30 Ocak 2011 Pazar

Ergenekon ve Delil Hukuku… Mustafa BALBAY

Ergenekon ve Delil Hukuku…
Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin 21 Ocak Cuma günü hakkındaki “önemli” delillerden telefon kayıtlarıyla ilgili yaptığı belgeli açıklamalar, Ergenekon delillerinin nasıl hazırlandığını bir kez daha gündeme getirdi.Çelebi’nin cep telefonuna polis el koyuyor. Telefon gece açılıyor, içine kendisine ait olmayan telefon kayıtları yükleniyor ve kapatılıyor.
O kayıtlar Çelebi’nin Hizbut Tahrir adlı örgüte Ergenekon adına “sızma” girişimlerinin kanıtlarından biri olarak iddianamenin eklerine konuyor.
Çelebi sorgusu sırasında da tüm suçlamaları tek tek bilgisayar sunumlarıyla çürüttü. İkisini aktarmak isterim:
Çelebi’nin gözaltına alınmadan önceki 23 Nisan’da İstanbul’a gelip bir okulda örgüt adına törene katıldığı iddia edilmişti. O gün Ankara’da olduğunu resmi kayıt ve yazılarla kanıtladı.
Çelebi’nin Harp Okulu öğrencilerini yine örgüt adına fişlediği iddia edilmişti. Oysa okuldan aldığı resmi yazılarla gösterdi ki, eğitim programında sorumlu seçilen öğrenci, alanı içindeki arkadaşları hakkında her şeyi bilmek zorunda. Eğitim programının bir parçası.
ZULÜMHANE’de söz ettim; Çelebi’nin annesi gardiyan. Annesi göreve giderken küçük Mehmet Ali’yi de götürürmüş. Mehmet Ali çocukluğunu mahpuslarla volta atarak geçirmiş. Kaderin cilvesine bakın ki, genç Mehmet Ali de yaşamının en güzel çağlarını yine hapishanede volta atarak geçiriyor.
***
Hukuk biliminde “delil hukuku” adı altında ayrı bir alan var. Özellikle ceza davalarının en önemli halkasını bu oluşturuyor.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 170. maddesi bir iddianamenin olmazsa olmaz iki koşulunu şöyle sıralıyor:
- Suç-delil bağlantısı.
- Suç tarihi.
Eğer bu iki konu net değilse, iddianame baştan sakatlanmış demektir. Ergenekon iddianamelerinde bu iki konunun da göz ardı edildiği ortada.
Kamuoyu bu tür haberlere ne yazık ki “alıştı”. Çoğunlukla haber değeri bile taşımıyor.
Çelebi’nin cep telefonu açıldığı ve sinyal verdiği için poliste yapılan yükleme ortaya çıkarılabildi. Bilgisayarda bunu kanıtlamak olanaksız. Çünkü bilgisayara yapılan yüklemede başka bir merkezle bağlantı söz konusu değil. Açıyorsunuz, ne yüklemek isterseniz yüklüyorsunuz. Bu işlemi yaptığınız tarihle bile istediğiniz gibi oynayabiliyorsunuz.
İşte bunun önüne geçebilmek; yargılayanlar açısından vurgulamak gerekirse, sanıkların, “Poliste bilgisayarıma yükleme yapılmış” iddialarını boşa çıkarabilmek için bilgisayara el konulduğu anda “mühürlenmesi” gerekiyor. Bilgisayarın mühürlenmesi, el konulduğu anda içinde bulunan tüm verilerin toplam miktarını gösteren “hash değeri” olarak adlandırılan işlemin yapılmasıyla oluyor. O değer alındığı andan sonra bilgisayarı açıp bir nokta dahi konsa uzun sayılardan oluşan dizin bozuluyor.
Yasa son derece açık. CMK 134. maddede sözünü ettiğimiz, “imaj alınması” olarak adlandırılan işlemden geçmemiş bilgisayar verilerinin “delil değeri taşımayacağı” belirtiliyor.
***
Benim durumum yukarıda anlattığım örneğe uygun düşüyor. Gazetedeki bilgisayarlarıma el konduğu anda “imajı” alınmadı. Bu bilgisayarlar 1.7.2008 günü alınıp İstanbul’a götürüldü. Aylar sonra iddianame delil klasörleri bize verildiğinde gördük ki; bilgisayarların imajı 7.7.2008’de saat 04.16’da alınmış.
Oysa o bilgisayar “verilerinden” bana 5.7.2008’de savcılıkça soru soruldu.
Biz de dava sürecinde gördük ki; Ergenekon soruşturması “bitirilmek” üzere açılmamış. Sadece ucu değil, her tarafı açık. Bu usulsüzlükleri yapanlar hakkında ciddi bir işlem yapıldığını duymadık.
Bu anlamda “Bırakın hukuki süreç işlesin”, “Yargılama sonunda her şey açığa çıkar” söylemleri de ne yazık ki gerçekçi değil.
Hukuk yok ki, süreç işlesin…
Gerçek bir yargılama yapılmıyor ki, her şey açığa çıksın.
Herkesi bir kez daha Ergenekon’daki “insan kıyımına” duyarlı olmaya çağırıyorum.

0 yorum:

Yorum Gönder