Tarih kanlı bir batakhanedir, ilkellikten uygarlığa insanlar durmadan savaşıyorlar, birbirlerini boğazlıyorlar.
20’nci yüzyılda 40 milyon insanın canına mal olan iki dünya savaşını dünyanın en uygar sayılan devletleri pazarlamışlardır...
Ancak Osmanlı’nın savaşçılığı da bilinmeyen bir şey değil...
Osmanlı Birinci Dünya Savaşı’na neden girmişti?..
Türkiye Cumhuriyeti İkinci Dünya Savaşı’nın dışında kalmak mucizesini dünya âleme nasıl gösterebildi?..
*
Osmanlı’yı güdüleyen temel devlet politikası tek sözcüktü:
Fetih...
İçeriğinde dinsel bir anlam taşıyan ‘fetih’, gerçekte ‘istila’ ile özdeştir...
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin dünyaya bakışı ve temel felsefesi ise Gazi’nin deyişiyle şöyle vurgulanıyor:
“Yurtta sulh..
Cihanda sulh..”
Peki, bu büyük insan neden böyle bir ilkeyi ve kuralı öngörmüş?..
*
Türkiye Cumhuriyeti 1914-1922 arasında yaşanan sürekli dış ve iç savaşlar sonucunda kuruldu...
Sekiz yıl süren zaman diliminde İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Ermeniler, Ruslar, Yunanlılar (Rumlar) vb. çarpışıldı...
Eğer Türkler yenilgiye uğrasalardı bugün Anadolu’nun haritası bambaşka olacaktı...
İngilizler 16 Mart 1920 günü İstanbul’u işgal ederken kimler sokaklarda düğün bayram ederek yabancı komutanları alkışlıyordu?..
Ne talihsizliktir ki Anadolu’da yaşayan Rumlar, Ermeniler, Türkler ülkeyi paylaşmak yolunda birbirlerine düşmüş, çatışmış, savaşmış, düşmanlaşmışlardır...
Atatürk işte bu dönemin kapandığını vurguluyordu:
İçte barış..
Dışta barış..
*
1915’te Türkler ölüm-kalım savaşı veriyorlardı; Çanakkale’de İngilizler, Kafkasya’da Ruslar karışımızda idiler...
Her ikisinin de içerdeki müttefikleri Ermeniler ve Rumlardı...
Osmanlı’yı Osmanlı yapan felsefe ve düzen çoktan yıkılmış, tarihe karışmıştı...
Babıâli ‘tebaayı sadıka’ya ilişkin ‘tehcir’ kararını bu yıkılış sürecinde aldı; ama, Anadolu’nun batısındaki Ermenilere dokunmadı...
Bu karar elbette ‘soykırım’ anlamını taşımıyor...
*
Ne var ki 21’inci yüzyıla giren Türkiye Cumhuriyeti’nin başına soykırım iddiasını saranlar, içerde ve dışarda gün geçtikçe seslerini daha çok yükseltiyorlar...
Olay 1915’te..
Yaklaşık 100 yıl önce..
Yani bir asır evvel..
21’inci yüzyıldayız..
Bu ne garip bir dava?..
Ve neden sürüyor?..
*
Kan davası ancak ilkel toplumlarda, iptidai ailelerde, çağdaş düşüncenin dışında yaşayan güdümlü ve küt kafalarda boy atabilen çağdışı bir mirastır...
Oysa bugün 1915’te savaş koşullarında yaşanan bir “müessif” olayda öldürülen Ermenilerin kan davası sürdürülüyor...
Öldürülen Türklerin esamisi bile okunmuyor...
Ne var ki bu kan davası sürdürüldükçe Türklerle Ermeniler arasında insancıl, barışçı, kardeşçe dostluk ilişkilerinin kurulmasına olanak kalmayacaktır...
*
Yukarda vurguladığımız gibi çağdaş toplumlarda kan davasının süregelmesi olanaksız...
Peki, dünyanın en çağdaş sayılan coğrafyasında yaşayan Ermeni diyasporasında kan davası nasıl ve niçin körükleniyor?..
Yoksa bu tezgâh Ortadoğu’da çatışmaları pek seven emperyalizmin bir oyunu mu?..
İlhan Selçuk
0 yorum:
Yorum Gönder