11 Mart 2011 Cuma

En tehlikeli TV - Rıza ZELYUT

 En tehlikeli TV

İntikam almak için yazıyorum: NTVSiz misiniz; 2004′te kanalınızda ‘Tahtayı Yiyen Mühendis’ hikayesini anlattığım için beni bir daha çağırmayanlar…
O gün Mehmet Barlas üstadımız nasıl da kızmıştı bana…
Siz beni yasaklı ilan ederseniz ben de sizi en tehlikeli ilan ediyorum.
İnanmıyor musunuz?
O zaman Kahramanmaraş Savcısı Uğur Koç’un hazırladığı fezlekeye bakın.
Buradaki iddiaya göre NTV’den Mirgün Cabas ile Mustafa Hoş; Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düşürülmesinde rol almışlar.
Nasıl mı?
Telefon ederek…

NTV’den o sıralarda Muhsin Yazıcıoğlu aranmış… Hem de defalarca… Siz bu işi haber için diye açıklayabilirsiniz.
Lakin sabotaj imiş.
Şimdilik üyeleri tespit edilememiş ama bu işi bir terör örgütü yapmışmış.
(Mutlaka Ergenekon’dur!)

Yaaa NTV’ciler gördünüz değil mi iddianamenin ne olduğunu?
Anladınız değil mi hukuk alanındaki müthiş gelişmeyi.
Size önerim, kanal olarak bir ‘Bilimkurgu Roman Yarışması’ açın.
Bu fezleke ile Ergenekon iddianameleri yarışır.
Birinciliği kim alır bilemem.
Devletimiz büyüktür
Nedim Şener tuttu, fincancı katırlarını ürküttü.
Daha toy ya; derin devletimizin ne kadar güçlü olduğunu anlayamadı.
Sandı ki o eski acemi, suyu çıkmış ve mahmuzu kırılmış derin devlet var.
Kendisine de dokunamaz…
Halbuki bizim derin; küllerinden yeniden doğar.
Hem de daha güçlü olarak.
Sen tutar; Hrant Dink’in öldürülmesinde iktidarın da parmağı olabileceği türden kuşkular yaratırsın ha…
Sana neydi be kuzum?
Bak; bundan sonra ben de yazmayacağım.
Bana ne; o işlerle Hrant’ın dostları uğraşsınlar.
Zaten o dostlar neyin ne olduğunu senden benden iyi biliyorlar.
Baksana o dostlardan Ufuk Uras ile Başbakan’ın arasından su sızmıyor.
Nedim sen de öyle yapsaydın şu an Boğaz’da balık yiyordun.
Ve önüne konulan katalogdan belki de yeni dubleks evini seçiyordun.
Hediye olarak…
Efendim; yeni derin devletimize saygılarımı sunarım…
Zulüm yapanı Allah sevmez
’1 Nolu cezaevinde gece 02.30′da idare tarafından bir odaya alındık… Dana sonra bu odaya gelen yöneticiler ile 50 kadar gardiyan Mustafa Balbay ile beni ayıracaklarını onu ve beni ayrı ayrı hücrelere koyacaklarını söylediler. Bunun; Ankara’dan gelen bir emir olduğunu; asla değişmeyeceğini, Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan’ın ayrılacaklarını ve hücrelere konulacağını ifade ettiler. Bunu kabul etmeyince zor kullanmak üzere harekete geçtiler. (…)Fiziki şiddet kullanımı talimatı verdiler. (…) F ve B bloklardaki hücrelere konulduk. Can güvenliğimiz artık yoktur.’
Yukarıdaki satırlar Ergenekon tutuklusu gazeteci Tuncay Özkan’ın kamuoyuna hitaben yayımladığı mektubundan alındı.
Şimdi; Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e sesleniyorum: Sayın Bakan; Tuncay Özkan’ın suçsuzluğu veya suçluluğunu tartışacak değilim. Sizin inancınızı sorgulayacak kadar haddimi de aşamam. Lakin; gerçek bir Müslüman; zulmün dinimizle uyuşmadığını kabul eder.
Sayın Bakan; içeri tıkılmış insanlara bu kadar baskıya ne gerek var?
Bunlar kimi öldürdüler?
Bunlar hangi karakolları bastılar?
Bunlar hangi otobüslerde insanları diri diri yaktılar?
İnsanlar farkında olmasa bile yukarıda Allah var…
Kirli yüzlü melekler
Başlığımız; büyük ozan Attila İlhan’ın meşhur şiirlerinden birisinin adıdır…
1954′te piyasaya çıkan bu şiirin bir bölümü şöyledir:
‘vay anam vay
sen ne dersin istanbul
sen garip bir şair olsan söyle ne halt edersin
kimin gücü yeterse kahretsin parasızlığı sefalet akıyor gürül gürül sokaklardan yol üstünde bir şehvet çarşısı tıklım tıklım
yol üstünde sevda pazarlığı aşk pazarlığı
kurtulamadık gitti bu denlü kepaze hayattan
hep böyle gecelerin koynunda yaşadık
geceler serseri biz serseri
karakoldaki aynada safran gibi kirli yüzümüz
gözlerimiz hasta gözleri ellerimiz hasta elleri
kırılmış kavala dönmüşüz’
O dönemin gençlerini böyle anlatıyor işte şair.
Bir de bu dönemin gençleri var.
Eskiden yoksulluktan kirlenirken yüzler…
Şimdi varlıktan kirleniyor.
Ara sıra televizyondaki dizilere göz atıyorum..
Tümü aynı tornadan çıkmış delikanlılar.
Hepsi kirli sakallı…
Tümü de jilet kaçkını.
Kibarlığın yerini bu maske almış…
Yüzündeki ışığı kılla kapatıyor, güzelliğini saklıyor. Hay böyle modanın jileti kırılsın.
Los Angles’taki davul
Türk Hava Yolları (THY) son hattını ABD’nin doğusuna kadar uzattı. Şimdi Los Angeles’te çaldı davullar. Orada türküler söylendi.
Ünlü basketbolcu Kobe Bryant da ilk seferi karşılayanlar arasında imiş. Takmamış protestocu Ermenileri… Türkiye’nin en önemli dünya markalarından birisi:
THY’yi tebrik ediyorum.
Ve diyorum ki: Demekki iyi yönetilirse; KİT’ler de işe yarıyormuş. Anladınız mı özelleştirme tutkunları…
Bağırsaklar temizleniyordu
Bu gazeteci milleti içinde kendisini çok akıllı sanan bir kesim vardır. Önlerine ne konulursa hemen üstüne atlarlarlar.
Ergenekon operasyonu başlatılmış; bu akıllı gazeteci konuşuyor:
-Türkiye bağırsaklarını temizliyor.
Ve geldik bugüne…
Bu lafı eden gazetecinin yakın çalışma arkadaşı da çıktı o bağırsaktan… Sahi bağırsaklar mı temizleniyor yoksa birilerine öyle bir film mi izletiliyor?
Yalçın Küçük ile Oynanmaz
Ergenekon savcılarımız şaşırtmaya devam ediyor.
En inanılmazı da Yalçın Küçük gibi birisinin aklıyla oynamaya kalkışmaları.
Yalçın Küçük daha önce Ergenekoncu diye göz altına alınmadı mı?
Evi didik didik aranmadı mı?
Bu yeniden aramalar/gözaltılar ne oluyor?
Haydi onun dışarıda kalmasına tahammül edemediniz; çok konuşuyor; bizleri üzüyor; dediniz.
İyi de onun gibi zeki bir insanın evinde sizin işinize gelecek belge tutabileceğini nasıl düşünürsünüz?
Başına binbir olay gelmiş; daha önce bu işlerden tutuklanmış; evi sürekli aranmış bir insanın evinde ne bulacaksınız?
Bulursanız, ayıp olur.
Operasyonunuzun da kurmaca olduğu anlaşılır.

28 Şubatçılar dışarıda gazeteciler içeride

Bakın şu kavanoz dipli dünyanın işine…
Bu hükümetsever gazetelerimiz 28 Şubat işine saldırıp duruyorlar.
Lakin; ’28 Şubatçıları yargılayın!’ diyemiyorlar.
O süper darbeci takımı dışarıda amma iktidara muhalefet eden gazeteciler içeride.
Darbecilikten…
Yapılan darbenin hesabını sormuyorlar.
Yapılmayanı da yapılmış gibi gösterip tutuklu sayısını durmadan artırıyorlar.
Ah şu kavanoz dipli dünya, ah!

0 yorum:

Yorum Gönder