Son günlerde gazete sayfalarında çok görülen rakamlardan bir küçük demet:
• Yeryuvarlağındaki mal ve hizmet üretiminin yüzde 80’ini dünya nüfusunun yüzde 20’si tüketiyor. Bu demektir ki geriye kalan yüzde 80 nüfus ancak üretimin yüzde 20’siyle yetiniyor.
• Dünyanın en zengin ilk üç kişisinin serveti, en yoksul 48 ülkenin ulusal gelirini aşıyor.
• Herkese temel eğitim vermek için yılda 6 milyar dolara, temel besin sağlamak için 13 milyar dolara gerek var. Oysa Avrupa’da parfümlere 12 milyar dolar, Avrupa ve ABD’de kedi köpek mamasına 17 milyar dolar harcanıyor.
• Dünyanın en zengin 225 kişisinin toplam serveti 1 trilyon doları aşıyor; bu rakam dünya nüfusunun yaklaşık yarısını (yüzde 47) oluşturan 2.5 milyar insanın yıllık geliridir.
• ABD dünya nüfusunun yüzde 5’ine sahip; ama, dünya hammadde kaynaklarının yaklaşık yüzde 40’ını tek başına harcıyor.
• Dünyada üretilen petrolün yüzde 35’ini kullanan otomotiv sektörünün ürettiği 400 milyon dolayındaki otomobilin yaklaşık yüzde 80’i kuzey yarımküresinde bulunuyor.
Yeni Dünya Düzeni çıkalı, yeryüzünde iki hızlı süreç yaşandı:
Kuzey-Güney çelişkisi keskinleşti, yoksul daha yoksul, zengin daha zengin oldu. Zengin ülkelerde de toplumsal çelişki eskisine oranla derinleşti.
*
Nasıl oldu bu?..
‘Soğuk Savaş’tan yengiyle çıkan Batı’nın egemeni ABD, 1991’de ‘Yeni Dünya Düzeni’ni dayattı:
“Serbest piyasa her sorunu çözer..
Devlet piyasaya müdahale etmesin..
KİT’ler özelleştirilmeli..
Sosyal devlete paydos..
Ekonomide planlama olamaz..
Dünya tek pazara dönüşecek..
Sermayeye sınırsız özgürlük…”
Peki, emek ne olacak?..
Küreselleşme’yle birlikte YDD (Yeni Dünya Düzeni) kapsamında dayatılan kurala göre ‘sermaye’ için ulusal sınırlar açık…
Emek için kapalı.
Yeryüzünde tek süper gücün dayatmasıyla yürürlüğe giren bu modele karşı çıkmak kimin haddineydi?..
Ne var ki tarihsel zamana göre birkaç dakika bile sayılamayacak bir kısa sürede model iflas etti. Asya’da patlak veren bunalım büyüdü, dünyayı silkeledi; 21’inci yüzyıla insanlık bir başka görüş açısıyla giriyor.
*
Sol, 1990’lı yıllarda, ‘Süper Güç’ün dayatmasıyla yürürlüğe konan model içinde sıkışmıştı.
Ne var ki -kapitalizm değil- ama, Yeni Dünya Düzeni iflasın eşiğinde…
YDD’nin iflası, dünyanın solunu da sağını da kökünden etkileyecektir.
İngiltere’deki tuzu kuru Tony Blair bile dönüşümden payını alacak…
Ya Türkiye ne olacak?..
*
Adaletsizliği keskinleştiren, eşitsizliği derinleştiren, halkı yoksullaştıran hiçbir düzen ayakta kalamaz; Tarih Baba’nın bize öğrettiği budur.
Peki, Türkiye solu ne zaman kendine gelecek?..
Öküze özenen kurbağa gibi Avrupa solunu taklit ederek Müslüman mahallesinde salyangoz ya da körler çarşısında ayna satmakla solculuk yürümüyor.
Ülkemizde sol, sağın ardına takılan vagon olmaktan kurtulmalı…
İlhan SELÇUK
(12 Eylül Cumartesi 1998 tarihli yazısı)
2 Kasım 2010 Salı
Türkiye’de Sol Ne Yapmalı?..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder