7 Şubat 2011 Pazartesi

Engin İnsan -Işık Kansu

Engin İnsan

Engin Aydın’ın güler yüzü gözlerimde, sevimli kıkırdaması kulaklarımda.
Engin Ağabey, tıpkı Tahir’in Zühre’yi sevdiği gibi severdi Cumhuriyeti. O denli duru, o denli tutkulu, o denli yunmuş.
İçtendi… Dostluğu, düşüncesi, sevinci, sızısı.
Kestaneden tut tapınak ağacına, çalıdan tut göknara değin bol çeşitli bir koruluktu sanki çevresi. O çoğullukta yalın, tek, seçilirdi.
Giresun’daki anılara, DP’nin en azgın günlerinde neredeyse küçücük bir çocukken köylerde “altı ok” için çalıştığı zamana ayarlıydı; daha adil, daha eşitlikçi, daha halkçı bir ülkede yaşayabilme umudu.
İyiliği gökyüzünden yeryüzüne indirmişti çok evvelden. Elinizi uzatsanız yüreğini tutabilirdiniz… Verebilirdi, isteseniz canını….
Vermedi, aldılar canını…
Neden olanlar , gecelerinde üşüsünler, kendi karanlıklarında boğulsunlar…
Yargı çalışanının durumu araştırması
Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Ata Soyer, geçenlerde YARSAV ile bir alan araştırması yapıldığını duyurdu. Araştırmaya Ankara’da Yargıtay, Danıştay, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Adliyesi, Ankara Bölge İdare Mahkemesi ve idare mahkemelerinde; İzmir’de ise İzmir Adliyesi ve İzmir Bölge İdare Mahkemesi ve idare mahkemelerinde toplam 650 yargı çalışanı katılmış.
İşte o araştırmanın çarpıcı sonuçları:
- Yargı çalışanlarının yüzde 81.3’ü 8 saatten fazla çalıştığını ifade etmiştir. Yüzde 35.6’sı 8-10 saat, yüzde 33.8’i 10-12 saat, yüzde 11.7’si de 12 saatten fazla çalışmak zorunda kalmaktalar. Yargı çalışanlarının yüzde 9.7’si en az ayda bir hafta sonunu işte geçirirken, her hafta sonu çalışmak durumunda kalan yargı çalışanlarının oranı yüzde 63.3’tür.
- Her 10 yargı çalışanından 9’u, evine işini taşıdığını belirtmiştir. Bu durum, aynı zamanda yargı çalışanlarının yüzde 86.6’sının ailesine yeterli zaman ayıramadığını ifade etmesi ile birliktedir. Eve iş taşıma ve aileye yeterli süre ayıramamak, tüm kurumlardaki yargı çalışanları için geçerlidir.
- Bir günde bakılan dosya sayısı, bir yargı çalışanının iş yükünün en somut ifadesi olarak nitelendirilmektedir. Yargı çalışanlarının sadece yüzde 2.8’i bir haftada 10 ve daha az dosyaya bakmak durumundayken, yüzde 52.2’si haftada 40’tan fazla dosyaya bakmak zorunda kalmaktadır. Bu durum, tüm kurumlarda geçerli olmasına karşın, özellikle adliyelerde daha yoğun yaşanmaktadır.
- Yargı çalışanları, sadece kendi işlerini yapmamaktadır. Yani, iş yükleri, sadece asıl işlerinden ibaret değildir. Yargı çalışanlarının yüzde 76.9’u, kurumlarında kendi işleri dışında özel bilgi ve uzmanlık gerektirmeyen işler yapmak durumunda kaldıklarını ifade etmişlerdir.
- Bu kadar iş yükünün ve fazla çalışmanın olduğu çalışma ortamları ise, bu yükü taşıma konusunda yeterli konfora haiz görünmemektedir. Yargı çalışanlarının çok azı (yüzde 38.9), tek başına bir odada çalışabilirken, her 10 yargı çalışanından 6’dan fazlası başka meslektaşları ile odalarını paylaşarak mesleğini icra etmek durumunda kalmaktadır.
- Yargı çalışanlarının hemen hepsi, mesleklerinin risklerini çalışma hayatına atıldıktan sonra fark ettiklerini ifade etmişlerdir. İş yükü, fazla çalışma, çalışma ortamının yetersizliği gibi etmenlerin bir araya gelmesi, yargı çalışanlarının sağlığını bozucu etki yapmaktadır. Yargı çalışanlarının yüzde 69.4’ünde, en az bir işle/mesleğiyle ilgili sağlık sorunu olduğu saptanmıştır.
Dr. Ata Soyer, araştırmanın sonucuna şöyle bir yorum eklemiş:
“Sonuç yok, tartışma sürüyor. Sadece, yargı çalışanlarının çalışma koşullarına ilişkin bazı ana başlıkların altını çizmiş olduk. Sorunların çözümü, sorunları yaşayanların ortak ve örgütlü iradesine bağlı. Biz sadece, hariçten gazel okuduk.”
Faniden faniye
Bakın neler demiş:
“Bizler faniyiz, kalıcı değiliz. Her birimiz ölecek ve geride bıraktıklarımızdan dolayı sorgulanacağız. Müslümanlar olarak hepimizin gideceği yer, 2 metreküp çukurdur. Hepimiz gelip geçiciyiz. Onun için diyorum; halkın haykırışına son verecek insani taleplerine kulak verin, kulak verelim.”
Diyen kim? Bizim mübarek Başbakanımız.
Kime diyor? Mısır’daki Hüsnü Mübarek’e…
İyi de, Hüsnü Mübarek çıksa, “Bana akıl veriyorsun ama sen de 12 Haziran’daki seçimlerden sonra başkanlık sistemine geçip benim gibi olmaya hazırlanıyorsun” dese…
Ne diyecek?
Vergi yükü
Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu hesabını yapmış:
“Mazotun 1 litresinin rafineri kârı, bayi kârı, nakliye, Enerji Piyasası Denetleme Kurulu Payı toplamı 1.34 TL, ÖTV+KDV toplamı ise 1.7 TL. Anlayacağınız orantısız vergi, sadece mazotta uygulanıyor. Bunun daha ilacı var, gübresi var, suyu, elektriği, tohumu, yüksek kredi faizi, aleti, malzemesi var. Var oğlu var!”
Çiftçi-Sen, “Mazotta ÖTV Kaldırılsın” imza kampanyası açtı, devam ediyor.
Kaldırılır mı? Kaldırılmaz…
Vergi affı cennetine döndürülmüş Türkiye’de işin kolayını bulmuşlar. Bindiriyorlar vergiyi benzine, mazota, ota, bota; sonra dairelerin üzerine asıyorlar tabelayı:
“Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır.”
Siyaset ve de iş dünyası, inanan olduğunu söyleyenden geçilmiyor oysa…

0 yorum:

Yorum Gönder