4 Aralık 2010 Cumartesi

Dostlar ve Düşmanlar...


Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın (partisinin) ku­rulmasını Atatürk istemiştir. O sırada Cumhuriyet Halk Fırkası’nın başında Gazi bulunuyordu. Peki, toplumsal gerçekler neydi? Ağaoğlu Ahmet Bey söyle anlatıyor:

“- (Atatürk) başında bulunduğu fırkanın mem­leketteki vaziyetinden tamamen habersizdi. Etrafında kendisine, içinden, gıllıgışsız bağlı kaç adam var­dı? O doğru malûmat alamıyordu. O zannediyordu ki memlekete bunca hizmet etmiş, memleketi esa­retten kurtarmış, istiklalini temin etmiş olan Fırka, halk nazarında eskisi gibi aziz ve kıymetlidir.”

*

Ağaoğlu’nun yaklaşım mantığı tartışılabilir. Ne var ki 1930 yılında Serbest Fırka’nın lideri Fethi Okyar, partisi adına bir gezi için vapurla İzmir’e gi­der. Okyar ve arkadaşları kaygılıdırlar. Acaba na­sıl karşılanacaklar? Ya rıhtımda kimse yoksa? Ya halkın tepkisiyle yüz yüze gelirlerse? Vapur rıhtıma yaklaştığı zaman ne görsünler? Kordonboyu iğne at­san yere düşmeyecek gibidir. Halk sandallara dolmuş, vapura doğru küreklere asılmış. Eyvah!.. Aca­ba bir saldırı mı? Yeni partinin yöneticileri kuşkudadırlar; ama gemiyi çevreleyen sandallardan sesler yükselir:

“- Yaşasın Fethi Bey, yaşasın Serbest Fırka...”

Çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı, yollara düşmüşler. Her yer bayraklarla süslüdür. Fethi Bey rıhtıma çıkar; yürüyemez; otomobil havada gibidir; herkes birbirini çiğnemektedir; sesler yükselir kalabalıktan:

“- Bizi kurtar!..”

Kim kimi kimden kurtaracak? O arada 13-14 yaşlarında bir çocuk kaza kurşunuyla can verir. Babası çocuğunun ölüsünü Fethi Okyar’ın ayakları ucuna atar:

“- İşte kurban, biz başkalarını da kurban veririz, yeter ki bizi kurtarın...”

*

Çok partili rejimden sonra İstanbul’a ilk kez gelen İnönü’yü o zamanki deyimle “mahşeri” bir ka­labalık karşılamıştı; kent valisi Fahrettin Kerim’in sözleri de tarihe geçti:

“- İşte İstanbul Paşam...”

Sonra ne oldu? Biliyorsunuz. Ya Menderes? Londra’da geçirdiği uçak kazasından sonra ülkeye dönünce yollarına yüz binler dökülmüş, çiçekler serpilmişti. Bir baba çocuğunu kurban etmek istedi. Oysa bu aldatıcı bir görünümdü ve Türkiye başdöndürücü bir ivmeyle sert bir köşebaşına doğru yol alıyordu.

*

Örnekleri çoğaltmak kolaydır. Halkın nerede nasıl sevgi ya da tepki göstereceği kalabalıklara bakarak anlaşılamaz. Toplumsal yasaları kavrayan kişiler bu tür aldanışların çukurlarına düşmezler.

Bir iktidarın çevresine dolanan halkalar, bazen öylesine bir sarmal oluşturur ki doğru bilgilere ulaşmak için bu sarmaldan kurtulmak zorlaşır. Yönetimleri ve liderleri yanılgılara sürükleyenler kimi zaman dost gibi görünenlerdir.

Ne demiş ünlü Frenk düşünürü:

“- Tanrı beni dostlarımdan korusun; ben düşmanlarımla nasıl olsa baş ederim.”

Günümüz Türkiyesi’nde geçerli bir söz.

0 yorum:

Yorum Gönder