29 Ocak 2011 Cumartesi

Aman Dikkat!-Ali SİRMEN


CMY’nin 102. maddesi kapsamında tahliye edildikten sonra kayıplara karışan, 10 firarinin de aralarında bulunduğu 16 Hizbullah sanığı hakkında verilen müebbet cezalarını Yargıtay, önceki gün onayladı. Kararın zamanlaması, her fırsatta yargıyı hedef alanların ekmeğine yağ sürmüştür.
Doğrusu medyanın da tutumu, bu doğrultudaki gayretleri güçlendirici, kimi çevrelerin haksız savlarını destekleyici olmuştur.
Bilir bilmez konuşanlar, ki Türkiye’de sayıları hiç de az değil, şunu söylüyorlar:
- Gördünüz mü, demek ki istenince karar verilebiliyormuş, ellerini biraz daha çabuk tutsalardı bütün bunlar da olmayacaktı.

İlk bakışta haklı gibi görünen bu savın yersizliğini, 26 Ocak Çarşamba akşamı Cem TV’de “Basın Katı”nın konuğu Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu yanıtlıyordu.

Hemen belirteyim, Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve hukuk devletinin, tek kelimeyle demokrasinin çiğnendiği bir dönemde, tıpkı İstanbul Barosu’nda olduğu gibi, Ankara Barosu’nda da genç, dinamik, karizmatik, hem akademisyen hem avukat bir baro başkanının görev almış olması, sevindirici ve yarınlar açısından umut vericidir.

Bu dönemde her alanda onlara ve onlar gibilere çok ihtiyaç var.

***
Genç ve karizmatik Ankara Barosu Başkanı salıverilen Hizbullah tutuklu sanıklarının durumuna açıklık getirirken davanın dokuz buçuk yıl bidayet mahkemesinde kaldığını, ancak bu zamanın sonunda Yargıtay’a intikal ettiğini ve kalan süre içinde, yerine getirilmesi gereken usuli muameleler yüzünden sonuçlandırılmasının mümkün olmadığını vurguluyordu.

Gerçekten de, önce Yargıtay savcılığına gelen dosyalar hakkında savcılık mütalaa yazdıktan sonra, bunların sanık ve sanık vekillerine tebliği edilmeleri zorunluluğu vardır. Tabii tebliği de belirli bir süre almakta ve tesellüm belgelerinin dosyaya girmesi gerekmektedir.

Bunlar yapılmadan karara gidilmesi mümkün değildir.

Metin Feyzioğlu, 102. maddenin azami tutukluluk süreleriyle ilgili hükmünün 31.12.2010 tarihinde yürürlüğü girmesiyle böyle bir sakıncanın doğacak olduğunun daha önceden tahmin edilebileceğini, nitekim de edildiğini ve bu konuda uyarıların yapıldığını, doğan sonuçtan da, Yargıtay’ın sorumlu tutulamayacağını söyledi.
Değerli okuyucular,
Hukuk ya vardır ya yoktur ve bir hukuk kuralı, herkese eşit olarak uygulanır.
Hem “on yıldan fazla tutukluluk olmaz” diyeceksin, (ki ben şahsen 10 yıl da olmaz diyorum) hem de Hizbullahçılar söz konusu olunca “onlar başka, onlar kalsın!” buyuracaksın!
İşte o olmaz!

***
Ne yazık ki, medya son olayda, bir kısmı bilerek, bir kısmı istemeden ama genellikle, yargıyı yıpratmak isteyenlerin aleti olmuş, haksız yere Yargıtay’a saldırmış, asıl olayı öngörüp tedbir alması gerekenleri es geçmiştir.

Zaten derinlemesine bilgilenme gereğini duymadan, yapılan eleştiriler, yargıdan yakınma nedenlerini ortadan kaldıracak nitelikte olmaktan uzaktır.

Sıklıkla, yargının ağır işlediğini ileri sürüyor, haklı olarak geciken adaletin amaca hizmet etmeyeceği söyleniyor.
Doğrudur.
Ama aksaklıkları gidermek için alınması gereken önlemler birden fazladır. Tek başına Yargıtay’ın daha hızlı çalışmasını önermek bir çözüm değildir.

Feyzioğlu’nun da konuk olduğu programda, dürüst bir akademisyen alışkanlığı ile kaynağını belirtmeyi ihmal etmeden (İstanbul Baro Başkanı Ümik Kocasakal) aktardığı görüşte de, vurgulandığı gibi, istenen “hızlı değil, hızlandırılmış” yargıdır.

Durum, tıpkı hızlı tren hızlandırılmış tren olayına benzemektedir. Hızlı tren, ancak yeni bir altyapı üstünde, büyük hız yapan lokomotiflerin kullanılmasıyla olur, yoksa, elverişsiz eski altyapı üzerinde trenlerin hızını arttırmak felakete yol açar, nitekim açmıştır da.
Ne yazık ki, medyanın konuya yaklaşımı bu tür sonuçlar verecek olan popülist yöntemlerle oluyor.
Aman dikkat! Bu tutumla yargının sorunlarını çözmez, daha da ağırlaştırırız.

0 yorum:

Yorum Gönder