5 Kasım 2010 Cuma

Sağır Duvar!..


İbrahim iyi bir çocuktu, yakışıklıydı, kafası çalı­şıyordu, okuyordu...

İki eli yoktu.

12 Mart döneminde dinamitçilik yaparken bom­ba elinde patlamıştı...

İbrahim’le tanışınca sanki yüreğimden vurulmuş­tum, hemen çalışmaya başladık, geceler düzenlen­di, paralar toplandı, İbrahim’e “protez” için gerekli kaynak bulundu; ama, gerçek elin yerini ne tutabi­lir?..

İbrahim’i o günlerden bu yana görmüyorum.

Kim bilir nerede?..

İki kolundan olmuştu, ama, İbrahim’in ayakları vardı, yolunda yürümek için...

*

Mesut’la 12 Eylül’den sonra tanıştık...

Bir gün çıkageldi...

İbrahim gibi dinamitçilik yapan Mesut’un da elin­de bomba patlamıştı...

İki kolu yoktu...

Ama arkasında örgütü vardı, gerekli desteği alı­yordu, inatçıydı...

Konuşuyorduk:

- Bak Mesut, diyorum, vazgeçin bu işlerden!.. Şimdi sen böyle söylediğimi seninkilere anlatsan, kızarlar, beni edilginlikle suçlarlar, seni etkileyip kandırmaya çalıştığımı sanırlar, ama, bu iş bildiği­niz gibi değil...

Mesut dikiliyordu:

- Abi, 12 Eylül karşısında herkes boyun eğdi, biz teslim olmadık, ayakta kaldık...

*

12 Mart’ta İbrahim...

12 Eylül’de Mesut.

İki kolu dirseklerinden kopuk iki genç, iki pırıl pı­rıl genç...

Ama artık genç değiller...

12 Mart’ın üstünden 25, 12 Eylül’ün üstünden 16 yıl geçtiğine göre varın siz kestirin şimdi kaç yaşın­da olabileceklerini... Bugün ikisini de bulup konuş­mak isterdim, ikisini de birbiriyle tanıştırmak ister­dim. Devrimciliğin yöntemlerini irdelemede sonu­na dek tartışma kapısı açıktır; devrimciliğin doğru­larıyla yöntemleri arasındaki ayrıma özen gösteril­mesi de bir zorunluluk!..

Halkı alın teri ideolojisinde kitlesel bir örgütlen­meye bağlayamayan devrimcilik, başarılı olamıyor; bu gerçek, demokrasiyle devrimin, devrimle de­mokrasinin gelgitlerini ve alışverişlerini iyi hesapla­makla yakından bağıntılı...

Yaşam bu yolda en iyi öğretmen...

*

Cezaevlerinden mektuplar alıyorum, açlık grev­leri sürdükçe, içim gidiyor, yüreğim eriyor...

Çünkü her açlık grevi, bir gencin geleceğinde bir kurşun yarası açıyor. Başıma geldiği için biliyorum, işkence ya da açlık grevi süreçlerinden geçenlerin yaşamlarında ağır sağlık sorunları geleceğin takvi­mine yazılıyor, bedendeki kimi organı saatli bom­baya çeviriyor, ilerde insanın başına iş açacak bir yumurtayı vücutta tohumluyor...

Çocuklar açlık grevini ölümüne sürdürdükçe ge­leceklerini söndürüyorlar...

Toplum sağır duvar...

Geniş kitleler elmalarla armutları birbirinden ayır­makta yetersiz kalıyorlar; partiler vurdumduymaz, politikacılar kös dinlemiş...

Peki, geniş kitlelere ulaşmak için bir devrimcinin yöntemi ne olmalıdır?..

Bomba mı?..

Hayır...

Bombaların gürültüsü halkın kulaklarını büsbütün sağır ediyor.
uvar!..
İLHAN SELÇUK

(29 Haziran 1996 tarihli yazısı)

0 yorum:

Yorum Gönder