7 Şubat 2011 Pazartesi

Roxalana için boğdurulan oğul - Rıza Zelyut

 Roxalana için boğdurulan oğul

Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatından kesitler sunan Muhteşem Yüzyıl dizisini cahil Osmanlıcılar yasaklatmaya çok çalıştılar. Güya atalarımıza o dizide hakaret ediliyormuş. Ne hakareti; tam aksine Sultan Süleyman orada güzelleştiriliyor… Siz; onun ne kadar gaddar bir insan olduğunu bilmiyorsanız; öz oğullarına, hatta torunlarına neler yaptığını bir de benden okuyun…
Muhteşem Süleyman diye parlatılan bu padişah, Roxalana adlı bir cariyeye tutulmuştu. Köle konumundaki cariyeyi azad edince Roxalana onunla yatağa girmedi; Süleyman’a nikah kıyma şartı getirdi. Böylece Sultan Süleyman onu Hurrem Sultan ismiyle nikahladı.

İlerleyen yıllarda; Roxalana Yeniçeri ordusunun yiğit Mustafa’yı tuttuğunu görüyor; Mustafa yaşadıkça kendi dört oğlundan birisinin padişahlık şansının olmadığını biliyordu. Bu kadın; Veziriazam Rüstem Paşa ile de işbirliği yaptı. Kanuni Sultan Süleyman’daki iktidar hırsını kışkırtan bu ikili Şehzade Mustafa’nın idam kararını babasına kabul ettirdiler. Padişah Süleyman, İran seferine çıkınca Amasya’da bulunan Şehzade Mustafa’yı da yanına çağırdı. Mustafa; hakkında kötü şeyler anlatıldığını biliyordu ama babası çağırdığına göre gidecekti ve durumunu da ona açıklayacaktı.
Gelin bundan sonrasını o dönemde İstanbul’da Avusturya elçisi olarak bulunan Ogier Ghiselin de Busbecg’in kaleminden okuyalım:
CELLATLARIN ELİNDE
‘Mustafa karargaha vardığı zaman, askerler büyük bir kaynaşma içindeydi. Onu babasının çadırına götürdüler. Çadırın önünde ne asker, ne muhafız, hiç kimse yoktu. Ancak içerde iri yarı, izbandut gibi dilsizler (cellatlar) bulunuyordu. Bunlar Mustafa’yı öldürmekle görevlendirilmişlerdi. Mustafa içeri girer girmez üzerine atılıp boynuna kemendi geçirmeye çalıştılar. Mustafa da güçlü kuvvetli bir gençti. Kendisini bu katillerin elinden kurtarmak için canla başla uğraştı, dilsizleri bir hayli uğraştırdı. Kurtulup çadırdan sağ çıkacak olursa askerlerin kendisini himaye edeceklerine güveniyordu.
Süleyman, bu sahnenin geçtiği yerden sadece bir perde ile ayrılmış olan bitişik bölmede bulunduğundan, emrin yerine getirilmesinde gecikildiğini görünce, perdeyi aralayıp dilsizlere tehditkar bir ifade ile baktı. Dilsizler bu bakışın manasını anladıklarından; son bir gayretle Mustafa’ya saldırdılar, yere yıkıldılar ve boynuna ipi geçirdiler. Boğarak öldürdükten sonra cesedini çadırın önüne çıkararak askerlere gösterdiler. Böylece, Yeniçerilerin tahta getirmek istedikleri şehzadenin artık hayatta olmadığını herkese ilan etmiş oldular.
Olayın duyulması üzerine bütün ordu mateme boğuldu. (…) Yeniçeriler o gün ağızlarına bir lokma koymadıkları gibi bazıları günlerce yemedi, içmedi.’

***
Şehzade’nin kahpece boğdurulması imparatorlukta büyük üzüntü yarattı. Dönemin ozanlarından Taşlıcalı Yahya, bu talihsiz şehzade için yazdığı ağıtta şöyle diyordu:
‘ Meded meded bu cihanın yıkıldı bir yanı/Ecel celal”leri (eşkıyası) aldı Mustafa Hanı’
Siz, işin bu kadarla bittiğini sanıyorsunuz?

TORUNLARINI BİLE BOĞDURTTU
Bundan sonrasını yine dönemin tanığı Busbecg’in kaleminden okuyalım:
Mustafa’nın ortadan kaldırılması Roxalana’yı (Dizideki Hurrem Sultan) tamamen tatmin etmemişti. Zira Mustafa’nın henüz akıl yaşına ermemiş bir oğlu vardı. Bu çocuk hayatta oldukça kendisinin ve evlatlarının emniyet ve selametini tam manasıyle temin edilmiş addetmiyordu. Bunun da çaresini çok geçmeden buldu. Süleyman’a, torunu ve Mustafa’nın oğlu olan bu çocuğun Bursa’ya gelişinde, Bursa halkının kalabalık heyetler halinde onun ziyaretine gittiklerini, ona saadetler dileyerek babasından daha uzun ömürlü olması için dualar ettiklerini söyledi. Roxolana’ya göre bu ziyaret ve temenniler, onu tahta çıkarmak ve babasının öcünü almak niyeti ve arzusuna işaretti. Böyle olursa din de korunaksız kalacaktı.
Süleyman, bu tahriklerle, torununun katline razı oldu ve İbrahim Paşa’yı, bu hükmün yerine getirilmesi için Bursa’ya gönderdi.’
İbrahim Paşa da Bursa’ya varıp çocuğun anasını kandırdı ve gezmeye götürmek yalanıyla anasından aldığı küçük çocuğu boğup öldürdü ve oradan İstanbul’a kaçtı.
İRANA CELLAT YOLLADI
Şehzade Mustafa’nın boğdurulmasından sonra bu kez de Hurrem Sultan’ın çocukları arasında saltanat mücadelesi başladı. Bunların en yiğidi olan Şehzade Bayezid; babasının Şehzade Selim’i tutması yüzünden kardeşi ile harbe kalkıştı. Sonunda ordusu bozuldu ve kendisi de İran’a sığındı. Sultan Süleyman; bu oğlunu öldürtmek için İran’daki Safevi devletine çok baskı yaptı. İran yönetimi; Bayezit’i vermedi ise de sonunda onun öldürülmesine ses çıkarmayacağını bildirdi. Orada zindanda tutulan şehzade Bayezid’i öldürmek için Sultan Süleyman mabeyinci Hasan Ağa’yı bir cellat ekibiyle yolladı. Bu cellat ekibi İran’a vardı. Sonrasını yine o günlerin tanığı Busbecg’den okuyalım:
‘Önce Beyazıt’ı ziyaret için müsaade alındı. Beyazıt’ın yüzü gözü yıkanmadan kendisini tanıyamadılar. Zindanın pisliği onu tanınmaz hale getirmişti. Saçı sakalı iyice uzamıştı. Onu çocukluğundan beri tanıyan Hasan bile ilk bakışta Beyazıt’ı teşhis edememişti. Süleyman’ın Hasan’ı bu işe memur edişinin sebebi Beyazıt’ı çok iyi tanımasındandı. (…) Nitekim Beyazıt’ın boynuna ip geçirilerek boğuldu. Ölmeden evvel, son bir defa çocuklarını görüp öpmek için ricada bulunduğu söyleniyor. Tabii bu rica yerine getirilmedi.’
Ne yazık ki Şehzade Bayezid’in dört oğluda babaları gibi dedeleri olan Muhteşem Süleyman tarafından boğduruldu.
KÜÇÜK TORUNA BİLE ACIMADI
Sultan Süleyman’ın zalimliğini merak edenler okumaya devam etsinler:
‘Beyazıt, kaçarken, evlatlarından en küçüğünü Amasya’da bırakmıştı. Büyük babası onu Bursa’ya aldırtmıştı. Beyazıt’ın ölüm haberini alan Süleyman, güvendiği hadımağalarından birini çocuğu öldürmek üzere Bursa’ya gönderdi. Yumuşak kalpli biri olan hadım, bu işi bizzat yapamayacağını düşünerek yanına cellatlık işini gayet iyi becerebilecek katı yürekli birini almıştı. Adam odaya girip çocuğun boynuna ilmiği geçirdiği zaman çocuk ona gülüp kollarını boynuna dolayarak yanaklarından öptü. Adam bütün asık suratlılığına, katı kalpliliğine rağmen bu manzaradan o kadar hislendi ki işini bitiremedi ve baygın bir halde yere düştü. Odanın dışında bekleyen hadımağası işin uzamasından meraka düşerek içeri girince adamı kendinden geçmiş yerde yatar halde gördü. Emre itaat mecburiyetinde olduğundan masum yavruyu kendi elleriyle boğarak hayatına son verdi.’
İşte muhteşem ecdadımızın bir yüzü de budur…

0 yorum:

Yorum Gönder