4 Aralık 2010 Cumartesi

Müslümanmış...


Müslümanmış...

Oysa herif-i naşerif Müslümanlığını düpedüz pazarlıyor, rozet gibi yakasına takıyor, etiket diye elbisesine iliştiriyor, içsel inancı dışsal reklama dönüştürüyor, imana ilişkin olanı tezgâha sürüyor, dini metalaştırıyor, piyasasını kurup borsasında oynuyor, kutsallığı bayağılaştırıp ayağa düşürüyor...

Müslümanmış...

Arabistan krallarının, şeyhlerinin, emirlerinin ikinci, üçüncü sınıf hısım akrabalarına yüzsuyu döküyor, el etek öpüyor; holdinglerin, şirketlerin, ihracatın, ithalatın gıllıgışında çöl Müslümanlığının komisyonculuğunu sürdürmek uğruna hazretin yapmayacağı şey yok...

Müslümanmış...

Seçim namazı kılıyor, oy orucu tutuyor, particilik iftarı açıyor, siyaset duası okuyor, Allah’ın adını iktidar koltuğuna tırmanmak için kurduğu politika merdiveninde basamak basamak kullanıyor, Peygamber Hazretlerini -tövbe estağfurullah- siyasal partisine üye kaydetmiş, takkesini giyip de sakalını sıvazladığı zaman saf yurttaşa üçkâğıt açıyor, mübarek Müslümanlığın vicdana yönelik anlamını, koltuk hırsının manasızlığında sığlaştırıyor...

Müslümanmış...

İslamı tespih, iftar, türban, gösteriş, böbürlenme, şatafat, sahtecilik, hotzot, şişirmeyle siyaset malzemesine dönüştürüyor...

Tespih elde..

Takke kafada..

Hinoğlu...

Gözler, dışarı değil, içeri bakıyor, utanmaz oğlu utanmaz ne halt ettiğini çok iyi biliyor; siyasette açılan üçkâğıdın ayırdına gerçek Müslümanların varmalarından korkuyor... İstediği önünde hazretin, istemediği ardında!.. Gak dedi mi su, guk dedi mi et!.. Ürettiği kirli politikanın içyüzü bir gün ortalığa dökülecek, herkes kokudan burnunu tıkayacak...

*

İktidar koltuğuna oturmak için şantaj silahını kullandı; koalisyonun mayasını kirli elleriyle yoğurdu; iktidar koltuğuna oturup muradına nail oldu.

Peki, ne yaptı?..

Yolsuzluk dosyalarını Meclis’e taşımıştı, kedi pisliğini örter gibi hepsini kapatmaya girişti... ABD’ye atıp tutmuştu, Sam Amca’nın önünde kırk takla atıp el etek öptü... “Faiz haramdır” diye sözde Müslümanlık taslayıp mangalda kül bırakmamıştı; koltuğa oturur oturmaz faiz üstüne mürekkep faiz bindirerek halkın canına okudu... Özelleştirmeye karşı çıkarken devletin ne kadar kuruluşu ve fabrikası varsa haraç mezat toptan satışa çıkardı...

“Ey ümmet-i Muhammet, zam yapmayacağız, vergi koymayacağız” diyordu; koyduğu dolaylı vergiden Müslümanlar “Aman Allah” dediler; uyguladığı zamlardan oluşan kazıklar ormanında müminler Kâbe’sini şaşırdı....

Vatanın taşını, toprağını, arsasını, binasını, fabrikasını, deposunu; temelinde saçı bitmedik yetimin hakkı ve her Müslümanın alın teri bulunan devlet mallarını yabancılara peşkeş çekip satılığa çıkardı; ta ki kıçı koltuğun sıcaklığından uzak kalır da poposu soğur korkusuyla ulusal varımızı yoğumuzu pazarlamaya kalkıştı...

Osmanlı bile gâvurla Müslümana eşit davranmaya çabalamışken ümmet-i Muhammet’i “Senden mi benden mi?” diye ayırdı; dinci partiden olup da kendisine biat edenlere ayrıcalık tanıdı...

*

Müslümanmış...

Hazretin Müslümanlığı, ümmet-i Muhammet’e kazık atmak için yakasına iliştirdiği rozet, dudağına kondurduğu sahte gülücük, pazarlama tekniklerinde kullandığı bir mecradan başka ne anlam taşıyor?

0 yorum:

Yorum Gönder