11 Şubat 2011 Cuma

ŞU BİZİM KKTC!- Emin Çöleşan

 ŞU BİZİM KKTC!
ŞU küçük devlette ne ararsanız var. Uluslararası ambargo altında olduğu için, gelirinin çoğu Türkiye’den gönderilen para. Güney komşusu Kıbns Rum Devleti AB’ye üye olmuş, bizim tarafta bazıları çatlıyor, onlara özeniyor.
Geçenlerde miting yaptılar, Türkiye için “S..tir git” diyen pankartlar açtılar.
KKTC’de satılık çok.
Bunların bütün derdi Rum tarafı ile birleşip AB pasaportlarını ceplerine koymak. Birleşmek derken, Rum devletinin yönetimine geçmek.
Bunlar satılık adamlar. Geçmişten beri yabancı devlet bayrağı altında yaşamak isteyen onursuz tipler.
Bazıları AB ve öteki yabancı fonlardan paraya bağlanmış durumda.
işin ilginç yanı, KKTC’de yuvalanmış bu satılık utanmazlar dün de Tayyipçi idi, bugün de öyle. Geçmişte Annan planına Evet oyu verenler de bunlardı.
Birkaç yıl önce AB’nin Ankara’da bir temsilcisi vardı. Karen Fogg isimli bu kadın Türkiye Cumhuriyeti’nin baş düşmanı ve Kürtçü idi. Bizim dolandırıcılıktan hükümlü Mehmet Ali Birand gibi bazı tiplerle yaptığı rezilce, vıcık vıcık haberleşmeler İşçi Partisi tarafından ele geçirilip Aydınlık dergisinde aynen yayınlanmıştı.
Bu utanç verici, yüz kızartıcı haberleşmelerde KKTC’deki bazı satılıkların isimleri “Bizim Haşarılar” falan diye geçiyordu.
Birkaç gün önce meydanlarda “Siktir git Türkiye” pankartı açan ve açtıranlar, işte onlardı ve tamamı Tayyipçi idi. Para için onurlarını, çocuklarını bile satan, Rum yönetiminin kucağına oturmak için pusuda bekleyen, “Ver kurtul” diyen onursuzlardır onlar.
• • •
Sevgili okuyucularım, şimdi işin acı, vahim, komik tarafına bir göz atalım. Tayyip bu pankartlan duyunca çok sinirlendi ve KKTC’de yaşayan insanlanmızı “Besleme” olarak tanımladı.
O vatansızlarla KKTC’nin onurlu yurttaşlannı aynı kefeye koymaya yeltendi.
Bu iktidann kafasında bir kavram var… Ama bunu hiçbir
zaman resmen açıklayamazlar:
“KKTC bizim için parasal bir yüktür. Onları Türkiye olarak biz besliyoruz. AB bizi bu KKTC yüzünden almıyor. AB’ye girseydik bu yük üzerimizden kalkacaktı.”

Niçin kalkacaktı?.. Çünkü o zaman KKTC, Kıbns Rum Devleti’ne bağlanacaktı. Parasal sorumluluk böylece AB’ye devredilmiş olacaktı.
Nitekim pankart olayından hemen sonra açıklamalar yapıp “Biz bunlara her yıl yüzlerce trilyon para gönderiyoruz” dediler… “Yüzünüze gözünüze dursun” demeye getirdiler!
• • •
Şimdi burada işin püf noktasını biraz irdelemek gerekiyor. Bu hükümet Türkiye’nin anlı şanlı AKP hükümeti değil mi! Bunlann başbakanı ve bakanlan Allah’ın her günü Arap ülkelerine, bizim dindaş Müslümanlar’ın ülkelerine gidip nutuk atmıyorlar mı!
Ürdün, Katar, Suudi Arabistan, Lübnan, Kuveyt, Pakistan, Bangladeş, Suriye, Irak, Mısır…

Oralarda ve bizim burada “Biz dünyanın süper gücü olduk” falan diye basın toplantılan düzenlemiyorlar mı!
İyi de, bunların bir kez olsun bu Müslümanlar’a çağrıda bulunup “Ey din kardeşlerimiz, gelin şu bizim KKTC’yi resmen tanıyın… Tanımasanız bile, hiç değilse ticari ilişki kurun da şu ambargoyu delin” diye bir çağnda bulunduğunu hiç duydunuz mu?
Elbette duymadınız… Çünkü alacakları yanıt “Hayır” olacaktır.
Sen “Müslüman (!)” olacaksın, nüfusunun tamamını Müslümanlann oluşturduğu KKTC’yi tanımadığın bir yana, onunla ticari ilişki bile kurmayacaksın. Bütün muhatabın, nüfusunun tamamını Hıristiyanlar’ın oluşturduğu Rum Devleti olacak.
Tayyip ve hükümeti, bu acizliğin hesabını asla veremez. Oralara gidip nutuk atmak kolaydır da, KKTC’nin çıkarlarını korumak biraz sıkar!
• • •
KKTC ambargo altında. Limanlan kapalı. Havaalanlan uluslararası uçuşlara yasak. Sanayi sıfıra yakın. Bu Türk devletinin satılmışlarını bir yana bırakıyorum. Orada yaşayan Türkler’in turizm, kumarhane, maaş ve iç ticaret dışında bir geliri yok. İşin kötüsü, turizm ve kurnarhane gelirleri de Türkiye’den gidenler tarafından sağlanıyor.
KKTC’nin tanınmasını da bırakalım bir yana. Sen sekiz yıllık bir hükümet olarak KKTC üzerindeki ambargoyu kaldırabildin mi? Bu konuda hangi somut adımlan attın, hangi girişimlerde bulundun?
“Ben süper gücüm” diye nutuk atmak kolay. Haydi bu konuda göster süper güç (!) olduğunu da görelim.
O halde kardeşim, sen tanınmasını sağlamadığın, ambargoyu kaldırmadığın ve önünü açmadığın sürece, KKTC’yi beslemek zorundasın. KKTC’yi beslemek, orasını Yunanistan ve Rum Devleti’ne kaptırmaktan çok daha iyidir ve zorunludur.
Şimdi Tayyip, sen veya Hariciye Nazınn Davutoğlu Ahmet, bir kez daha gidin o bizim dindaş ülkelere ve ricada bulunun:
Aman Müslüman kardeşlerim yapın bize bir kıyak, şu başımızın belası KKTC’nin yükünü üzerimizden biraz olsun alın!..”
Süper güç değil misiniz! Dinlerler yani sizi!
OY HEDEFİ HABERAL
DÜNKÜ iktidar gazetelerinde iki ayn manşet vardı.
1- Haberal sağlam çıktı. Adli Tıp doktorları, yatarak tedavi edilecek bir sağlık sorunu olmadığını saptadı.
2- Savcılık, Başkent Üniversitesi’ne YÖK’ün el koymasını istedi. Üniversite, Hacettepe’ye devredilecek…

Bunlar hep “Özel, sızdırma” haberler. Böyle kritik ve önemli haberler önce bunların gazete ve televizyonlarına sızdırılıp kamuoyu oluşturuluyor, sonra gereği yapılıyor.
AKP iktidannın bir numaralı boy hedefi şimdi Prof. Dr. Mehmet Haberal.
Bu ülkeye şimdi 35 bin öğrencinin okuduğu Başkent Üniversitesi’ni, nice pınl pırıl hastane, öğrenci yurtlan ve öteki tesisleri sıfırdan başlayarak kazandırmış, binlerce kişiye ekmek kapısı açmış ve en önemlisi, binlerce hastanın hayatını elleriyle kurtarmış uluslararası düzeyde bir tıp adamı.
İki yıla yakın süredir tutuklu ve hastane odasında yatıyor. İş o aşamaya geldi ki, yattığı hastane bile polisler tarafından basıldı, başhekim tutuklandı.

Haberal iki yıla yakın süredir soruyor: “Benim suçum ne? Hangi suçtan tutukluyum?”
Bu sorulara mahkeme tarafından bile asla yanıt verilemiyor.
Mehmet Haberal terörist!.. Mehmet Haberal Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi!.. Ve darbeci!..
Soruyorum, bugüne kadar bu konularda bir tek belge ve bulgu çıktı mı ortaya? Mahkeme tarafından sorgusu hastane odasında yapıldı. Bu sorgu “Suçum Ne” ismiyle Haberal adına kitap yapıldı. Hani, bir tek belge var mıydı?
Adli Tıp Kurumu doktorları onu muayene etmişler, yatarak tedavisine gerek olmadığını söylemişler.
İyi de, Türkiye’deki bütün kurum ve kuruluşlar gibi Adli Tıp Kurumu’nun da AKP’nin elinde olduğunu, kadroların bu doğrultuda oluştuğunu biz bilmiyor muyuz!
Türkiye’de olayların nasıl geliştiğini, nasıl yönlendirildiğini üzülerek izliyoruz. Şimdi ben yukarıdaki iki haberin doğru olduğu varsayımından yola çıkarak belirteyim… “Doğru olduğu” diyorum çünkü bunlar özenle hazırlanmış, piyasaya özellikle ve bilerek sürülen sızdırma haberler.
O halde Başkent Üniversitesi, hastaneler ve öteki tesislere yakında el konulacak.
Adli Tıp tarafından verilecek rapor sonrasında mahkeme karar alacak ve Haberal Silivri Cezaevi’ne gönderilecek.

Benim tanıdığım ve tanımış olmaktan onur duyduğum Prof. Dr. Mehmet Haberal aslanlar gibi yürekli, yurtsever adamdır.
Bunların da gelip geçeceğini, elleriyle hayat verdiği insanların dualarının bile kendisine yeteceğini hepimizden iyi bilmektedir.

• • •
Emin Çölaşan’ın notu: Dünkü yazımda değindiğim en büyük halk ödülü konusunda telefon, faks ve e-posta yoluyla kutlayan siz sevgili okuyuculanma çok teşekkür ediyorum.

EMİN ÇÖLAŞAN

0 yorum:

Yorum Gönder