19 Şubat 2011 Cumartesi

Anlaşılmaz Durumlar- Mümtaz Soysal


Y
ABANCI bir büyükelçi basın özgürlüğü ile tutuklamalar arasındaki çelişkiden söz ederken “anlamıyoruz” dedi, ortalık karıştı. Peki, sizler ve bizler bu çeşit çelişkileri anlıyor muyuz? Anlaşılamayan çok şey var bu ülkede.

İsterseniz, bir hafta sonu sabahına uygun olarak, çok hafif bir konuyu, Beşiktaş- Dinamo Kiev maçını ele alıp anlamaya çalışalım.

Beşiktaş ki, o maç akşamı yedisi tam yabancı, ikisi sonradan yerli olmuş, ancak ikisi vatandaş olarak doğmuş müthiş bir takımla sahaya çıkmıştı. Kötü bir oyunla 4-1 yenildi.
Aslında, oyun iyi olsaydı, yeni spor ve özellikle futbol anlayışına göre çok da şaşılacak bir durum sayılamayabilirdi bu. Artık ulusallıktan, renk tutkusundan, hatta kazanma hırsından pek söz edilmediğini, insanların o gibi duyguları çoktan geride bıraktığını, önemli olanın seyirciye iyi oyun sunmak olduğunu düşünürseniz, bütün bunlar yeni doğan bu tür bir “endüstri” açısından doğal ve anlaşılır sayılabilir. O gözle baktığınızda da, sonuçta ortaya çıkan tablo o yeni endüstrinin kuralları açısından bile anlaşılır gibi mi?
Düşünün ki, öyle bir takımın kurulması için muazzam miktarda para ayrılmış ve çabalar harcanmış. Ama, sonuç da ortada.
Yalnız Beşiktaş için değil, zaman zaman aynı durumlara düşen başka kulüpler açısından da sorulması ve iyi tartışılıp anlaşılması gereken soru şudur: Acaba aynı paralarla çabalar çok daha verimli, yararlı ve sonuç verici bir tutum için harcanamaz mıydı?
İnsan gücü açısından altyapı geliştirme, ülkedeki yetenekleri bulup yetiştirme, çalıştırıcıların ufkunu açacak dış olanakları kullanma, yerli teknik direktör uzmanlığına gereken özeni ve özveriyi gösterme, kısacası kaynakları bu yönde kullanıp camianın, hatta bütün toplumun beklentilerini bu yollardan karşılayan bir tutum niçin olmasın?
Başka türlüsü, boşuna didinme, nafile israf ve ardından hayal kırıklığı, özgüven kaybı oluyor. Kolay anlaşılabilir bir durum mu bu?
Böyle bir düşünce, ister istemez başka alanları da akla getiriyor.
Örneğin, büyük kentlerin caddeleri “dershane” tabelasından geçilmiyor; okuldan çok dershane var. Çocukları yukarı aşamadaki sınavlara hazırlanıp iyi okullara girsin diye ailelerin nasıl bir özveriyle nelere katlandıkları da biliniyor. Hazır böyle bir toplum bulmuşken, bu özveriyi akılcı malî yöntemlerle öğretmenleri ve öğrencileri birlikte gözeten verimli bir ulusal öğretim düzenine aktarıp dershane anlamsızlığının giderilememiş olması anlaşılır bir durum mu?

Mümtaz Soysal

0 yorum:

Yorum Gönder