22 Ocak 2011 Cumartesi

DEMOKRASİ ÇIKMAZ SOKAKTA!…


Elçin Poyrazlar’ın Prof. Bernard Lewis’le Cumhuriyet Gazetesi için yaptığı röportajın yankıları sürüyor. Bizlerin içeriden bakarak altını çizdiğimiz konuların dışarıdan gözle aktarılması büyüteç etkisi yapıyor. Kendi dışımızdakileri büyütüşümüz (!) ayrı bir başlığı hak eden yazı konusu.
Dikkatli okurlarımız anımsayacaktır: “Türkiye İslam Cumhuriyeti olma yolunda hızla ilerliyor” tespitimizi. AKP’nin nihai hedefi için bakınız ne diyor Prof. Lewis: “Onların nihai hedefi İslami demokrasi diye adlandırdıkları şey. Bu demokrasinin tek yönlü sokak olması anlamına gelir. Bu yolla gelirsiniz ama aynı yolla gitmezsiniz.” Aynı şeyi birimiz Türkiye’den diğerimiz ABD’den söylerken kelimelerin yeri, rolü ve önemine de değinmek gerekir.
Prof. Lewis’in AKP’ye atfen kullandığı “İslami demokrasi” sözcüğü literatürde yok. Dinin siyaseten araçsallaştırıldığı rejim değildir demokrasi. Cumhuriyet dönüştürülerek İslam ağırlıklı otoriter bir rejim kurulabilir, ancak demokrasi din üzerine oturtulmaya kalkışıldığında kendisinin de ifade ettiği gelip, gitmeme durumu ortaya çıkar. AKP gelmiştir, gitmemek için yine Prof. Lewis’in deyimi ile kadrolaşmaktadır: “Bu hükümet kurumları ele geçirmede çok becerikli davrandı. İş topluluğunu ele geçirdi, akademik topluluğu ele geçirdi, polisi ele geçirdi. Bir tek bağımsız kalan Anayasa Mahkemesi ve yargı idi. Şimdi onu da ele geçirmek için çalışıyorlar. Görünen o ki eğer başarılı olurlarsa bu yolda devam edecekler….. Şimdiki asıl sorun anayasa değişiklikleri. Geçmişte Türk demokrasisinin en güçlü savunucusu yargı idi. Hükümetler halk, devlet memurları, polis ve hatta yargıçlar üzerinde çeşitli baskılar uygulayabilir ancak bunu Anayasa Mahkemesi üzerine yapamazlardı. Yargı tekrar tekrar Türk demokrasisine zarar vermeye çalışıldığında onun en iyi ve en etkili savunucusu olduğunu kanıtladı. Şimdi ilk defa bununla mücadele eden bir girişimde bulunuluyor.”
Dışarıdan birileri yüzümüze vurmadan gerçeklerimizi görebilmeyi öğrenmemizin aldığı zaman kadar kayıptayız. Türkiye’de demokrasinin her gün biraz daha elimizden kayışının örnekleri ile daha sık yüzleşmeye başladık.
Galatasaray için yapılan “Arena”dan yükselen sesi, sadece o arenadakiler duyabildiler. Şimdi görüntüler poliste. Alkışlanan bir Başbakan olsaydı tüm haber programlarında defalarca görüntü verilecekti. Protestolar gizleniyor ve “spontan” bir tepki “organize” diye çarpıtılmaya çalışılıyor.
Topluma ayar çeken başbakan modeli cılız seslerle eleştirilirken, tepkilerini boşaltacak bir arena bulan topluluk üzerinden topluma başka bir yerde tepki ortaya koymaması için ayar verilmeye çalışılıyor. Ülkeyi yönetenler siyaseti spor arenasına taşıyabilir, toplumun siyasete duyduğu tepkiyi nerede boşaltacağına siyasal iktidar karar verir duruma gelmişse, demokrasinin olmazsa olmazı “hoşgörü” yerini “sıfır tolerans”a bırakmışsa, klüp başkanı camiasına sahip çıkmak yerine, camiasına stat kapısını kapatmaktan söz ediyorsa, tüm saatlerin iktidara göre ayarlandığı bir zeminde kavramlar özlerinden kopmuş demektir.
Kendi içinden yükselen doğru seslere kulak tıkayan Türkiye, Prof. Lewis’in “gelinen yolla gönderilemeyeceği” uyarısı üzerinden düşünmelidir. Bunun anlamı demokrasinin çıkmaz sokağa girmiş olduğudur. O sokağın sonunda Türkiye’yi dönüştürecek anayasa hazırlığı var. Bazıları hala süreci doğru okumadıkları için sorunu bugünkü anayasa gibi gösterenlerin peşine takılarak yeni anayasa yapmaktan söz etmekteler!…
Dikkatli okurlarımız “Hükümet’in niteliği sorunu” başlıklı yazımızdaki şu ifadeleri anımsayacaklardır: “Tarih yazanlar bugünün toplumunu herhalde şöyle anlatacak: Önce demokrasiye inandırıldılar. Demokrasiyi öğrenmek ve yaşamlarına geçirmek yerine, ona tutunarak gelen otokratları iktidar yaptılar. Oysa, dillerinden düşürmeyenlerin yaşamlarında demokrasiye yer yoktu. Otokrasi güçlendikçe güçlendi. İdeal olanı yanlış kişi ve kurumlarda ararken, bunların karşısındaki kurum ve kişileri yerden yere vurdular. Hep teğet geçtikleri, hatta ne olduğunu tam bilmedikleri, herkesin kendince tanımladığı demokrasi adına ülkeyi var eden temel kurumları hedef alanları kendi elleriyle iktidar yaptılar. Demokrasiyi karşıtlarıyla güçlendireceklerini düşünen tek örnek olacaktılar (!), başarsalardı… En büyük başarının Cumhuriyet ve onun kazanımlarına sahip çıkmak olduğunu anlamakta gecikmiş olmalarının faturası çok ağırdı…”
AKP’ye vize verecek kadar demokraside yol alan Türkiye, AKP ile ilerlediğini zannettiği demokrasisini çıkmaz sokağa sürüklemeyi başardı. AKP’yi aynı yoldan gönderebileceği sanısı ise yanıltıcı. Otokrasi giderek koyulaşıyor.
Şimdilik bu satırları yazabiliyoruz, ancak yazdıklarımızı yayımlayacak yayım organı bulamaz olacağımız bir sürece doğru ilerlediğimizi dışarıdan birilerinin söylemesini beklemeden görmek zorundayız!… Halkın dini duyguları üzerinden yürütülen siyasetle rejimin dönüştürülüşü üzerinden AKP’nin çıkmaz sokağa sürüklediği “demokrasi” ile ilerleyişine, rejimi sahiplenen güçlerin dağınık yapısının vize verdiğini görmekle başlasak; seçim öncesi toparlanmanın tek bir parti çatısında toplaşan isimlerle olmayacağını ve aslında bu süreçlere o isimlerle sürüklendiğimizi de görebileceğiz. Bize yansıtılan fotoğraflara bakmaktan, kendimiz fotoğraf çekmeyi unutuyoruz. Ya da kendi çektiğimiz fotoğraflardan hoşlanmayıp, başkalarının çektikleri üzerinden gitmek istemediğimiz çıkmaza hızla yakınlaşıyoruz.

Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN

0 yorum:

Yorum Gönder