20 Şubat 2011 Pazar

Olmadı Vural Savaş Bey! -RızaZelyut

 Olmadı Vural Savaş Bey!

V
ural Savaş, değer verdiğim bir hukukçu idi. Gözcü Gazetesi’nde güzel yazılar yazıyordu. Yaşanan olumsuz gelişmelerden etkilenmiş ve yazı yazmayı bırakmış. Son yazısı gerçekten de insanın içini acıtıyor. Şöyle yazmış; acaba haklı mı?

‘Son yirmi yılda önemli mevkilere gelen tüm siyasiler, başta Hilmi Özkök olmak üzere Genelkurmay Başkanlarımız; Anayasa Mahkememizden kürsü hakim ve savcılarımıza kadar tüm hukukçularımız bilinçsizlikleri ve dik duruş sergileyememeleri yüzünden Cumhuriyetimiz korunamaz hale gelmiştir.

Bu yüzden pervasızca son vuruşlar yapılıyor. Kanser, tüm organlarımıza yayılmış… Artık ameliyat ve kemoterapiyle bile Türkiye Cumhuriyeti’nin eski sağlıklı günlerine dönmesine olanak yok artık. (…)Olan bitenler karşısında ruh sağlığımın giderek tehlikeye girdiğini görüyorum.
Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in bu durum karşısında derhal istifa etmesi gerekirdi… İstifayı bile beceremeyen insanlar; Türk Ordusunun onurunu, Atatürk’ün hepimize emanet ettiği Cumhuriyetimizi ve ülke bütünlüğümüzü koruyamazlar.
(…)yazarak hiçbir şeyin düzelmediğini ve düzelmeyeceğini anladım. Ben de şu satırları bitirdiğim an kalemimi kıracağım ve Sözcü’deki yazılarıma devam etmeyeceğim.’
Sayın Vural Savaş tepkisinde haklı, teslim olmakta haksızdır.
Gün tam bu gündür ve demokratik alanları kullanarak cumhuriyet değerlerini savunma günüdür.
Unutmayın ki ‘Bitmez sanılan her gecenin bir sabahı vardır.’

Trafik polisleri bunu öğrenin
Başta trafik müdürleri olmak üzere bu işle uğraşan polislerimize hatırlatıyorum:
Görevinizle ilgili en temel yönetmeliği bile bilmiyorsunuz.
Veya benim karşılaştığım trafik polisleri bilmiyor…
İçişleri Bakanlığı tarafından Resmi Gazete’de yayımlatılarak on yıl önce devreye sokulmuş olan ‘Basın Trafik Kartı’ yönetmeliği vardır.
Bu yönetmeliğe göre; basın kartı sahibi olan ve aracında ‘Basın Trafik Kartı’ bulunan gazetecilere; trafik zabıtası yardımcı olmak zorundadır.
Basın trafik kartı sahibi olup işine gidenlere; trafik polisi geçiş kolaylığı yaratır. Yine bu kartı taşıyanlara trafik zabıtası park etme kolaylığı sağlar.
Başka birçok kolaylık daha var da onlara girmeyelim.
İnanmıyorsanız 23 Mart 2001 tarihli 24351 sayılı Resmi Gazete’ye bakabilirsiniz.
Lakin; son yıllarda trafik polisleri; gazetecilerin işlerini kolaylaştırmak için değil de zorlaştırmak için çalışıyorlar gibi…
Uygun bir yere park edip, cama basın trafik kartı ve basın kartınızı bırakıyorsunuz.
Döndüğünüzde görüyorsunuz ki, diğer otomobiller duruyor; sizinkini çekmişler.
Dalga geçer gibi…
Uygunsuz park cezası 65 lira…
Çekme ücreti ise 70 TL
İstanbul’da şimdi bu işten çok iyi para kazanan ekipler var…
Kaldırımları işgal eden ve oralarda araba tamir eden gezgin kaportacılara dokunmayan zabıta; basın kartlı araçları arayıp buluyor; çekiyor.
Bunu İstanbul Bahçelievler Emniyet Müdürü de iyi biliyor.
Hacı Bey; arzu ederseniz size ve trafik zabıtanıza Resmi Gazete’yi de yollayalım.
Tabii sizi bu bakanlık yönetmelikleri bağlıyor ise…
Merdiven ile at
AKP’liler; Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyen merdivene tersten bindirilmesini dillerine doladılar. Başbakan’a bunu hatırlattılar. ‘Konuş, konuş!’ diye kışkırtmaya kalkıştılar.
Siyasi liderlerin en büyük talihsizliği, çevresindeki bu yağcı-yalaka takımıdır.
Kılıçdaroğlu’nu ters merdivene itekleyen de CHP’deki bu hayhaycı, vayvaycı takımıdır…
Hiçbir niteliği olmayan bazı isimler; genel merkezleri bir biçimde işgal eder; liderlerin gözüne çarparak öne çıkmak için her türlü maskaralığı yaparlar…
Aynı şamatacı ve işe yaramaz ekip Başbakan Erdoğan’ı da o ata bindirmişlerdi.
‘Genel Başkanım; sen en büyük akıncısın; bu atı Allah senin binmen için yaratmıştır!’ anlamında laflar ederek.
At da Erdoğan’a değil de bu yağcılara kızıp binicisini üstünden atmıştı.
Yani suç ne merdivenin ne atın; yalakalıktan siyasi mevki çıkarmaya kalkışan o ekiplerin…
TRT Şeş’teki türküler
TRT Şeş’te, Kürtçe türkü yarışması düzenlenmiş.
İyi de olmuş…
Bakıyorum da türkülere Kürtçe söz uydurarak söyleyenler de var.
Bu da iyi…
Çünkü; Anadolu’daki müzik, herkesin ortak malıdır…
İsteyen, istediği gibi kullansın.
Neşet Ertaş; kendi türkülerini bile kamunun malıdır diye serbest bırakmadı mı?
Tek eleştirim şudur:
İyi niyetle yapılan bu işin Kürdistan propagandasına çevrilmemesi gerekir.
Bu anlamda türkü sözlerinin gözden geçirilmesinde yarar var.
Sanıyorum ki birileri bu yarışmayı bile millet içinde yeni bir millet; ülke içinde yeni bir ülke yaratmak için kullanmaya çalışıyor.
Onu önleyin; bırakın isteyen istediği türküyü, istediği dilde okusun…

Mevsimi bile değiştirdi daha ne yapsın?

Aralarında benim de bulunduğum muhalifler çok nankörüz.
AKP hükümeti daha ne yapsın?
Baktı ki doğalgaz fiyatları çok yükselmiş; garib gureba perişan olacak; halktan aldıkları yetki ile kış mevsimini bahar yaptılar.
Bakın İstanbul’daki havalara da görün…
Ve nankörlük etmeyin…
Doğu’da kış çok mu sert?
O da oradakilerin sorunu…
Günümüzün Nasrettin Hocası
Pek merak ettiniz değil mi kim olduğunu?
Aklınıza Levent Kırca geldi… Belki de Darbukator Baryam kardeşimizi Müjdat Gezen’i hatırladınız.
Zeki Alasya ile Metin Akpınar arasında da gidip geldiniz.
Hadi uzatmadan söyleyeyim: Son Nasrettin Hoca; Beşir Atalay’dır…
İçişleri Bakanımız sağ olsun; beni perşembe günü çok güldürdü.
Basına açıklama yaparken ne demişti hani: ‘Türkiye’de; en ileri demokratik ülkelerden bile daha ileri bir basın özgürlüğü vardır. Türkiye’deki basın özgürlüğü Amerika’dan daha ileridedir.’
Halbuki uluslararası ölçülere göre Türkiye; basın özgürlüğünde 178 ülke arasında 138. sırada. Yani en sonlarda yer alıyor.
Gerçek bu iken Beşir Atalay’ın gözümüzün içine baka baka, en özgür ülkeyiz demesi, beni bayağı güldürdü.
Sağ olasın sevgili iç bakanımız… Her halde basın özgürlüğü deyince, AKP’yi istediğin gibi, istediğin kadar övme özgürlüğü sanıyor.
Hakikaten de iktidar yağcılığında basınımız, ABD basınından bin kat, belki on bin kat bile ileridedir.
Onların Başbakan’ı var
Başbakan Erdoğan, soruyor:
Orhan Miroğlu ve Mehmet Metiner tehdit edildiğinde nerede idiniz?
Kimmiş bunları tehdit eden? Ergenekon mu?
PKK idiyse; PKK’yı böyle pervasız hale getiren gazeteciler midir?
Bırakın bu işleri… Kimse onlara dokunamaz; arkalarında kapı gibi hükümet var.
Bir de bize gelen tehditleri görse Başbakan’ımız…
Ama biz öyle; ‘Tehdit edilen önemli gazeteci’ havasıyla ortaya çıkmıyoruz.
Ne demişler, ısıracak it dişini göstermez…
Hiçbir gerçekçe; içeri tıkılan gazetecileri unutturamaz, unutturmamalı.
Hele bir Mehmet Metiner’e, Orhan Miroğlu’na fikirleri yüzünden bizlere açıldığı türden davalar açılsın; bakın bakalım onu da aslanlar gibi savunmuyor muyuz?
Peki onlar ne yapıyor?
KİM SÖYLEMİŞTİ:
‘Bu dünyada hiç kimse kendi bedeninden daha büyük bir yere sahip olamaz!’diye… Firdevsi mi?

RızaZelyut

0 yorum:

Yorum Gönder