26 Ocak 2011 Çarşamba

‘’TEZGÂH’’- İnsanlığın kurtuluş reçetesi ‘’altı ok’’tur!


Tüm dünyada insanlığa karşı büyük bir komplo tezgâhlanıyor ve bu ‘’Tezgâh’’; işbirlikçiler vasıtasıyla ‘’insan hakları’’, ‘’halkların kardeşliği’’ ve ‘’çiçek-böcek’’ konularını içeren yazı ve söylevlerle süslenerek; çoğunluğu cahil olan halkları değil bilinçli denen kesimi hedef alıyor. Bizim toplumumuzda olduğu gibi, Fransa’da olsun, Almanya’da olsun ve daha pek çok ülkede, sıradan halkın dışında; işi-gücü olan, iki kitap okumuş, arkadaşları arasında dinlenen kişilerdir asıl hedef! Çünkü bu kişilerin sistemle barışık yanları diğerlerine göre daha fazladır ve bu kişiler ‘’sosyal sorumluluk projeleri’’ aldatmacalarına çok daha kolay yem olmaktadırlar. Bunun gerçek nedeni ise; yarı cahilliğin, zır cahillikten daha tehlikeli olmasıdır!
Bu kişileri tehlikeli kılan ise; bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olduklarına inanmalarıdır. Tehlikelerinin asıl sebebi; kendi halklarına olan bakış açılarıdır. Eski bir söz vardır; ‘’çıktığı yeri beğenmemek’’ diye; işte bu söz sanki bunlar için söylenmiştir. Kendi komşusundan, kendi halkından utanır, yeri gelir anasını bile beğenmez; ama iş konuşmaya geldi mi mangalda kül bırakmaz! Ona göre, batı medeniyeti pek çok şeyi halletmiştir; ’’kırmızıda geçen göremezmişsin!’’. Peki kırmızıda geçmeyenler Irak’a bomba yağdırırken nerelerdesin! O ayrı!.. Şimdi bu örnekten yola çıkarak benim kırmızıda geçmeyi savunduğumu söyleyenler bile çıkabilir; zira bu zevat Türk olsun, Alman olsun fark etmez, hiçbiri okuduklarını anlama kabiliyetinde değildir. Bunlar için varsa yoksa medyadan enjekte edilen devşirilmiş fikirlerdir. O kadar düşünce yoksunu bırakılmışlardır ki; kendilerine edilen küfürleri bile nezaketle, ‘’ben de aslında oyum ama hiç üzerime alınmadım’’ gibisinden akla zarar savunmalarla geçiştirirler ve adamım diye de caddelerde, sokaklarda dolaşırlar! Dedim ya tezgâh büyük, tek tip bilinçli(!) insan yetiştirmek ve cahil halkın arasına bunları serpiştirip halkta kafa karışıklığı yaratmaktır asıl olan. Bu ‘’Tezgâh’’ın sahipleri insanlığın en büyük düşmanıdır ve arkalarında yatan düşünce; ‘’kutsal topraklar’’ mitidir! Bu oyun Fransa’da da, Türkiye’de de ve pek çok ülkede de aynen bu şekilde uygulanmaktadır. Haçlı seferlerini yapanlar da bu kafadır, Irak’ı bombalayanlar da… İş; Orta-Doğu kökenli dinlerin Yahudilerle olan bağlantıları açığa çıkartılmadan çözülemez ve ‘’Tezgâh’’ bunun açığa çıkmasına izin vermemektedir. ‘’Büyük İsrail Projesi’’ denilen ucube; Hz. Musa’dan da önce, Hz. İbrahim’e kadar dayanan eski süreçte kotarılmış bir düşüncenin yansımasından başka bir şey değildir. Yani bu oyunda coğrafi olarak ilk hedefte olan ülke biz görünsek de; asıl hedef insanlığın kendisidir. Çünkü bu tezgâhın düzenleyicileri, insanlık düşmanı şeytanlardır! Kendi yarattıkları ‘’iyi’’ ve ‘’kötü’’ kavramlarıyla doğal sürece müdahale ederek; hem tanrıyı oynamaktadırlar, hem de ona itaat için şeytanı kullanmaktadırlar. Yani yazan ve oynayandırlar!
Kişilerin dindar olması veya olmaması değildir konu; konu, ‘’din’’ adı altında korku imparatorluğunu tüm dünyada egemen kılmaktır. Ve alt yapısı dogmatik hurafelerle dolu olan bu ‘’Tezgah’’ın sahipleri yeri geldiğinde ateistleri bile işin içine dâhil ederek akıllara zarar bir komplo peşindedirler. Bu komplonun figüranları halkların içinden gelişi güzel seçildiği gibi, ABD Başkanı düzeyindekiler ve yardakçıları çok önceleri tespit edilerek farklı şekillerde o konumlara getirilmektedir. Dediğimiz gibi; plan, binlerce yıl öncesinden ‘’zincir bilgi’’ şeklinde nesilden nesile aktarılarak bugünlere ulaşmıştır. Orta-Doğu’dan başka bir yerde de Yahudi olmadığından ne tesadüftür ki bütün kutsal(!) dinler hep aynı coğrafyada, hep aynı zincirle gelmiştir…
Gelelim oyunun bizi ilgilendiren yönüne! Şimdi hal ve gidişat o kadar karışık ve o denli iç içe girmiş durumdadır ki; kişi, şu anki yazılı ve görsel medyayı takip ederek sağlıklı bilgiye ulaşamaz. Sadece bildiğini sanır, bildiği de duyduğu kadardır ve duydukları da aslında duyulması istenilen ve sağlıklı bir kafa yapısını bile işlevsiz hale getiren devşirilmiş, gücün hegomanyasına hizmet eden fikirlerdir. Bu yapay bilgilerle entelektüel birikim sahibi olduğunu düşünen birey, ‘’sosyal sorumluluk projeleri’’ adı altında nereye ve kime hizmet ettiğini bilmeden büyük planın oyuncağı olur. Bunları bir tek Türkiye için değil, tüm dünya ülkeleri için aynı şekilde işler kılan düşüncenin milliyeti veya vatanı yoktur! Bugün Türk halkının içine düşürüldüğü içler acısı durum, aynı şekilde ABD halkı için de geçerlidir. Yani tüm dünya halkları bu oyunda birer piyondur ve biz kendi ülkemiz için istediğimiz Kemalist devrimi diğer halklar için de istiyoruz! İnsanlığın kurtuluş reçetesi ‘’altı ok’’tur! İşte ‘’halkların kardeşliği’’ ancak böyle tescillenir; yoksa büyük ‘’Tezgâh’’ın kurşun askerleri olmakla insanlığın korku dolu geleceğine hizmet etmek aynı şeydir…
‘’Sosyal sorumluluk projeleri’’ ya da ‘’insan hakları’’ ya da ‘’halkların kardeşliği’’ söylemlerinin cümle içersinde kullanılması, insani duygu taşıyan herkesi etkileyebilir. İşte bu bilincin farkında olan ‘’Tezgâh’’ sahipleri; gazetecilerle, profesörlerle, yazarlarla, düşünürlerle ve din adamlarıyla(!) toplumlara sahte bir cennet vaat etmekte ve vaatlerinin gerçekleşmesi için de hizmet talep etmektedirler! Talep, direkt olarak halkı teşkil eden çoğunluktan değil, az önce yukarıda bahsettiğimiz yarı cahil kitleden edilir. İşte cahilden daha tehlikeli olan bu kitle her konudaki yarım yamalak bilgisiyle hem kendi halkını küçümser, hem de halkın sağlıklı bilgi almasını engeller.
Buna küçük bir örnek vermek gerekirse; her zaman değindiğimiz ve aslında çok önemli olan ‘laiklik’’ ilkesinin kullanımından bahsedebiliriz. Koskoca Kemalizm sadece ve sadece ‘’laiklik’’ eksenine sıkıştırılarak topluma lanse edilirken, diğer yandan ‘’milliyetçilik’’ veya ‘’halkçılık’’ ilkeleri hiç de önemli değilmişçesine bir durum yaratılmakta ve bu yaratıyı; kendisini Atatürkçü(!) diyebilen kitle yapmaktadır! Ve aynı kitle biz bunları deşifre ettikçe, dönüp bize de sataşmakta ve bizi Atatürkçü olmamakla suçlamaktadır! İşte yarı cahil dediğimiz kitle budur! Ve davaya en büyük ihaneti yapanlar da bunlardır… Laiklik ilkesi elbette altı ok’un vazgeçilmez ve en önemli ilkelerinden biridir; ancak hiçbir ilke ‘’tam bağımsızlık’’ın önünde değildir! Ve dolayısıyla hâkim medyaca kullanılabilir olması açısından diğer ilkeler göz ardı edilerek, sadece ve sadece laikliğe indirgenen bir Atatürkçülük, batı dünyasının da işine gelmektedir; zira, ‘’ılımlı İslam’’ uygulamasına geçişte, radikal dincilerin de bu yolla ekarte edileceği hesaplanmaktadır! Batı için ‘’ılımlı İslam’’ modeli, ‘’kutsal topraklar’’ miti için daha uygun bulunmaktadır ve bu düşüncenin arkasında yatan da Yahudi mistisizmidir ve inanın Hıristiyanların da bundan haberi yoktur! Onlar haçlı seferlerini yaparken; aslında bu Yahudi mistisizmine hizmet ettiklerinin farkında değildiler, tıpkı bugün olduğu gibi!..
Kemalizm; işine gelen yanını al, diğerlerini boş ver şeklinde algılanabilecek bir sistem değildir! İşte bu yüzden kendisini Atatürkçü ya da Kemalist olarak tanımlayan bir kimse, medyanın pompalamalarına değil; düşüncenin bütününe hâkim olmalı ve her ortamda düşünceyi savunabilmelidir. Kemalizm; ortak bir paydada buluşalım tarzında bir sistem değildir; çünkü paydaları zaten koymuştur! Kemalist olan bir kişi; dindar olabilir, ateist olabilir, sağcı ya da solcu olarak kendisini tanımlayabilir, homoseksüel olabilir, hayat kadını olabilir kısaca her kimlikten ve her etnik kökenden olabilir; ancak ve ancak sistemi yanlış yorumlayamaz! Sistem altı ok’un okunuşu, yazıldığı gibidir! Değiştirilemez, zamana uyduruyoruz safsatalarıyla kirletilemez! İşte bu yüzden ‘’laiklik’’ altı ok’un vazgeçilmezlerinden biri olduğu gibi, diğer ilkeler de vazgeçilmez ve daha az değerli değildir… Kısaca, Kemalizm bir bütündür; bütünün parçaları birbirine sımsıkı bağlıdır. Birini çıkardınız mı sistem çöker!..
Bu bahsettiğimiz yarı cahil kitle, sahte dünya düzeninin kendisine dayattığı kitaplardan beslendiği için; olaylara bakışı ve olayları yorumlayışı da ‘’Tezgâh’’ sahiplerinin istediği tarzdadır. Devlet mekanizmasının her şekilde kendi halkını koruma içgüdüsü ve uluslaşması, küresel tröstlerin işine gelmemekte; bu yüzden tek bir dünya devleti planlaması yapılmaktadır. Bu plan dâhilinde tröst sermayenin arka planında yatan Yahudi sermayesi, insanlığı ortak bir payda da buluşturmak için Museviliğin dışında kalan tüm dinleri de kapsayacak bir biçimde ‘’dinler arası diyalog’’ kandırmacasıyla diğer tüm milletleri ve dinleri kendi mensubu olanlarca içerden vurmaktadır. İşte ‘’böl-parçala-yönet’’ bu planın kod adıdır! Ne kadar küçük parçalara ayrılırsa gücün hegomanyasına girmesi o kadar kolaylaşır. Her dinin ve her milletin kendi içinde var olan ayrılıkları; mezhepsel olsun, etnik olsun kaşınmakta ve insanların beynine aslında devrimcilere ait olan cümleler fısıldanmaktadır! ‘’Halkların kardeşliği’’, ‘’özgürlük’’ ve vesaire… Burada yine yarı cahil kesim devreye girmekte, her fırsatta kendi halkını aşağılamanın yanında, batının sahte değerleri ‘’çağdaşlık’’ adı altında pompalanmaktadır.
‘’Tezgah’’, STK’lar dahil, sendikaları, partileri ve aklınıza gelebilecek her şeyi ele geçirmiş durumdadır! İnsanlığın düşmanları medyaca parlatılıp rol model olarak servis edilirken, gerçek; sistemin lanse ettiği şekilde resmedilmekte ve o resimde ne gördüğünüze sistem karar vermektedir. Şu an yeryüzünde adı aklınıza gelen bütün terör örgütlerinin arkasında yine bu sistem vardır ve ben bu sisteme ‘’Tezgâh’’ diyorum! ‘’Tezgâh’’ı ileride daha da açacağım!..

Cem Yağcıoğlu

0 yorum:

Yorum Gönder