17 Şubat 2011 Perşembe

‘Hezeyan’ Ha! Hadi Canım Sen de!- Cüneyt Arcayürek


Ana muhalefetin yargının iktidarın baskısı ve yönlendirmesi altında olduğunu kesin bir dille açıklamasını “hezeyan” diye niteledi Başbakan.
Oysa her gece TV’lerde parti meclis grubundaki veya meydanlardaki
konuşmalarını izleyenler, kimin hezeyan içinde olduğunu kestirmekte güçlük çekmiyor.
Kılıçdaroğlu, çoğu zaman RTE’ye gerçek yüzünü görmesi için aynaya bakmasını salık veriyor.
Hemen her gün aynaya bakıyor RTE, “Ayna ayna, söyle bana. Benden büyük var mı bu ülkede” diye soruyor ve herhalde aynadaki suretinin, -yat kalk, patrona yaranacak bir şeyler söyle diye düşünceler içindeki- çevresinin -Arap ağzıyla özetleyelim- “Ya Tayyip! Allah’ın sevgili kulu. Bu ülkede elbette senden büyük yok!” diyen yanıtlarıyla mutlu oluyor.
***
Nasıl mutlu olmasın ki?
“Ananı da al git” diye başlattığı terbiye sınırlarını zorlayan ifadeleri öylesine yaygınlaştı ki; bir virüs gibi yayılarak güvenilir devlet kurumu Anayasa Mahkemesi’ne de bulaştı.
Bu nedenle ruhen, bedenen, kafa itibarıyla AKP’ye bağlılığını her fırsatta kanıtlayan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın “Yüksek yargı bugüne dek ‘uyumaktan’ başka bir şey yapmadı” diye sokak ağzıyla konuşmasını yadırgamamak gerekiyor.
Hatta bu ağız yakışıyor da Kılıç’a!
Akıl vermek gibi olmasın ama yüksek yargının yerinde olsam Haşim Kılıç’ın terbiye sınırlarını zorlayan söylemlerini dün medyada okuduğumuz “kahve ve mahalle ağzı” gibi yanıtlarla karşılık vermezdim.
Anayasa hukukçularından kurulu olası bir komisyonda Haşim Kılıç’ın uluslararası ve ulusal anayasalar konusunda sorgulanmasını önerirdim.
Komisyon, yaşamının üçte ikisini Sayıştay’da geçiren Kılıç’ın, Anayasa Mahkemesi üye ve başkanlığına değil, hukuk birikimiyle düz bir (örneğin asliye hukuk mahkemesi) yargıçlığına ehil olduğu yargısına varırsa, bu sonuç -başkalarını bilmemem ama- şaşırtıcı olmaz diye düşünüyorum..
***
TSK’de görevli general ve amirallerin yüzde 10’u tutuklanıyor.
Odatv sahibi gazeteci-yazar Soner Yalçın, iktidarın gazabına uğrayan gazetecilerin son halkası. Gözaltına alınıyor.
Basında sıranın kime geldiği sorusu güncelleşti. Elden ele listeler dolaşıyor. Elbette Recebistan demokrasisinde RTE’nin zorba yönetiminden kaynaklanacak tutuklama dahil her türlü baskıya “elle gelen düğün bayram” diyecek gazeteciler var hâlâ bu ülkede.
Demokrasiye ileri sıfatı takarak göz boyuyor iktidar. Daha doğrusu göz boyadığı, zorbalığı toplumun veya toplumun bir kesiminin sindireceğini sanıyor.
ABD’nin yeni Büyükelçi Francis Joseph Ricciardone bile bu hokus pokus açıklamaları yutmadığını açıklayıverdi.
ABD Büyükelçisi’nin saptadığı gibi; “Bir taraftan özgür basından söz ediliyor, diğer taraftan gazeteciler gözaltına alınıyor.”
***
Bay Büyükelçi; ülkemize yeni geldiniz.
Kafası İslamla yıkanmış stratejik ortağınızdan daha neler, ne ayak oyunları, demokrasi anlayışınıza aykırı daha neler izleyeceksiniz, neler!
Bu iktidar, olmazsa olmaz dediğiniz özgür ve bağımsız yargıyı var imiş gibi gösteriyor, ama var olmadığı örneklerle kanıtlanıyor.
ABD’de başkanların bir TV’de beğenmediği yayınları uyduruk gerekçelerle “durdurma yetkisi” var mıdır, olabilir mi Bay Büyükelçi? Bizde RTE’ye yasayla bu imtiyaz tanındı.
Yargıtay’da üye sayısını arttırarak, davaların süratle sonuçlandırılmasını amaçladıklarını söylüyorlar.
Hukukçular kulisinde rivayet başka. Üye sayısı öyle arttırılacak ki, yargıyı siyasallaştıran hükümet girişimlerine Yargıtay adına karşı çıkmayan bir başkan seçilebilsin!
***
Hukuk konusunda “çok duyarlı” olduklarını söylerler.
Baştan aşağı palavra.
“Bırakın yargı işini yapsın” diyor RTE; oysa, bırakın yargı işini nasıl yapacak ben söyleyeyim, demek istiyor.
Özgür ve bağımsız yargı mı? Tek bir örnek bile bu palavrayı yalanlıyor:
Hakkında soruşturma yapıldığını söyledikleri bir yargıcı aylardır yerinde tutuyorlar.
Yerine Balyoz zanlıları hakkında tutuklanma kararı veren aynı mahkemeye iki gün önce başka yargıcı atıyorlar. Kim yer bu ham armudu?
Önümüzde duran gerçekleri açıklamak hezeyan ha? Hadi canım sen de!

0 yorum:

Yorum Gönder