6 Ocak 2011 Perşembe

Yüzü Değil Avuç İçi Kızaran Ülke


Ülke adı vermesem, şöyle bir tablo çizsem:

Ülkenin başbakanı kocaman bir salondaki herkesi ağır bir dille fırçalıyor, salon fırçayı yedikçe alkışlıyor.Başbakan alkış seslerinin arasında devam ediyor:

“Ben alkış meraklısı da değilim... Bunu da bilmiş olun... Her şeyi de bizden beklemeyin.”

Bir ülke iyi yönetilmiyorsa...

Bu, temel sorunların çözülmemiş olması bir yana, giderek katlanmasıyla açıkça görülüyorsa...

Böyle bir tabloda ülkeyi yönetenlerin yüzü kızaracağına, onları alkışlayanların avuç içleri kızarıyorsa, orada demokrasi yoktur.

En temel sorun olan iç barışta hükümet başarısızlığa uğramışsa... Her mevsim “açılım” demiş, olmamışsa... Medya faturayı muhalefete kesmişse... “Muhalefet gerekli desteği verseydi açılım sonuç verirdi” diyebiliyorsa...

İktidara sınırsız kredi açıyorsa...

O ülkede demokrasiden söz edilemez.

***

Uluslararası araştırma kuruluşu The Economist Intelligence Unit (EIU) 2010 yılı demokrasi endeksini yayımladı. Araştırma sonuçları medyada belli ölçülerde yer aldı ama yine de araştırmada altını çizdiğim kimi unsurları paylaşmadan geçemeyeceğim.

Dünya ülkeleri dört gruba ayrılmış:

Tam demokrasiler, kusurlu demokrasiler, melez rejimler, otoriter rejimler.

Kimi yayın organları haberi şöyle duyurdu:

“Demokrasimize melez dediler.”

Oysa gerçek öyle değil. Yukarıdaki sıralamada olduğu gibi, Türkiye’yi “demokrasi” tanımının içine katmıyor, “melez rejim” diyor. Bir adım sonrası otoriter rejim. Türkiye’de anlaşılacak bir dille söylemek gerekirse, melez yerine şu oturuyor:

Ara rejim.

Türkiye’nin aynı yapı içine konduğu ülkelerden bazıları şunlar:

Irak, Burundi, Tanzanya, Uganda, Kamboçya, Gürcistan, Rusya, Senegal, Kenya, Mozambik, Lübnan, Filistin, Malavi, Honduras, Butan.

Melez rejimin tanımı şu:

- Kurallar sık ihlal edilir.

- Seçimlerin özgür ve adil olması engellenir.

- İktidarın muhalefet üzerindeki baskısı belirgindir.

- Yolsuzluk yaygınlaşma gösterir.

- Hukuk devleti kavramı zedelenmiştir.

- Gazeteciler üzerinde baskı vardır.

- Yargı bağımsızlığı yoktur.

Türkiye’de sadece aralık ayı içinde yaşananları düşünüp bu listeyle karşılaştırın...

Otoriter rejim neymiş, onun tanımını da aktaralım:

- Siyasal çoğulculuk budanmıştır.

- Bazen doğrudan diktatörlükle yönetilir.

- Demokrasinin kurumları var olabilir, ancak çalıştırılmaz.

- Seçimler özgür ve adil değildir.

- Temel hak ve özgürlükler gözardı edilir.

- Medya yönetime yakın birimlerin kontrolü altındadır.

- Koyu bir sansür ve eleştiriye tahammülsüzlük yaygındır.

- Yargı bağımsız değildir.

Türkiye’de ne yazık ki bu şıkların tümüne verilebilecek karşılık var.

***

Her şeyi ama her şeyi bir kenara koyalım, sadece denetlenebilirlik unsuruna bakalım.

Demokrasinin en temel kurumu denetleme mekanizmasıdır.

Türkiye’de bu var mı?

Var...

Nasıl var?

Çok güçlü bir şekilde var.

Ne demek bu?

Şu demek:

Demokrasilerde iktidarın denetlenebilir olması gerekir; Türkiye’de ise iktidar tüm toplumu ve kurumları denetliyor.

Üstelik çok güçlü bir şekilde ve yaptırımlarıyla birlikte! Yani tam tersini uyguluyoruz.

“İleri demokrasi” de öyle:

İleri... Demokrasinin üzerine doğru!

0 yorum:

Yorum Gönder