16 Aralık 2010 Perşembe

Malta Sürgünleri

Malta Sürgünleri 1

Ey yaralı kızgın aslan, senin gezdiğin nazlı sahrâlar, zulüm köpeklerine kaldı. Artık bu gaflet uykusundan uyan.


2776 RAUF BEY
Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı’nda yenildiğini anlayınca, Ekim 1918’de mütareke ister. Mütarekeyi imzalamak görevi, Hüseyin RauF Bey’e(Rauf Orbay) verilir. Hamidiye kahramanı Rauf bey, o tarihte Ahmet İzzet Paşa kabinesinin on günlük Bahriye Nazırıdır. Müttefikler adına mütarekeyi imzalamak için de İngiliz Akdeniz Filosu Başkomutanı Amiral Sir Arthur Calthorpe seçilmiştir. İki düşman denizci 26 Ekim 1918 gecesi Limni adasının Mondros limanında buluşurlar. Amiral Caltrophe, Rauf beyi bir düşman gibi değil, saygıdeğer bir konuk olarak karşılar. Nazik, kibar ve konuksever görünür. Türk heyetini kumandan gemisinin kaptan köşkünde barındırır.
Rauf bey anılarında; “…bizi güvertede samimi bir tarzda kabul eden Amiral, istirahatımızı sağlamak maksadıyla, geminin kendisine mahsus mevkilerini bize ayırtmak centilmenliğini gösterdi”, der.
Rauf beydeki bu iyimserlik ve ve özlem, genellikle paylaşılır. Türkiye’de iyimserlik oldukça yaygındır. Mondros Mütarekesi Türk kamuoyuna bir başarı olarak tanıtılır. Osmanlı Parlamentosu, Mütareke anlaşmasını oy birliği ile onaylar. Osmanlı PTT’si, mutlu bir olayı kutlarcasına mütareke içim anma pulları çıkarır…
Derken, olaylar bambaşka bir biçimde gelmeye başlar. Rauf beyin iyimser demeçlerinden on gün sonra, 13 Kasım 1918 günü, 55 parçalık bir düşman donanması Çanakkale Boğazından girip Dolmabahçe önünde demirler. Bu büyük armada, 22 İngiliz, 17 İtalyan, 12 Fransız ve 4 Yunan gemisinden oluşmaktadır. Rauf Bey’in Balkan savaşından beri pekiyi tanıdığı Averof Zırhlısı, Yunan gemilerinin başlındadır. Oysa Amiral Caltrophe, hiçbir Yunan gemisinin Boğazlardan geçmeyeceği yolunda Mondros’ta söz vermişti. Beyoğlu’na 3.500 düşman askeri çıkar. Amiral Caltrophe, şimdi İstanbul’da İngiliz Yüksek Komiseridir. Sömürge genel valisi gibidir. İstanbul’a tepeden bakar. İngiltere Büyükelçiliği binasında değil, Superb zırhlısında oturmaktadır. “Hiç bir Türk’e yüz vermeme” yolunda talimat almıştır.
Düşman donanmasının Dolmabahçe önünde demir attığı gün, Mustafa Kemal Paşa, Suriye cephesinden İstanbul’a gelir. Rauf bey, eskiden tanıdığı Paşa’yla yeniden ilişkiler kurar. İngilizler hakkında fikri değişmiştir. İngiliz artık güvenilir dost değil, Türkiye’yi yok etmeye kararlı bir düşmandır.
Bundan sonra Rauf Bey, Atatürk’ün yanında görülür. Erzurum, Sivas kongrelerinin ikinci adamıdır. Milli hareketin öncülerinden biridir. Son Osmanlı Meclisine Sivas mebusu olarak seçilir. İngilizlerce damgalanmış bir kişi olarak İstanbul’a döner. Milli Misak’ın imzalanmasına öncülük eder. İngilizler darbeyi indirirler; 16 Mart 1920 günü İstanbul’u işgal ederler. Son Osmanlı Meclisi baskına uğrar. Aynı gün Rauf bey, bir gurup arkadaşıyla birlikte, Meclis binası içinde İngilizlerce tutuklanır. İki gün sonra İstanbul’daki yeni İngiliz Yüksek Komiseri Amiral de Robeck, Malta Valisi Lord Plumer’e şunu yazar;
“18 Mart günü, 30 kadar önemli Türk siyasi suçlusunu Benbow gemisine yüklüyorum. Majesteleri hükümetinin talimatı uyarınca tutuklandılar. Bunların Malta’da kabulü ve emin bir yere hapsedilmeleri için emir verirseniz müteşekkir kalırım. Benbow 21 Mrt’ta Malta’da olacak..”
Amiral De Robeck, vapura yükleyip Malta’ya yolladığı bu kişileri kısaca Lord Curzon’a tanıtır, listenin üçüncü sırasında bulunan Hüseyin Rauf Bey için; “Eski Bahriye Nazırı, Milliyetçi hareketin başıca teşkilatçılarından biri, Sivas mebusu,” der. Adının karşısında da bir rakam vardır; 2776.
Bu Rauf beyin Malta sürgün numarasıdır.
Bundan böyle Rauf Bey, artık İngilizlerin bir konuğu değildir. Kaptan köşkünde ağırlanmaz. Tel örgüler arkasında “Polverista kampında tutukludur. Hamidiye kahramanlığı, Bahriye nazırlığı, mütarekenin imzacısı nitelikleriyle de anılmayacaktır. Kendisinden Malta’da “savaş tutsağı, siyasal suçlu, savaş suçlusu”, diye söz edildiği olacaktır. Ama bu dönemin İngiliz belgelerinde o, sürekli olarak sadece bu numarayla anılır; 2776 Rauf Bey[1]!
İşgalci İngilizlerin ilk Malta sürgünü böyle başlar.
Malta’ya sürülenler; işgale karşı çıkanlar, düşmanla işbirliği yapmayanlar, vatanın ve milletin bağımsızlığını savunanlar, işgalcileri kovmak için Anadolu’da kurtuluş mücadelesini başlatan ve bu mücadeleyi can pahasına sürdürenlerdir.
Bu olayı neden hatırlamanızı istedik. İki nedeni var;
1.    YIL: 1918 Emperyalist İNGİLİZLER İstanbul"da
Tarihler 13 Kasım"ı gösterdiğinde İstanbul Boğazı"na giren İngiliz savaş gemileri, çökmekte olan İmparatorluğun burnunun dibinde demir attılar. Ancak işgal hevesleri kursaklarında kaldı. "Geldikleri gibi giderler" diyen Mustafa Kemal"in zaferiyle mağlup oldular. İşbirlikçileri Vahdettin"i de yanlarına alarak Türk yurdunu terk ettiler...
              YIL: 2008, 16 MAYIS.
              Kraliçe 2. Elizabeth ve eşi Edinburg Dükü Prens Phliip"in Türkiye ziyareti kapsamında İstanbul"a gelen İngiliz uçak gemisi, "HMS İllustrious", 90 yıl önce Türkiye"yi işgal için gelen "HMS Ajax" adlı savaş gemisiyle aynı yere demir attı...
Abdullah Gül"ün daveti üzerine Türkiye"ye gelen İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, turlarına devam ediyor. Gül çiftiyle Boğaz turu yaptı
Kraliçe II. Elizabeth ve eşi Prens Philip ile beraberindekiler, Kabataş Erkek Lisesinin rıhtımında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül ile bir araya gelerek, "Keyif Style" adlı yatla İstanbul Boğazı"nda gezinti yaptı. Kraliçe Elizabeth gezinin ardından, İstanbul Modern Müzesi"ndeki "İngiliz-Türk Tasarım Sergisi" ni ziyaret etti.
İşgal gemisinde yemek verdi
Kraliçe Elizabeth, Türk karasularını girmesine rağmen nezaketen Türk Bayrağı asmayan MMS İllustrious uçak gemisinde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa onuruna resepsiyon verecek.Karaköy Limanı"na demir atan ve üzerinde 6 adet helikopter gözlenen gemi, 194 metre uzunluğunda ve 30 metre yüksekliğinde, 20 bin 600 ton ağırlığında. Gemi için Karaköy rıhtımında 250 metrelik alan ayrıldı.
Gül ve eşini , İngiliz askerleri karşıladı
Üzerinde, 1 milyondan fazla Iraklı"nın kan lekesi bulunan İngiliz uçak gemisi "HMS İllustrious", gösterişli bir davete sahne oldu! Kraliçe Elizabeth"in konukları Abdullah Gül ve eşi Hayrunnisa"yı ağırladığı savaş gemisinin, 1918"de İstanbul"a giren İngiliz işgal gemisiyle aynı yere demir atması manidar bulundu. Gemide, Kraliçe ve konukları onuruna askeri tören düzenlendi... Davete, Dışişleri Bakanı Ali Babacan, AKP Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış, AKP Milletvekili Cüneyd Zapsu ile bazı işadamı ve medya mensupları katıldı...

  1. İstanbul’da Ergenekon kod adıyla sürdürülen bir soruşturmada gözaltına alınan, tutuklanan, tutuklanıp serbest bırakılan, serbest bırakılıp bir daha, bir daha gözaltına alınan ve tutuklanan insanlarımız, tarihte yaşadığımız Malta Sürgünleri gibi.

SONUÇ:
MALTA SÜRGÜNLERİ GÜN GELDİ ÇIKTI VE KURTULUŞ SAVAŞI’NI BIRAKTIĞI YERDEN DEVAM ETTİRDİ VE BAŞARDI.
Tarih bize diyor ki; Türk vatanı ve milletinin bağımsızlık ve özgürlüğü için mücadele edenler, her daim galip olacaktır!
Bu mücadeleyi engellemek isteyenler ve bu amaçla işbirliği yapanlar ise hak ettikleri cezaya çarptırılacaktır.

VATAN ŞAİRİ NAMIK KEMAL’E BİR SES VERİN;
Hürriyet Kasidesi
1. Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten
Çekildik izzet ü ikbal ile bâb-ı hükûmetten

1. Çağın yöneticilerini doğruluk ve güvenlikten uzaklaşmış görüp şerefle ve mutlulukla hükümet kapısından ayrıldık.
2. Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
Mürüvvet-mend olan, mazlûma el çekmez iânetten

2. Kendini insan bilenler, halka hizmetten usanmaz; mert olanlar, mazlûmlara yardımdan el çekmez.

3. Hakîr olduysa millet, şânına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr-ü kıymetten

3. Millet, hâkîr olduysa şânına noksan gelir sanma. Cevher, yere düşmekle değerinden bir şey kaybetmez.

4. Vücûdun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır
Ne gâm râh-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten

4. Vücudun mayasının hamuru,  vatan toprağındandır. Vücut, vatan yolunda aziyet ve sıkıntılardan toprak olursa (yani düşerse) ne gam!
5. Muini zâlimin dünyada erbâb-ı denaettir
Köpektir zevk alan, sayyâd-ı bi-insâfa hizmetten

5. Dünyada zâlimin yardımcısı, alçaklardır. İnsafsız avcıya hizmet etmekten zevk alanlar, köpektir.
….
31. Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten
[1]
Ey yaralı kızgın aslan, senin gezdiğin nazlı sahrâlar, zulüm köpeklerine kaldı.
Artık bu gaflet uykusundan uyan.
NAMIK KEMAL
[1] Malta Sürgünleri, Bilal Şimşir, s. 38. Bilgi Yayınları


Malta Sürgünleri 2

Mondros mütarekesinin ilk aylarında İngilizlerin dikkati, öncelikle Türk cephe komutanlarına dönüktür. Cephedeki komutanlar kaçak İttihatçılardan daha önemli sayılır. İlerde Malta’ya sürülmek ya da yargılanmak üzere, ilk mimlenen kişiler komutanlardır.
Türkiye yenilmişti. Mütareke imzalanmak zorunda kalınmıştı. Ama bu yenilgi, müttefiklerin özlediği gibi olmamıştı. Mütareke imzalandığın gün, bugünkü Türkiye toprakları işgal edilmiş değildi. Güney cepheler, aşağı yukarı Milli Misak sınırındaydı. Suriye cephesinde Halep düşmüştü ama Hatay henüz Türkiye’nin elindeydi. Irak’ta cephe, Musul şehrinin 60 kilometre kadar güneyindeydi. Kafkasya’da ise durum Türkiye’ye daha elverişliydi. Mütarekeyle bu durum olduğu gibi dondurulursa, Anadolu parçalanmadan kalacaktı…
9 Kasım 1918’de İskenderun, 12 Aralık’ta Adana, 17 Aralık’ta Mersin işgal edilir.
Buralarda, Nihat Paşa(Anılmış) komutasındaki İkinci Ordu’dan arat kalan birlikler Torosların kuzeyine çekilirler. İşgal edilen bu bölgeye Mondros Mütarekesinde Kilikya adı verilir. Kilikya’nın sınırı belli değildir.
İngiltere Dışişleri Bakanlığınca hazırlanan 11 Kasım 1918 günlü bir belgede, Kilikya’da, Kuzey Suriye’de bir Ermeni Devleti kurulması öngörülür.
İkinci Ordu Kumandanı Nihat Paşa, düşmanın bu planını sezer, istilacılarla birlikte üniformalı Ermenilerin de Çukurova’ya doluştuklarını görür. Bunlar, öç almak hırslarıyla doludur. Ordu Kumandanı, geri çekilirken yerli Türk halkını korumayı düşünür. Halka silah dağıtır. Köylerde, kasabalarda milli örgütler kurmaya çalışır.
İngilizler Ordu Kumandanı Nihat Paşa’yı mimler. 2 Ocak 1919 gün, İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği, Babıali’ye bir nota verir; Türk halkını örgütleyip silahlandırdığı, kasabalarda, köylerde İslam dernekleri kurduğu” için Nihat Paşa’nın görevine son verilmesini ister. Harbiye Nazırı Cevat Paşa(Çobanlı) bu isteği kabul etmez. İngilizler buna da bir “mim” koyup 16 Ocak’ta ikinci bir nota verirler.
İngiliz baskısı karşısında Cevat Paşa istifa eder. Yerine gelen Ömer Yaver Paşa, 22 Ocak’ta, Hükümetin kararıyla Nihat Paşa’yı İstanbul’a çağırır. İkinci Ordu’nun başına Cemal Paşa(Mersinli) atanır.
Nihat Paşa, görevden alınmakla İngiliz hışmından kurtulur. Onu korumaya çalışan Cevat Paşa ise İngilizlerin kara listesine girer.
1920 yılında Cevat Paşa, Genelkurmay Başkanı bulunduğu bir sırada, Cemal Paşa (Mersinli) da Milli Savunma Bakanı iken İngilizlerce yakalanıp Malta’ya sürüleceklerdir.
Onların Malta künyeleri de bir numara olacaktır; 2772 Cemal Paşa, 2773 Cevat Paşa[1]…”
Yakın tarihimizin bu işgal sayfaları, bugün yaşadıklarımızı aklımıza getiriyor.
Orgeneral Saldıray Berk.
Üçüncü Ordu Kumandanı.
Aynı zamanda terörle mücadeleden ordumuzun kumandanı.
Gizli tanık oyunuyla, “terör örgüt lideri” diye yargılanmaya çalışıyor, hakkında iddianameler diziliyor, savunması dahi alınmadan hakkında dava açılıyor…
 

[1] Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, s. 41, Bilgi Yayınları.

Malta Sürgünleri 3

Bu sorulara bulacağınız cevaplar, ülkemizde nelerin yapılmak istendiği yolunda sizlere önemli ipuçları verecektir.





Irak cephesinde durum, Suriye cephesinden daha çetindir. Mondros Mütarekesi, Irak’taki Türk garnizonlarının en yakın müttefik kumandanına teslimini öngörmektedir. Anlaşmada ayrıca, karışıklık çıkarsa, Müttefiklerin “Altı Ermeni Vilayeti”ni işgal edebilecekleri belirtilmektedir. Yani işgaller Irak’tan Doğu Anadolu’ya sıçrayabilecektir. İşgal edilen yerlerse artık Türkiye’ye geri verilmeyecektir.
İngiltere Dışişleri Bakanı Mr. Balfour, 9 Kasım 1918’de bunu Amiral Caltrophe’a bildirir; “Farkında olduğunuz gibi, Irak, Suriye ve Arabistan’da işgal ettiğimiz toprakların Osmanlı egemenliğine veya yönetimine dönmeyeceği, siyasetimizin değişmez parçasıdır.”
Irak’taki Altıncı Ordu Kumandanı Ali İhsan Paşa(Sabis) bu değişmez İngiliz siyasetini sezer. Bunu engellemek için çabalar. Orduyu düşmana teslim etmez. Musul şehrini ve vilayetini de boşaltmayı önce reddeder. Durum gerginleşir. Sonunda İngiliz baskısı ve İstanbul Hükümetinin buyruğu üzerine Ali İhsan Paşa, 10 Kasım’da, Musul şehrini boşaltmak zorunda kalır. Nusaybin’e çekilir ama silah, cephane ve erzak stoklarını İngilizlere pek kaptırmaz; kuzeye taşır. Askeri terhis işini de çok ağırdan alır. İngilizler 15 Kasım’da Musul şehrini, Kasım sonunda da Musul vilayetini işgal ederler. Ve oradan Antep’e doğru uzanırlar.
Ali İhsan Paşa anılarında şöyle der;
“Irak ve Suriye’nin elimizden çıktığı aşikardı. Hiç olmazsa altı doğu vilayetini bu akıbetten kurtarmak için uğraşmak lazımdı…Acz içinde İstanbul Hükümetinden enerji beklemek abesti…
Her kasabanın ve şehrin, Müslüman halkının hukukunu muhafaza için, Müdafaai Hukuk Cemiyetleri ve mahalli milis teşkilatı kurmalarını valilerle mutasarrıflıklara tavsiye ettim; bu hususta icap eden silah ve cephaneleri Altıncı Ordunun kaynaklarından vereceğimi bildirdim…”
Doğu Anadolu’da Ermeni Projesini engellemeye çalışan Ali İhsan Paşa, 1919 yılının ilk aylarında da İngilizleri uğraştıracak ve savaş suçlusu olarak damgalanacaktır.
Malta’ya ilk sürülen Türk, Ali İhsan Paşa’dır. Mart 1919’da sürülmüştür.
Yargılanacak kişilerin başında yer alır.
Malta künyesi; 2667 Ali İhsan Paşa’dır[1]…”
Malta sürgünleri İngiliz siyaseti ve işgaline karşı çıkanlardır. Kurtuluş mücadelesi verenlerdir. İngilizlerin ilk hedefi komutanlardır.
Peki ya Erdoğan siyaseti ve işgaline karşı çıkanlar?
Peki ya İstanbul soruşturmasının hedefindekiler? Sizce bir benzerlik var mı?
…Mütareke döneminin daha ilk aylarında mimlenen bir başka Türk komutanı da Yakup Şevki(Subaşı) Paşa’dır. Büyük taarruzda İkinci Ordu Kumandanı olan Yakup Şevki Paşa, Mondros Mütarekesi imzalandığı sıralarda Kafkasya’daki Dokuzuncu Ordu Kumandanı’dır. Mütareke haberi, Türk Ordusu’nu Azerbaycan, Dağıstan ve Kuzeybatı İran içlerinde bulur. Bakü ve Tebriz Türk birliklerinin elindedir. Bu uzak yerlerden Erzurum’a doğru çekilme görevi Yakup Şevki Paşa’ya verilir.
Çetin bir iştir bu. Buralarda 30 bin ton kadar yiyecek stoku vardır. Batıya taşınması gerekir. Yoksa ordu hatta halk aç kalacaktır. Ermeniler, İngiliz himayesinde yürümek ve öç almak için sabırsızlıkla beklemektedir. Türk halkı can, mal, namus kaygısındadır. Ordu çekilmek zorundadır ve çekilir. Türk birlikleri 17 Kasım’da Bakü’yü, 18 Kasım’da Tebriz’i, 4 Aralık’ta da bütün Kuzeybatı İran’ı boşaltır.
İngilizler, 11 Kasım 1918’de üç Sancak’ın yani Kars, Ardahan ve Batum’un da hemen boşaltılmasını isterler. İstanbul Hükümeti İngiliz isteğine boyun eğer. Boşlatılacak bu yerlere, İngilizlerle birlikte Ermenilerle Gürcülerin yürüyecekleri kesindir. Yerli Türk halkını gözle görülür bir ölüm beklemektedir.
Yakup Paşa, Hükümetin buyruğuna karşı gelemez ve direnişe karar veremez. Yalnız yerli Türklerin savunma hazırlıklarına yardımcı olur. Kars’ta, ordunun çekileceği Ardahan, Artvin, Oltu, Kağızman, Sarıkamış gibi yerlerde Milli Şura Hükümetleri kurulmasını destekler. Bu minyatür hükümetler, Ermenilere karşı kendi başlarının çaresine bakmaya ve bölgesel kurtuluş savaşına hazırlanır.
Daha sonra On beşinci Kolordu olarak örgütlenecek olan Dokuzuncu Ordu, Kurtuluş Savaşı başlarında Türkiye’nin Ordu denilebilecek tek askeri gücüdür. Bu ordunun kurtarılabilmiş olmasında Yakup Şevki Paşa’nın uyanık davranmasının büyük bir payı vardır.
Ne var ki, Dokuzuncu Ordu’yu dağıtmayan, silahları, cephaneyi İngilizlerle kaptırmayan, gıda stoklarını batıya taşıyan ve Ermenilere karşı yerli Türkleri silahlandıran Yakup Şevki Paşa da kara listeye girer. Daha sonra Malta’ya sürülecektir.
Onun gibi Kars Şurası’nın bütün üyeleri de Malta’ya sürülecekler arasındadır. Kafkas Ordusu’ndan Halil Paşa, Küçük Cemal Paşa, Tümen Komutanlarından Ali Rıfat ve Mürsel Bey’ler gibi birçok Türk Subayı, Mütarekenin daha ilk aylarında İngilizlerce mimlenirler. Bunları yakalamak, yargılamak, sürmek için İngilizler pusudadır…[2]
Malta sürgünleri, işgale uğramış olan Türk milletinin tarihinde ders çıkarılması ve unutulmaması gereken bir olaydır. İşgale karşı mücadele verecek olan Türk milletinin yetişmiş komutan ve aydınları, işgal güçleri tarafından tutuklanmış, hapse atılmış ve sürülmüştür.
İşgalcilerin bu baskıları, eziyetleri ve zulümleri sonuç vermemiş, yüreği vatan sevgisiyle çarpan Türk milletinin evlatları, işgalcilere gereken dersi vermiş, vatanın ve milletinin bağımsızlığını kurtarmıştır.
Malta sürgünlerini hor görmek demek, Türk milletinin özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini yok saymak demektir. Bu mücadeleyi yok sayanlar var ise eğer, biliniz ki bizden değildir…
İngilizler, Türkiye’de kişilere karşı bir savaşa girişirken, önce subayları hedef alırlar. Bunların ortak suçu, Müttefiklerin anladıkları anlamda bir “mütareke uygulamasına” karşı gelmektir. Ama “Türk Savaş Suçluları” kavramı bu kadar dar tutulmaz. Günden güne yeni suçlar uydurulur, yeni yeni kişiler kovalanmaya başlar. Dikkati çeken şudur ki, Padişah ve İstanbul Hükümeti bu alanda İngilizlerle işbirliği içindedirler...

İstanbul Hükümetinin suçtan kastı, ittihatçıdır. İngilizlerin gözünde ise suçlu “Türk” tür…
Sultan Vahdettin, geniş çapta bir İttihatçı avına girişmeden önce İngilizlerin desteğini sağlamaya çalışmaktadır. Bu konuda İngilizlerden daha aşırı, daha hızlıdır…
Lord Curzon’un, Amiral Caltrophe’a gönderdiği 5 Şubat 1919 günlü talimat şudur;
“158 ve 170 sayılı telgraflarınızdan anladığıma göre; Türk Hükümetini arzuladığımız yönde harekete geçirmek için, her hangi bir baskıya gerek yoktur. Sadece kendisine destek vaadinde bulunmamız yetecektir. O halde, aşağıdaki nedenlerden dolayı, sizce ya da ilgili komutanlarca teslim alınmaları gerekli görülecek Türk subayları ile görevlilerinin size ya da en yakın Müttefik komutanına teslim edilmeleri için hemen harekete geçilmesi konusunda Türk Hükümetine talimat vermelisiniz;
1.    Mütareke hükümlerine uymakta kusur etmek,
2.    Mütareke hükümlerinin uygulanmasına engel olmak,
3.    İngiliz komutanlarına, subaylarına hakaret etmek,
4.    Tutsaklara kötü davranmak,
5.    Gerek Türkiye’de, gerek Kafkasya’da, Ermenilere ya da öteki ırklara karşı zorbalık etmek,
6.    Malların yağmasına, yok edilmesine katılmak,
7.    Savaş yasalarıyla törelerini çiğnemek.

Malta’ya sürülen “Türk Savaş Suçluları” konusunda Londra Hükümetinin görüşü ya da planı budur. Sultan Vahdettin ve İstanbul Hükümeti, bu planın uygulanmasında İngilizlerle işbirliği yapmıştır. 1919 yılının ilk günlerinde, Tevfik Paşa Hükümeti zamanında, İstanbul’da bazı kişilerin tutuklanmasına başlandı. İngilizler sınır boylarında, cephelerde Türk subaylarını tutuklarken, Padişah ve hükümeti de başkente işe koyulmuştu…
Ülkede yaman bir yıldırma başlatılmıştı. İstanbul’da tutuklananlar çoğunlukla Bekirağa Bölüğü adı verilen Harbiye Nezareti Cezaevine tıkılıyorlardı. Ocak ayında başlayan tutuklamalar, Şubat, Mart aylarına doğru gittikçe artarak korkunç bir “insan avı” biçimine dönüşecek, Bekirağa Bölüğü de günden güne tıklım tıklım dolacaktı…
5 Ocak 1919’da Kırklareli Mutasarrıfı Hilmi Bey, İstanbul’da tutuklanıp Bekirağa Bölüğüne yollanır. Ertesi gün Çorum Jandarma Komutanı Mehmet Tevfik Bey, Trabzon Gümrük Memuru Mehmet Ali Bey ile tüccardan iki kişi daha tutuklanır. Aynı günlerde Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey İstanbul’da tutuklanıp Bekirağa Bölüğüne yollanır. Sadece Bekirağa Bölüğünün Ocak 1919 Ayı bilançosu kısaca şudur; Kırk kadar önemli tutuklu, ikinci derece tutukluların ise sayısı belli değil.
Ve bu henüz bir başlangıçtır…
İngiliz kara listeleri Tevfik Paşa hükümeti zamanında Türk makamlarına verilmeye başlanmış, birinci Damat Ferit Paşa kabinesi zamanında artırılmış ve şu çizgiyi izlemiştir;
23 Ocak-14 Mat 1919 arasında 100 kişi.
15 Mart-7 Nisan 1919 arasında 61 kişi.
8-9 Nisan 1919 arasında 18 kişi.
10-20 Nisan 1919 arasında 44 kişi.

100 kişilik liste içerisinde 37 Türk Subayı bulunmaktadır: Musul’da 13. Kolordu Komutanı Ali Sami Paşa, Kolordu Komutanı Nurettin Paşa, İstanbul Mevki Komutanı İsmail Hakkı Bey, Afyon Komutanı Cebel Bey, Afyon Komutanı Mazlum Bey…gibi.

Türkiye’den Malta’ya ilk sürülen, eski Altıncı Ordu Komutanı Ali İhsan (Sabis) Paşa’dır.  29 Mart 1919 günü Malta’ya sürülür. Malta’ya giderken Paşa yalnız değildir. Tanında emir onbaşısı İbrahim Ahmet vardır. İngiliz belgelerinde İbrahim Ahmet “Ali İhsan Paşa’nın onbaşısı, gönüllü sürgün” diye anılır. Paşa, Malta öncüsüdür, onbaşı ise yoldaşı. Adaya varınca birer sürgün numarası alırlar;
2667 Ali İhsan Paşa,
2668 İbrahim Ahmet…


Mustafa Kemal Paşa, Padişahın davetine uyup İstanbul’a gitmiş olsaydı eğer, Malta’ya sürülmüş olacağı kesindir.

Mustafa Kemal Paşa, Malta sürgünleriyle ilgili olarak 20-22 Ekim 1919 günleri yeni kabinenin Bahriye Nazırı Salih Paşa ile görüşür. Aralarında bir protokol yapılır ama imzalanmaz. Atatürk büyük nutkunda bu protokolün metnini verir. Parçaları şöyledir;
  1. Kimi komutanların askerlikten kovulması ve bir kısım subayların askeri mahkemeye verilmesi ile ilgili olarak çıkan Padişah buyruklarının başka buyrukların düzeltilmesi.
  2. Malta’ya sürülmüş olanların, ilgili mahkemelerimizde yargılanmak üzere, İstanbul’a getirilmeleri yoluna gidilmesi.
  3. Zulüm yapmış Ermenilerin de mahkemeye verilmesi.

Malta’ya sürülenler sonunda Atatürk sayesinde kurtulmuşlardır...
İkinci İnönü Zaferinden birkaç gün sonra Malta sürgünleri serbest bırakılmaya başlandı. Sakarya Meydan savaşı yapılırken 16 sürgün Malta’dan kaçıp kurtuldu. Ardından 30 Ekim 1921’de İngiliz esirlerle Malta sürgünleri değiş tokuş yapılıp tamamı sürgünden kurtuldular…

İngiltere’nin ABD Büyükelçisi Sir A. Geddes’in 1921’de hükümetine yazdığı şu rapor, Malta sürgünlerinin ne demek olduğunu ortaya koyması açısında çok önemlidir;

“Ermeni kırımından dolayı yargılanmak üzere Malta’da tutuklu Türklerle ilgili olarak, çalışma arkadaşlarımdan biri dün Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na gitti. Son savaşta Ermenistan’da yapılan zulümlerle ilgili Amerikan Konsolosları raporlarını incelemesine müsaade edildi…Üzülerek arz edeyim ki, bu belgelerin içinde, yargılanmak üzere Malta’da tutuklu bulunan Türkler aleyhinde delil olarak kullanılabilecek hiç bir şey yoktur….”

SONUÇ:

Malta sürgünleri; işgalci İngilizlerin, Anadolu’nun işgalini kesintisiz sağlamak amacıyla, işgale karşı direniş gösteren vatanseverlerin yakalanıp uydurma suçlarla Malta’ya sürgüne gönderilmesi  olayıdır.

Malta’ya sürülenler; ya yurt savunmasını yapacak komutanlardır ya da bu savunmaya fikri ve siyasi destek verecek olan aydınlardır. Hiçbir İngiliz işbirlikçisi değildir.


Malta sürgünleri, haklarından iddia edilen hiçbir suçtan ceza almamıştır. İddia edilen suçlar için gösterilecek kanıt dahi bulunamamıştır. Bu durum, İngiltere’nin ABD büyükelçisi tarafından açıkça ifade edilmiş ve belgelenmiştir.

Malta sürgünleri olayı ile kamuoyuna korku salınmış, karşı çıkan herkesin göz altına alınacağı ve sürüleceği düşüncesi kamuoyuna hakim kılınmaya çalışılmıştır.

Yakalamalar ve tutuklamalar keyfidir. Hükümet bu olayda İngiliz işbirlikçisi gibi davranmıştır.

Malta sürgünleri, Türklerin Kurtuluş savaşında başarıya ulaşacağı konusunda, İngiliz tarafında kanaat oluşunca, serbest bırakılmışlardır.

Bu konuda sizlere iki sorumuz vardır;
  1. Başbakan Erdoğan, “Malta sürgünleri derseniz, ben de Tunceli sürgünleri derim” demekle bize ne anlamak istemiştir?
  2. İstanbul soruşturmasında gözaltına alınan, tutuklanan şahsiyetlerle, Malta sürgünleri arasında;
 “bugünün siyasi iktidar-siyasi yargı işbirliği” ile “o günün İngilizler-Vahdettin hükümetinin işbirliği”  açısından ne gibi benzerlikler vardır?

Bu sorulara bulacağınız cevaplar, ülkemizde nelerin yapılmak istendiği yolunda sizlere önemli ipuçları verecektir.

Saygılarımla Erdal Sarızeybek
NAMIK KEMAL DİYOR Kİ;
17. Biz ol ulvi-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette
Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten

17. Biz, o yüce yaratılışlı milletiz ki hamiyet meydanında ayaklar altında toprak olmaktan bize ölüm daha iyi gelir.
18. Ne gâm pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet
Kaçar mı merd olan bir cân için meydân-ı gayretten

18. Hürriyet mücadelesi, korkulu ateş olsa ne dert; yiğit olan bir insan, gayret meydanından kaçar mı?
19. Kemend-i can-güdâz-ı ejder-i kahr olsa cellâdın
Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten

19. Cellâdın can yakan kemendi acımasız bir ejder bile olsa, yine bin defa esaret zincirinden daha iyidir.
20. Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten

21. Felek, her türlü eziyet yollarını toplasın gelsin, millet yolunda hizmetten dönersem kahpeyim.
NAMIK KEMAL

[1] Malta Sürgünleri, Bilal Şimşir, s. 43. Bilgi Yayınları.
[2] Malta Sürgünleri, Bilal Şimşir, s. 44, Bilgi Yayınları.

0 yorum:

Yorum Gönder