11 Temmuz 2011 Pazartesi

Gözaltılar, tutuklamalar devam ediyor… peki, dokunulmazlık dosyalarına sıra ne zaman gelecek? - Ali Eralp

Her gün yeni bir deprem yaşıyoruz. Her gün yeni bir kasırgayla uyanıyoruz. Ortalık yangın yerine döndü.. Ortalık cangıl ormanı… At izi ile it izi birbirine karıştı.

Eski PKK’lı katiller, ruh hastaları, onur yoksulları şimdi el üstünde.
Aslanları çakallara boğduruyorlar.
PKK ile canı pahasına mücadele veren ve “milli irade” ile seçilen Engin Alan içeride. Hain muamelesi görüyor. Partisi MHP de unuttu onu. Ama son Türk devletini yok etmeye çalışan, 40 bin kişinin katili APO, İmralı Turistik tesislerinde devlet başkanı gibi ağırlanıyor. Görüşmeler yapılıyor onunla. Adam her hafta avukatları aracı ile emirler, direktifler yağdırıyor tüm Türkiye’ye.
Söz konusu Ergenekon, Balyoz olunca ne teğmen, ne general; ne ordu komutanı ne paşa dinliyorlar. Tuttukları gibi ensesinden atıyorlar içeriye. Ordu, emekli, muvazzaf onlara vız gelip, tırıs gidiyor.
Evrensel olması gereken hukuk ülkemizde, özelleştirildi artık. Özel savcılar, özel yargıçlar, özel mahkemeler oluşturuldu. Hukuk, hukuk olmaktan çıktı. Guguk oldu.
Şu sıralar yurdumuzda dört hukuk türü var:
Birincisi “”Habur hukuku, ikincisi Silivri ve Hasdal hukuku, üçüncüsü Deniz Feneri hukuku, dördüncüsü dokunulmazların hukuku.
“Habur hukuku”nda hukuk adamları seyyar mahkemeler kurarak, dağlardan inen teröristlerin ayaklarına değin gitti. “Teröristler rahatsız olmasın, tepkiler çıkmasın“ diye mahkeme salonlarından Atatürk posterlerini, Türk bayraklarını kaldırdılar.
Silivri ve Hasdal hukukunda tedbir olarak kullanılan tutuklamalar cezaya dönüştü. Tüm kanıtlar çürütüldüğü halde hâlâ yurtseverler içeride.
“Deniz Feneri Hukuku” ise kaplumbağa hızı ile yürüyor.
Deniz Feneri yöneticisi Mehmet Gürhan’a 5 yıl 10 ay hapis cezası vererek, Alman mahkemesinin nice zaman önce sonuçlandırdığı dava bizde ancak üç yıl sonra açılabildi ve ne hikmetse, Ergenekon, balyoz davalarında basına yüzlerce belge sızdıran yetkililer, bu davada medyaya tek belge vermediler.
Bir de dokunulmazların hukuku var Türkiye’de: Cemaat, cemaat yanlıları, iktidarın uşaklığını yapan taraf medya, dokunulmazlık zırhına bürünen milletvekilleri bu gruba giriyor.
Başbakan “yemin krizi”nde CHP için “Tükürdüklerini yalayacaklar” dedi. Ama aynı suçu işleyen, bir de üstüne üstlük Kürdistan Parlamentosu kurarak hem Türkiye Büyük millet Meclisine, hem Türkiye Cumhuriyetine ve yasalara meydan okuyan PKK’nın sivil kanadı BDP’ye aynı sözleri söylemedi. Söyleyemedi. Çünkü onlar dokunulmazların hukuku içerisindedirler.
Türkiye’de bugün İnsanı insan, toplumu toplum yapan değer yargıları ayaklar altına alınmış durumda. Hallaç pamuğu gibi atılıyor.
“Ben namusluyum, dürüstüm, ben “ak”ım demekle kimse namuslu, dürüst ve ak olmuyor, olamıyor.
Hak, hukuk, din, iman, yardımlaşma, bölüşme, kardeşlik, eşitlik sözcüklerini dillerinden düşürmeyenler, kendi yaşantılarında da bu değerlere bağlı kalmalıdırlar.
Her şeyden önce insan özü, sözü ve davranışları ile bir bütünlük göstermeli, söylenenle yapılanlar birbirine uymalıdır.
En güzel ölçü, mihenk taşı elbette yaşamdır. Yaşamın kendisidir. Pratiktir. “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” sözü boşuna söylenmemiştir.
Bugün Büyük Millet Meclisinin raflarında, AKP’li milletvekillerinin soruşturmasını bekleyen yüzlerce dosya bulunmaktadır. Bunların arasında, sahtekârlıktan karşılıksız çeke, uyuşturucudan hırsızlığa ve eşe şiddete kadar pek çok iddia yer almaktadır.
Yeni hükümette görev alan İçişleri Bakanı İdris Naim’in zimmet, kalpazanlık; Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun zimmet ve sahtecilik; Tarım bakanı Mehdi Eker’in görevi kötüye kullanma suçlarından dosyalarının olduğu söylenmektedir.
Bunlar iddiadır, ama Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in kesinleşmiş “intihal” (aşırma) suçu iddia değildir. “Öğretmenlik yapamaz” kararı verilmiştir hakkında. Şu AKP’nin işine bakın ki “öğretmenlik yapamaz” kararı verilmiş, suçu kesinleşmiş bir kişiyi milyonlarca öğretmenin, öğrencinin başına bakan olarak getirmiştir.
Kendilerini “sütten çıkmış ak kaşık” gibi görenler, hapishaneleri muhalifleri ile dolduranlar, herkesi darbecilikle, ihanetle, şikecilikle suçlayanlar, yürekleri yetiyorsa önce kendi dokunulmazlıklarını kaldırıp, adalet önünde hesap versinler. Temize çıkıp, gerçekten “ak” olsunlar…
Dokunulmazlık size milletin hakkını hukukunu özgürce savunasınız diye verilmiştir. Özgürce suç işleyesiniz diye verilmemiştir.
Boynunda yolsuzluk, rüşvet, görevi ihmal, sahtecilik suçlarının levhası asılı iken, hiçbir inandırıcı kanıt ileri sürmeden bir kimsenin bir başkasını darbecilikle, dolandırıcılıkla suçlama hakkı yoktur.
Sizler de yargıç önüne çıkıp, suçsuzluğunuzu kanıtlayın. Ne dersiniz? Sizler de Silivri, Hasdal tutsakları gibi eğilip bükülmeden, mırın kırın etmeden, dimdik savunmanızı yapabilir misiniz?
Becerebilir misiniz bunu, başarabilir misiniz?
Hem onların hem kendi duruşmalarınızın görüntülerini de televizyonlardan canlı olarak tüm Türkiye’ye gösterin. Yayınlayın. Halkımız, kimin suçlu, kimin suçsuz olduğunu anlasın.
Yüreğiniz yetiyor mu? Var mısınız?

Ali Eralp

0 yorum:

Yorum Gönder