6 Ocak 2011 Perşembe

Mugabe Zengin, Halk Yoksul…


Aralık ayı sonunda gazetelerin iç sayfalarında Zimbabwe ile ilgili ilginç bir haber vardı.
Ülke öylesine fakirleşmiş ki insanlar muayene olmak için hastaneye gittiklerinde evlerinde ne varsa onu götürüp takas usulü sağlık sorunlarını giderebiliyor. Bunu kabullenmek durumunda kalan bir hastane, duvarına takas listesi asmış. Bir keçi getirirseniz 15 dolar karşılığı muayene olacaksınız, bir sepet ayçiçeği getirirseniz 2 dolar ediyor. Sağlık da o kadar. Liste uzayıp gidiyor.
Zimbabwe’de enflasyon bir ara yüzde binleri aşmış, milyona ulaşmıştı. Sonunda tümüyle Amerikan Doları’na geçildi, enflasyon sorunu aşıldı. Ama iş enflasyonu çözmekle bitmiyor. Halkın cebinde para olmayınca yüzyıllar öncesinin takas yöntemine dönülüyor.
Ülkede ortalama yaşam da 30 yıl önce 61 iken bugün 47’ye düşmüş.
***
Zimbabwe’yi gördüm, dolaştım. Başkent Harare sokaklarında, kırsal kesimde kuyudan su çeken ayakkabısız çocukların arasında ayak izlerim var.
Zimbabwe ulusal kurtuluş savaşı vermeyi başarıp, ulus olma savaşımını başaramamanın tipik bir fotoğrafıdır. İkinci savaşı kaybettiği için zengin toprakların fakir yurttaşlarının yaşadığı bir yerdir.
Zimbabwe, Afrika’nın 50. bağımsız devleti olarak 1980 yılında tarih sahnesine çıktı. Bugün 50 yaşın üstünde olanlar 1970’lerin sonundaki Zimbabwe Afrika Ulusal Birliği’nin (ZANU) mücadelesini anımsayacaktır.
ZANU’nun lideri Robert Mugabe bağımsız Zimbabwe’yi kurduktan sonra bir yol seçmek zorundaydı.
Devlet başkanlığına kurulup iktidarını güçlendirerek bundan sonrasının sefasını sürmek mi, yeni bir mücadeleye girişip Zimbabwe topraklarında gerçek bir devlet kurmak mı?
Mugabe bu iki yoldan birincisini seçti. Giderek zenginleşti. 1996’da 72 yaşındayken sekreteriyle evlendi. Bu evliliğin olacağını 8 ay önce yazan gazeteciyi tutuklattı. Yine de kimi ülkelerdeki gibi çok da acımasız davranmadı, düğünden bir hafta önce serbest bıraktı.
Mugabe hâlâ servetine servet katıyor; ülke, gelir düzeyi 500 doların altındaki devletler arasında.
Şu genelleme abartma olmaz:
Bir ülkeyi yöneten kişi zenginleşiyorsa halk fakirleşiyor demektir.
Bugün bütün Afrika kutusundaki yerel dillerin toplamı 2 bine yakın. Zimbabwe’de 60 kadar dil konuşuluyor. Şanolar ve Ndebeleler dillerini büyük ölçüde korumuş.
Bir dil devrimi yapıp bütün Zimbabwe’yi kucaklayabilecek çabaya girişmek Mugabe’ye zor gelmiş, olduğu gibi bırakmış. 11 milyonluk nüfusun sadece 150 bin kadarı beyaz. Ekonominin ise yaklaşık yüzde 80’i beyazların elinde. Bu çevrelerde İngilizce ağırlığı öne çıkmış. Mugabe resmi dil olarak da toplumuyla doğrudan bağı bulunmayan İngilizceyi seçmiş.
Yerel diller kendi içinde öteki dili reddediyor. Tüm Zimbabwe’de dağıtımı yapılabilen tek yayın organı var. O da İngilizce yayımlanan Zimbabwe Herald.
Şu soru akla gelebilir:
Ülke fakirse, Mugabe ne yapsın?
Değil. Zimbabwe tütün üretiminde dünya üçüncüsü. Zimbabwe’nin sözcük anlamı “taşlar ülkesi” demek, maden zenginliği var. Portekizli denizciler on yıllarca gemilerini, Zimbabwe’de yetişen pangapanga ağacından yaptılar. Bu ağaç için demirden sağlam diyorlar.
Dünyaca ünlü Viktorya Şelaleri bu ülkenin sınır topraklarından geçen Zambezi Irmağı üzerinde… Ama halk susuzluktan kırılıyor.
***
Ulus olma bilinci, devlet kurma bilinci rasgele söylenmiş sözler değil.
80 kadar ülkeyi, gezme-görme-yazma merakının yanı sıra Atatürk’ün devrimlerini olabildiğince özümsemeye çalışmış bir yurttaş kimliğimle dolaştım.
Her gezide Atatürk, gözümde biraz daha büyüdü.
Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’yla yetinmeyip büyük ve zorlu bir kuruluş savaşına girişmesi, onu pek çok ulusal kahramandan ayıran önemli bir özellik.
Atatürk’ün değerini anlayan toplumlar diye bir ölçüm yapılsa, Türkiye’yi geçen yerler olabilir.
Bir yurttaş olarak paylaşmam gerekirse, içimdeki Atatürk sevgisi, Silivri sürgününde de yeni sürgünler veriyor.

0 yorum:

Yorum Gönder