Anadolu’da “Dere geçilirken at değiştirilmez” derler. Ama belli ki Ortadoğu’da ABD’nin yıllardır güttüğü atlar o kadar yoruldu ki, iç dinamiklerin de zorlamasıyla at değiştirmek kaçınılmaz oldu. Mısır, Tunus ve Yemen’de iç ve dış dinamiklerin iç içe geçtiği kitlesel gösteriler gündemdeki yerini korurken, diğer bölge ülkelerinde de liderler, aynı akıbeti yaşamamak için, kendilerince önlemler almaya başladılar. Ancak her şartta, Arap rejimleri arasında değil ama Arap halkları nezdinde hızla itibar kazanan İran’a karşı, Türkiye’yi “ılımlı İslam” modeline örnek olarak pazarlayan bir BOP parmağının olduğunu söylemek mümkün. Belli ki ABD, ülkemizdeki kimi yandaş kalemlerin “Orada teokratik demokrasi var” gibi ne anlama geldiği belli olmayan sözlerle yücelttikleri İran’ın öne çıkmasındansa, Türkiye modelinin benimsenmesini istiyor. Bu nedenle de, kimi eski adamlarını feda etme, Mısır örneğinde olduğu gibi İsrail’i kızdırma pahasına, henüz tam bir doğrultu tutarlılığına kavuşmayan ve çok da türdeş olmayan iç dinamiklerle ters düşmemeye özen gösteriyor.
Büyük Ortadoğu Projesi’nde yeni bir aşama mı söz konusu? Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan, Yugoslavya örneklerinden bildiğimiz Soros bu işlerin neresinde? İç dinamikler ne kadar örgütlü? Doğru bir program, kadro ve önderliğe sahipler mi? İslamcı hareketler, Mısır örneğinde olduğu gibi oyların üçte birini alan Müslüman Kardeşler gibi örgütler süreçten radikalleşerek mi yoksa uzlaşarak mı çıkacaklar? Süreç onları ılımlı İslam’a mı, radikal İslam’a mı, yoksa laik- aydınlanmacı- toplumcu seçeneklere mi yöneltecek? Tüm bu soruların yanıtlarını önümüzdeki günlerde de tartışacağız. Bugün sıkışan kapitalizmin, tökezleyen küreselleşmenin durumuna bakmakla yetinelim.
Görünen o ki ABD, dünya üzerindeki 700’ü aşkın askeri üssüyle bile egemenliğini pekiştirmekte zorlanıyor. Sözde düşmanlar yaratıp, müdahalelerine, işgallerine psikolojik altyapı hazırlamaya çalışsa da, artık yükselen değil, zayıflayan bir güç. Dünya ölçeğinde iktisadi ve siyasi kuvvet Doğu’ya kayıyor. Bir yandan kendisine bağımlı rejimler kurmaya çalışırken bir yandan da kendisine yıllardır bağımlı olan liderlerin yorulduğunu görüyor. Onları değiştirmek, yerlerine yeni atlar, yeni suratlar getirmek zorunda kalıyor. Ülkemizde de yakından tanınan ünlü tarihçi Prof. Dr. Bernard Lewis’in kuramcıları arasında olduğu, 2000’li yıllarda Dick Cheney’in dilinden düşmeyen, ABD Başkanı Bush tarafından sahiplenilen, Zbigniew Brzezinski gibi ABD’nin önemli isimlerinin katkısıyla olgunlaşan projede yeni bir safhaya giriliyor.
Petrol Bu İşin Neresinde?
BOP’u kabaca anımsayalım. Kapsama alanına 35 ülke giriyor. Bunlardan 22 tanesi Arap ülkesi. Beş ülke Ortadoğu ülkesi ama Arap değil. Beş ülke Orta Asya, üçü de Trans Kafkasya ülkesi. Ortadoğu üç semavi dinin doğduğu toprak, üç kıtanın birleştiği stratejik bölge ve petrol yatağı. 600 milyonu aşkın nüfusun ezici çoğunluğu Müslüman. Bölgenin Balkanlaştırılması emperyalizm açısından şart olduğundan kukla Kürt devletinin, bir tür “Müslüman İsrail” olarak kurdurulması kesinleşti. Nüfusu 7.5 milyonu geçen İsrail’in güvenliği de ABD için çok önemli. Dünyadaki 13 milyon Yahudi’nin yaklaşık 6 milyonu İsrail’de yaşıyor. Tüm bunların yanında, yılda ortalama yüzde 10 büyüyen Çin’in yükselişinin ve Rusya’nın yeniden güçlenişinin önlenmesi de amaçlanıyor. Çin’in büyük doğal kaynak kullanması, ABD ile rekabet etmesi ve kapitalizm dışı bir modelle büyümesi de Washington’u endişelendiriyor.
ABD, kitle imha silahlarını, uyuşturucu trafiğini, etnik çatışmaları, terörü, insan hakları ihlallerini, demokrasinin olmayışını bahane ederek Afganistan ve Irak’ı işgal etmişti. Ama “başıbozuk devlet” ilan ettiği İran’a diş geçiremedi. Dahası Irak’ın işgali sonrasında en kazançlı çıkan bölge ülkesi İran oldu. ABD karşıtlığı da dünya genelinde ve bölge özelinde tavan yaptı. Şii-Sünni çatışmasının da, Arap-Kürt çatışmasının da Irak’ı böleceğini bilen ABD, ülkede federasyon istediğini söylese de, ülkeyi fiilen üçe böldü. Federal bir Irak’ın bütünlüğünü koruyamayacağını da biliyordu zaten.
Beyaz Saray Irak’ın kuzeyinde Kürtleri destekliyor. Ortadaki Sünni Araplarla ters düştü. Güneydeki Şiilerin İran’la yakınlaşmasından endişeli ama onlarla uzlaşmadan bölgede başarılı olamayacağını da görüyor. Dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip ülkelerinden biri olan İran’ın ürettiği gazın Avrupa ve Uzakdoğu’ya ulaştırılmaması için Türkiye dahil aracı ülkelere baskı yapıyor. Çin ise İran gazının en büyük müşterisi. Ama Çin’e giden güzergâh, ABD baskısı nedeniyle sıkıntılı. Afganistan ABD işgali altında. Buna karşılık İran ise Pakistan ve Hindistan’la temaslarını sıklaştırıyor.
Ortadoğu: Küresel Rekabet Alanı
ABD, Türkiye’nin laik, aydınlanmacı, Cumhuriyetçi bir model olarak öne çıkmasını, örnek alınmasını istemiyor. İslam alemini elini altında tutmak istiyor. “Radikal İslam’ı” da “ılımlı İslam”ı” da kendisi üretip, yönlendiriyor. Almanya ile Rusya’nın yakınlaşmasından, Şanghay İşbirliği Örgütü’nden rahatsız oluyor. Türkiye’nin Avrasya’ya yönelmesinden, Rusya, Çin, Hindistan, İran ile yakınlaşmasından çekiniyor. Latin Amerika’da dizginleri elinden kaçırdıktan sonra, Ortadoğu’daki bir tökezlemenin telafisi olmayacağını biliyor.
ABD, dünyanın kalbi olan Avrasya’da egemen olmak için, Ortadoğu’da güçlü olmak zorunda. Petrol ve doğalgazın zengini bu coğrafyayı yönetmek zorunda hissediyor kendini. Zira dünyadaki petrol ve doğalgazın dörtte birini tek başına tüketiyor ve 2020’de tüketiminin yüzde 65’ini ithal edecek. ABD, Batı Bloku üzerindeki etkinliğini sürdürmek, AB ve Japonya’nın kendi denetiminden çıkmasını önlemek için de Ortadoğu’da etkili olmaya çalışıyor. ABD dahil Batı kapitalizminin bunalımda olması ve ABD’nin 1.4 trilyon doları bulan bütçe açığı da bu ülkeyi zorluyor. Öte yandan dünyada en çok silah üreten ve kullanan ülke olan, GSMH’sı 14 trilyon doları geçen ABD, dünya egemenliği için Ortadoğu’ya yüklendikçe yükleniyor. Avrupa- Atlantik sisteminin vurucu gücü olan 28 üyeli NATO’nun, ilk alan dışı operasyonunu Balkanlara, ikincisini de Afganistan’a yapması, ABD’nin elinde Ortadoğu’da yeni işgaller için kullanılmak üzere ne tür araçlar olduğunu ortaya koyuyor. Bize ise başımıza geçirilen çuvalın tarihini ve derinliğini anımsatıyor.
DR. BARIŞ DOSTER
0 yorum:
Yorum Gönder