4 Aralık 2010 Cumartesi

Geleceğe İpotek?


Danışma Meclisi’ndeki anayasa tartışmaları (özellikle sosyalizm konusunda ileri sürülen öneriler) ilginçtir. DM’nin kimi üyeleri anayasanın sosyalizme kapalı olmasını istemişlerdir. Üyelerden birisi kürsüde konuşurken şunu söylemiştir:

“Anayasa sosyalizme kapatılmalıdır. Büyük Türk milleti bu hizmeti bizden bekliyor.”

Ne var ki Danışma Meclisi “Büyük Türk milletinin kendinden beklediği hizmeti” yapamamış, anayasayı sosyalizme kapatamamış, öneri geri çevrilmiştir.

Ben diyorum ki:

- Keşke anayasa sosyalizme kapatılsaydı...

Daha yararlı olurdu. Çünkü sosyalizm yerine ve zamanına göre değişen bir sözcüktür. Libya sosyalisttir, Cezayir sosyalisttir, Sovyetler Birliği sosyalisttir, Fransa’daki siyasal iktidar da sosyalisttir. Bu sözcükle kişiyi suçlamak da kolay, övmek de... Ama Türkiye’de fikir özgürlüğü olmadıkça solcuların, liberallerin, antiemperyalistlerin, sosyalistlerin komünistlikle suçlanması süreci yaşanacaktır.

Anayasa sosyalizme kapatılsaydı yeni tasarının niteliği daha iyi vurgulanırdı.

*

Ancak DM’deki ilginç tartışmaları izledikçe şaşırmıyorum. Çünkü Türk halkına göre “lüks” ve “bol” diye nitelenen 1961 Anayasası’nı yoksullaştırmak ve darlaştırmak isteyenler çoktur. Danışma Meclisi’nin sayın üyeleri de bu görevi üstlenmişlerdir. Toplumsal dengeler ya da gerçekler onları ilgilendirmiyor. Kendi benlikleri kürsüde ağır basıyor, güdüleri konuşmalarını yönlendiriyor.

Deneyimli politikacılar, hükümet ve devlet adamları, kendi istekleriyle iç ve dış güç dengeleri arasındaki hesaplaşmayı serinkanlılıkla yaparak “optima” noktayı aramak zorunluğunu duyarlar. Danışma Meclisi sayın üyelerinin çoğunda böyle bir kaygı yok. Demokratik özgürlüklere ve sosyal haklara karşı tepkilerini içtenlikle dile getiriyorlar; Türkiye’nin iç dengeleri nedir, dünyada neler oluyor, diye düşünmüyorlar.

Doğal bir yanları var.

*

Eğer Türkiye’de demokrasi tutkusu bir “aydın hobi”si değilse, 1961 Anayasası’nın işlevsel yanı ağır basıyorsa, yeni tasarıda demokratik özgürlüklerin ve sosyal hakların sıfıra indirgenmesi tepkilerini görecektir.

Türk-İş Yönetim Kurulu’nun sert bildirisi ve uyarısı bu yolda bir işarettir.

O Türk-İş ki Batı dünyasının tutucu işçi konfederasyonlarınca bile dışlanmıştır. Türk-İş genel sekreteri bu dönemin hükümetinde bakanlık yapıyor diye en ağır iç ve dış eleştirilere uğramıştır. Şimdi “sendika ağaları”nın yeni anayasada işçi haklarının kaldırılması karşısındaki tutumlarını izleyeceğiz. İlk tepki kamuoyuna açıklanmıştır.

Zaten Batı demokrasisi demek, emekçi yığınların haklarını sağlama ve yönetime katılma rejimi demektir. Bakalım Türkiye’de gelişim, toplumu bu sürece oturtabilecek mi?

İç ve dış güç dengeleri öylesine hızla değişiyor ki Türkiye’de geleceğe dönük katı bir rejim planlamasının kıymet-i harbiyesi yoktur, boşuna çabadır, yitik zamandır. Bozuk ekonomik temele zengin azınlığın yararına otoriter rejimi oturtma stratejisi bazı ülkelerde geçerli olabiliyor. Türkiye’nin konumu, tarihi, çevresi, iç dengeleri böyle bir stratejiye elverişli midir?

Eğer kendimizi ve çevremizi (Ortadoğu ve Avrupa) iyice görebiliyorsak soruyu sağlıkla yanıtlayabiliriz.

0 yorum:

Yorum Gönder