28 Kasım 2010 Pazar

ŞOVEN...


‘Şovenlik’ bir ulusun, başka uluslara göre üstünlüğü kuramına dayanır. Napolyon dönemindeki bir askerin adından kaynaklanan ‘Chauvenisme’, o günden bu yana emperyalist burjuva düşünüşünün ideolojik saplantılarından biri olarak önemini korumuştur. Irkçı-faşist düşüncenin kaynağı, şoven duygularda yatar. Bu yönleri ile şovenlik saldırgan ve gerici nitelikler taşır.
‘Şoven’ kavramından türetilmiş bir başka kavram daha vardır: ‘Sosyal şoven’…
Sosyal şoven, proletarya enternasyonalizmini, ulusçuluk adına yadsımak anlamına gelir. Lenin’in ünlü yapıtı ‘Devlet ve İhtilal’in önsözünde sosyal şovenlik, ‘Sözde sosyalist, pratikte şoven olan(…) kendi devletlerinin çıkarlarına alçakça ayak uydurma’ tavrı olarak tanımlanır.
Nasyonal-sosyalizm ise, şoven duygulardan kaynaklanan totaliter bir devlet görüşüdür.
Bir sosyal sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde egemenlik kurması diktatörlüktür; bir ulusun başka uluslar üzerinde egemenlik kurması ise emperyalizmdir, şovenliktir, sömürgeciliktir. Sınıf egemenliği de çoğu kez uluslar arası emperyalist ilişkilerden kaynaklanır. Bu yüzden ‘antiemperyalist’ düşünce ve akımlar, gerici değil ‘ilerici’ niteliktedir. Yeter ki bu düşünceler, çağdaş akımlarla buluşmuş olsunlar.
Bir okuyucum mektup yazmış soruyor:
‘Siz sosyal şovenist misiniz?’
Kavramları, yaşamın karmaşık ağları içinde incelemeyip, klişeler ve sloganlarla düşünmeye alışanlar için insanları terminoloji şehveti içinden seçilmiş kavramlarla suçlamak çok kolaydır.
Diyelim ki son günlerde Ermeni sorunu ardında emperyalist ilişkiler arıyorsunuz. ‘Tamam’ diyorlar, ‘Çok şovence davranıyorsunuz’… Komşumuz Yunanistan’ın saldırganlıklarına karşı, Ulusal Kurtuluş Savaşı öncesi ve sonrasını anımsatıyorsunuz. Bu anımsatmayı yaparken anlatmak istiyorsunuz ki, Yunan ordusu, o günlerde emperyalist devletlerin çıkarları uyarınca Türkiye’ye saldırmıştır. Ya da yakın tarihimizden örnekler vererek, azınlık ırkçılığının emperyalist güçlerin bölgedeki çıkarlarına uygun düştüğünü vurgulamaya çalışıyorsunuz. Suçlama hep aynı:
‘Şoven misiniz?’
Ulusçuluk kavramını şöyle kabaca ikiye ayıralım: Ulusçuluğun bir anlamı, şovenlik ile bir tutulabilir. Kendilerine ‘milliyetçi’ diyenler arasında ‘ırkçı, şoven ve faşist’ olanlar yok mudur? Vardır. Hem de sürüyle!
Ulusçuluğun bir başka anlamı, kurtuluş savaşları ile ortaya çıkmıştı. 20. yüzyılın ilk bağımsızlık savaşı, bizim Kurtuluş Savaşı’mızdır. 20. yüzyılda mayası Atatürk tarafından atılan ulusal kurtuluş savaşları, gerici, ırkçı, şoven anlayışa karşı ilerici ve devrimci nitelikler taşır. Devrimler aracılığı ile çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak Atatürk milliyetçiliğinin ana amacıdır.
Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde ‘ulusların kaderlerini tayin hakkı’ dile getirilirken, Damat Ferit Paşa da milliyetçi ve ‘muhafazakar’ düşünceleri savunduğunu ileri sürmekteydi!... Öyleyse, ‘işbirlikçi’ Damat Ferit’in milliyetçi anlayışı ile Atatürk’ün ‘ulusal kurtuluşçu’ tavrı arasında birbiriyle hiç bağdaşmayacak özellikler bulunmaktaydı. Biri, ötekini yadsıyan bu iki ‘milliyetçi’ akımı aynı potaya koymak olası mı? Hayır. Bu iki milliyetçi görüş arasındaki uçurum, sosyal pratikte işte böyle keskin çizgilerle birbirinden ayrılır.
Ulusal kurtuluş savaşları, ‘muhafazakar ve milliyetçi’ görünen bir çok kesimin, emperyalist orduları ile ‘işbirliği’ yaptığını kanıtlamıştır. Antiemperyalist ulusçu akımlar, kendiliklerinden ‘ilerici’ ve ‘devrimci’ olmuşlardır. Çünkü, antiemperyalizm, ezilen ulusların sömürücü uluslara karşı başkaldırmaları anlamına gelir.
Bu nedenle bir insanın kendisini hem ‘milliyetçi’ hem de ‘sosyalist’ sayması, ‘faşistliği’ ya da şovenliği anlamına gelmez. Çağımızın ayırıcı özelliği, ‘demokrat’ olabilme koşulunda aranır. Bütün düşünce ve örgütlenme yasaklarına karşı çıkan, emperyalist sömürü çarkı içinde kendi ulusunun hak ve çıkarlarını savunan ve çağdaş uygarlık düzeyine, ülke bütünlüğü ile ulaşacağına inanan insanlar, ‘çağdaş insan’ ve ‘çağdaş yurttaş’ olarak ‘yurtseverlik’ kavramının özünü oluştururlar. Böyle bir çerçevede sınıfsallık, ulusallık içinde bir anlam kazanır.
Çağımız, özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık çağıdır. Yoksul ülke insanlarını saran ulusçuluk akımı, gericiliğin, şovenliğin değil, ilericiliğin, devrimciliğin ve çağdaşlığın bayrağıdır. Yurtseverlik, insanın kendi ülkesini emperyalist baskılardan koruması için çabalamasını gerektirir. Böylesine antiemperyalist düşünce, ulusçu duygularla mayalanıp, çağdaşlığın nirengi noktalarına tırmanınca, demokratik sosyalizme de kapılar kendiliğinden açılmış olur.
Çünkü çağdaş insan, emeğin üstünlüğüne, demokrasinin erdemine ve bağımsızlığın kutsallığına inanan adam demektir.
‘İlerici’ diyebileceğimiz düşünceler, kapitalist sömürü düzenine karşı çıkmakla ilk tomurcuklarını verir, bağımsızlık, Amerikan ve Sovyet işgallerine hayır diyerek yediveren gülü gibi açar. Ve emeğin üstünlüğü, çalışan insanların demokraside söz sahibi olmaları ile siyasal ve ideolojik anlam kazanır. Ulusallık, böyle bir çerçevede ve bağlamda yurtseverliğin özü, sözü ve kendisi demektir.
Ulusal kurtuluşçu geleneği yaşatmaya çalışanlara, ‘sosyal şoven’ değil, ‘ilerici, devrimci ve demokrat’ derler. ‘Sosyal şovenler’, sosyalist ülkelerde, bir ulusun öteki uluslar üzerindeki egemenliğini sürdürenler ve sosyalizm adına askeri işgallere başvuranlardır!

UGUR MUMCU
(Cumhuriyet, 18 Eylül 1984)

0 yorum:

Yorum Gönder