4 Aralık 2010 Cumartesi

Pazarlık...


Yalınayak başı kabak bir derviş Hicaz kervanı­na katılıp yola çıkmış, sağa sola salınarak yürür­ken sürekli söyleniyormuş:

- Ne devenin üstündeyim, ne eşek gibi yük altındayım; ne ilin sultanıyım, ne padişahın kölesiyim; malım mülküm yok ki gamını taşıyayım, yok olan bir şey için olsaydı diye keder etmiyorum; rahat soluk alıyorum, her nefesim bir ömür yerine geçiyor.

Deveye binmiş zengin yolculardan biri yaya dervişi görünce uyarmış:

- Derviş!.. Geri dön, yolculuk zahmetlidir, zora dayanamaz ölürsün.

Derviş dinlememiş, yürüyerek çöle dalmış, Kûfe’den sonra üçüncü konakta zenginin eceli gelmiş, adamcağız ölünce derviş başı ucuna gelip konuşmuş:

- Biz yaya ölmedik, sen, deve üstünde öldün.

Şeyh Sadi diyor ki:

“Nice rahvan at yolda kalır,

Topal eşek menzile varır.”

*

İnsanlara eziyet etmekten hoşlanan zalim, yoksul bir dervişin kafasını taşla yardı. Zavallı derviş sesini çıkarmadı, ama, başını yaran taşı alıp sakladı.

Gel zaman git zaman, günlerden bir gün, padişah öfkelenip zalimi kuyuya attırdı. Derviş kuyunun başına vardı, sakladığı taşı kafasına atınca, zalim sordu:

- Sen kimsin?..

Derviş kendini tanıttı; zalim merak etti:

- Bugüne kadar neredeydin?..

Derviş:

- Korkumdan yanına uğramadım, fırsat şimdi çıktı.

Şeyh Sadi diyor ki: “Keskin tırnağın yoksa, sabırlı ol, tırnağının çıkmasını bekle!..”

*

Zalimin biri yoksulları korkutarak odunlarını alır, zenginlere zorla satardı.

Bilge:

- Sen, dedi, bir yılansın ki kimi görsen sokarsın, bir baykuşsun ki nereye konsan viran edersin.

Bir gece zalimin odun ambarı yandı; kıvılcım, konağına sıçradı; neyi var neyi yok kül oldu; zalim yumuşak döşekten kızgın külün üstüne düştü; ağlayıp dövünüyordu:

- Bilmiyorum, bu ateş benim konağıma nereden sıçradı?..

Bilge yanıtladı:

- Fakirlerin gönüllerinde yaktığın ateşin dumanından...

Şeyh Sadi diyor ki:

“Yoksulun bir ahı, cihanı altüst eder.”

*

Padişah korkunç bir illete yakalanmıştı, devasını bulamadılar, Yunan hekimlerinden biri dedi ki:

- Bu illetin bir küçük çocuğun ödünü yemekten gayrı ilacı yoktur.

Padişah buyurdu, bir çocuk-buldular anasını babasını huzura, çıkardılar; sultan para, altın, mücevher vererek onları razı etti; sonra çocuğun idamı için kadıdan fetva çıkarttı. Cellat kılıcını bilerken çocuk gülüyordu; sultan etkilenip nedenini sorunca dedi ki:

- Çocukların nazı anasına babasına geçer, benimkiler beni Azrail’e teslim ettiler; davası olan, kadıya gider, kadı benim için ölüm fetvası çıkardı; padişahlar adalet dağıtırlar, siz sağlığınızı benim ölümümde görüyorsunuz; göğe baktım, Allah’ın beni bağışlayacağını anlayınca güldüm.

Padişah çocuğu bağışladı.

Şeyh Sadi diyor ki: Padişah bir yoksuldan bir yumurta alırsa, padişahın askerleri bin tavuğu şişe geçirirler.

0 yorum:

Yorum Gönder