Birinci Dünya Savaşı 1914-1918 yılları arasında olurken, Osmanlı askerleri biri birine binlerce km uzakta cephelerde çarpışmakta, binlerce, on binlerce vatan evladı bu cephelerde ya can vermekte, ya da esir olmakta. En seçkin gençleri cephelerde çarpışırken, evinde köyünde sadece kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kalmıştı. Rauf Orbay anılarında der ki, “savaş yıllarında Anadolu baştanbaşa dullar, yetimler diyarı idi”. Çünkü eşler, babalar cephelerde yıllarca çarpışıyor, gelemiyorlar, can veriyorlardı.
Öte yandan, aynı köyde, mahallede, şehirde Türklerle birlikte yaşadıkları Ermeniler ise askerlik yapmamakta, hileli, kurnaz ticaretleri ile Türklerin kanını sömürmekteler.
İşte o yıllarda, yurdumuzu işgal eden başta İngiltere, Fransa, Doğuda Rusya, Anadolu’da Türk halkı ile birlikte yaşamakta olan Ermenileri, Doğu Anadolu’da “Büyük Ermenistan”, Adana dolaylarında “Klikya Ermeni Devleti” kurduracağız diye, Ermenileri kışkırtmaya, tahrik etmeye başladılar. Bu maksatla gerek yurt dışından, gerekse İstanbul’dan birçok tahrikçi papazlar Doğu Anadolu’da Ermenilerin yoğun olduğu köy ve beldeleri dolaşıp Ermenileri örgütlediler. Bunun için Binlerce Ermeni komitacı şeklinde silahlanma ve Türk köylerine saldırmaya başladılar.
Aşağıdaki mektupta insanı dehşete düşüren, Türk, Kürt çocuk eti satmaktan bahseden mektubu, Türk Dostu Fransız Yazar Pierre Loti’nin kitabından aldık (inanmak istemeyen bu kitabın sayfalarına bakabilir). Bu vahşete hangi millet, hangi devlet katlanır. Böylece halkını, devletini arkadan vuran Ermeni halkına elbette tepkisini gösterecekti. Tepkisi de onları, tehcir denilen başka ülkelere değil, kendi yurdunda Halep, Şam, Beyrut vilayetlerine göndermiş. Sonra da, sürgün edilenler geri dönebilir diye kararname çıkarmış. Osmanlı soykırım yapsa neden başka yere göç ettirsin, bulunduğu yerde yok edebilirdi. Osmanlı tebaası olan Ermenileri başka devlete de sürgün etmemiş.
“Bazı Avrupalı güçler tarafından, Türkiye’de görevlendirilen kışkırtmacı casusular konusunda, Sultan Abdülhamit zamanında İstanbul’un en büyük Fransız doktorunun kızı olup hayatının büyük kısmını Türkiye’de ve sarayda prenseslerle beraber geçirmiş olan bir Fransız bayanın mektubuna bir göz atalım:
“Sultan Abdülhamit’in saltanatı zamanındaydı ve Yıldız Sarayı’nda her olan bitenden ve her konuşulanlardan haberdardık. Kiralık bir kışkırtıcı casus olarak nam salmış bir Ermeni piskopos, Van ve İstanbul arasında gidip geliyordu. Bu sevgili “Despot” un (Ermeni’ler öyle adlandırıyorlardı), bu gezilere başladığından itibaren, Ermenistan’da bir kaynaşmanın başladığı gözlenmişti. Ama o zamanki Türkleri bilirsiniz. İyi ve bağışlayıcıdırlar. Hiçbir alçaklık, soysuzluk, hiçbir karakter zayıflığına rastlayamazsınız. Tam tersine çokça ihmalkârlık ve yavaşlık bulabilirsiniz. Uzun sözün kısası, o her zaman ki tabirleri “bakalım, görürüz”ü kullanırlar! Buna rağmen bir gün işin aslı ortaya çıktı. Bizim “Despot” Avrupa’da ses getirecek gerçek bir isyan çıkartmak için, İngilizlerden para alıyormuş. Böylece Ermeni’ler, birdenbire Müslüman çocuklarını boğazlamaya başlamışlar ve tamamen doğru bir ayrıntı olarak, onları masaların üstüne serip, sanki bir kasap dükkânındaymış gibi, Türk ve Kürt çocukların etlerini satmayı önermişler ve bunu yaparlarken de şöyle bağırıyorlarmış: “Türk eti var, domuz eti var”!
Bundan sonrasını söylememe gerek yok. Siz Türkleri iyi tanırsınız. Bundan sonra kendilerine hâkim olamadılar”.
Ermeni’lerin “Despot” dedikleri bir piskopos İstanbul’da Van dolaylarına defalarca gidip geliyor, ondan sonra bu yörede Ermeni isyan ve katliamları başlıyor. Plan ve düzeni kuran, katliamları başlatan Ermeni’ler; onları kışkırtanlar da, yurdumuzu işgal edenler. Şimdilerde aynı koruyuculuk rollerini sürdürmekteler. Osmanlı Yemen’den Kafkaslara, Kars’tan Libya’ya kadar savaşmaktadır. Osmanlı tebaası Ermeniler de Osmanlı’yı içerden vurmaktalar. Üstelik katliamları başlatarak Türk ve Kürt çocuklarının etlerini kasap dükkânlarında satacak kadar vahşileşmiş Ermeni’ler!
“Bu olayları bana, o zamanlar orada kurulu olan Ermeni öksüzleri yurtlarıyla uğraşan ciddi ve zeki bir Ermeni hanım anlattı:
“Her yerde, Türk ailelerinde bulunan ve bulunabilecek Ermeni çocukları geri alınmak üzere arandı.
………………………………………
“Ertesi gün öksüzler yurduna, içinde elbiseler, kumaşlar, çamaşırlar ve ayrıca güzel mücevherler bulunan bir çeyiz sandığını beraberinde getiren zenci bir hamal geldi…” -
Kaynak: Sevgili Fransa’mızın Doğudaki Ölümü Pierre Loti s: 138–139–140
Cevat KULAKSIZ
0 yorum:
Yorum Gönder