10 Aralık 2010 Cuma

İnsan Sıcağı


Yazının başlığındaki deyişi ilk kez Erdal Atabek’in bir yazısında okumuştum..
Unutamadım..
Aklımda kaldığınca, becerebildiğimce “insan sıcağı”nı özetlemeye çalışayım…
Yer bir siyasal hapishanenin koğuşu…
Bir gün görevliler gelirler, tutuklulardan bir genci alıp götürürler…
Aradan iki gün geçtikten sonra getirip koğuşun ortalık yerine atarlar…
Belli ki çocuk işkenceden geçirilmiştir…
Kanı revan içindedir…
Yatağına uzatılır, ama, zavallı tir tir titriyor, inliyor…
Üşüyor mu?..
Peki, nedir bu sürekli ispazmoz?..
Belki de yaşadıklarından utanıyor, kendisiyle yüzleşmek istemiyor, bedeni arada bir kasılıyor, sorulara yanıt vermiyor, kimseyle ilişki kuramıyor, arada bir ağlıyor mu?..
Yatakta iki büklüm…
Koğuştakiler ne yapacaklarını bilemiyorlar, sessizlikle bakışıyorlar…
O sırada içlerinden birisi yavaşça çocuğa sokuluyor, hiçbir şey söylemeden, koğuş arkadaşına sevecenlikle sarılıyor…
Biraz sonra çocuktaki titreme yavaşlıyor, ispazmoz duruluyor, genç sakinleşiyor, kasılmalar geçiyor, uykuya dalıyor…
İzleyenlerden biri Erdal’a gülümseyip duyulur duyulmaz bir sesle diyor ki:
- İnsan sıcağı!..
*
Anımsayabildiğim kadar yazabildim, kim bilir belki Atabek’in güzelim yazısının canına okudum; ama bu “insan sıcağı” deyişinin güzelliğini azaltamaz, silemez; hepimizin insan sıcağına ihtiyacı var…
İnsan sıcağı günlük yaşamda bile hiç beklenmedik yerde ortaya çıkıverir…
Havadaki titreşimlerle kişiden kişiye geçer…
Yolda karşılaşan iki kişiden biri, ötekine beklenmedik biçimde gülümseyiverir…
Sevecenliğin ısısı duyumsanır…
Bir gösteri yürüyüşünde el ele tutuşulur…
Bir toplantıda yan yana oturulur…
Yürürken el ele tutuşulur…
*
Geçen akşam AKM’nin büyük salonunda Ruhi Su adına türküler imecesi yapıldı…
İğne atsan yere düşmezdi…
Her yaştan, her baştan insanların sıcaklığı soluduğumuz havayı ısıtmıştı…
Toplantıda bana da söz verildiğinde dedim ki:
Türküler bestelenmez..
Türküler yakılır..
Sen yanmasan..
Ben yanmasam..
Biz yanmasak..
Nasıl yakılır türküler?
Koca Ruhi Su yattığı yerden dirilip türküleriyle yüreklerimizi ısıtıp, bilincimizi ışıtıyordu; birdenbire 2003 yılında insanımızın insan sıcağına ne kadar gereksinmesi olduğunu düşündüm; belki en büyük eksiğimiz buydu…
*
Ülkemizde insan soğuğundan tir tir titriyoruz..
Yüreklerimiz soğumuş..
İnsanın insana sıcaklığını yok eden bir dünyada yaşamak, insanı insanlığından yoksun bırakır.

0 yorum:

Yorum Gönder