4 Kasım 2010 Perşembe

Kararsızlara


“KARARSIZ MISINIZ, ‘Referandumda neyi oylayacağımı bilmiyorum, her kafadan bir ses çıkıyor, aklım karıştı’ mı diyorsunuz” diyen Reşit Çağın, “Kısa ve öz olarak şunları sormak/hatırlatmak istiyorum” diyor:
“Meydanlardan ve ekranlardan sabah-akşam haykıran siyasi işportacılar, sekiz yıl boyunca ne zaman, hangi konuda sana karşı samimi ve dürüst oldular, doğruları söylediler? Çalışan, üreten, vergisini veren, elektrik, su, doğalgaz borcunu, sosyal güvenlik primini zamanında ödeyen, devletin arazisini, ormanını işgal etmeyen namuslu vatandaş yararına hangi kararı alıp, hangi yasayı çıkardılar? Seni seçim/referandum dışında ne zaman adam yerine koyup da, sesine kulak verdiler?
Sekiz yıl önceki; demokratik, laik, sosyal devlet yapımızı, eğitim birliğimizi, ekonomik varlıklarımızı, tarımımızı, doğal yapımızı, ulusal bütünlüğümüzü, basın-yayından meydanlara uzanan özgürlüğümüzü, terörle mücadeledeki kararlılığımızı, devlet ve millet olarak uluslararası saygınlığımızı, kırmızı çizgilerimizi, caydırıcılığımızı bir hatırla bakalım! Bir de bugüne bak! Nereden nereye geldik? Bunlar kimlerin emriyle hareket ediyor, kimlerin çıkarına hizmet ediyor ve ülkeyi nereye götürmek istiyorlar halâ anlayamadın mı?
Bunları içerden ve dışardan kimler destekliyor? Hedef birliği yaparak, hangi kurumlara ve kişilere karşı düşmanlık besliyor, iftiralar atıyor, davalar açıyor, tutukluyor farkında değil misin? Sen bırak, ‘12 Eylül’le hesaplaşma’ masallarını, sekiz yıllık geçmişi ortada olan bir partinin ‘sen istediğin için’ hazırladığını söylediği böyle bir anayasa değişikliğine, nasıl olur da güvenip ‘evet’ dersin. Lütfen biraz aklını kullan!
Sakın unutma:
Biri sizi bir kez aldatıyorsa suç onundur; ikinci kez aldanırsanız suç sizindir!
Bütün bu hatırlatmalara rağmen hâlâ bilmem ki diyorsan, ne halin varsa gör diyeceğim ama diyemiyorum çünkü aynı teknede bulunuyoruz ve birlikte batacağız!
Üstelik ben yüzme bildiğim halde, sen boynuma sarılacağın için birlikte boğulacağız!
Buna ne hakkın var, söyler misin?
Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç şarkısından, sabah oldu uyansana türküsüne geçmek basiretini sekiz yılda yaşadıklarımıza, bunca tecrübeye ve uyarıya rağmen hâlâ gösteremeyecek miyiz?”
Tony Blair’in kitabından
TONY BLAIR adı ne zaman geçse bende hep “kucak köpeği” karikatürünü anımsatır. Irak Savaşı sırasında sanırım bir İngiliz sanatçı çizmişti. Suratı, dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair’e benzeyen küçük bir köpek, koltukta oturan dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un kucağına oturmuş, bütün şirinliği ile yalanıyordu.
Tony Blair anılarını yazmış; dünyada en takdir ettiği ve en beğendiği politikacıların listesini yapmış. Bizim Recep ve Recep’in Çankaya’daki biraderi Abdullah “top 10”daymış.
Bizim yalaka medya, “kucak köpeğinin top 10”una girmeyi uluslararası büyük bir başarı olarak halkımıza yedirmekte tabii ki gecikmedi.
Fakat halkımızdan da bir tepki gelmedi.
Irak’taki savaşta öldürülen 1.5 milyon Müslümanın en az dörtte birinin katledilmesinden İngiltere’nin sorumlu olmasına rağmen “öldürün” emrini veren Tony Blair’in açıkladığı Türkiye’deki Müslüman işbirlikçilerine karşı bile kimse sesini çıkartmadı. Tony Blair’in kitabında Recep ve Abdullah’ı yere göğe sığdıramamasının bir başka nedeni ise, İngiliz şirketlerinin Türkiye’nin yağmasında kullanılan özelleştirme operasyonundan okkalı paylar alması olmalı.

Deniz Som

0 yorum:

Yorum Gönder