bağlıyor.


İLHAN SELÇUK
(5 Kasım 1998 tarihli yazısı)

0 yorum:

Yorum Gönder