T
ürkiye’nin ilk iktisatçı Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “Yüksek yargı bugüne kadar uyumaktan başka bir şey yapmadı” derken kendini kastediyor olmalı.
Bir örnek verelim:
CHP, TRT çalışanlarının büyük bölümünün maaşlarını donduran, deneyimli muhabirini, programcısını, teknik insanını ve yöneticisini kapıdaki bekçinin kadrosu ile eşdeğer tutan TRT Yasası’nın iptali için Temmuz 2008’de Anayasa Mahkemesi’ne dava açmıştı. Dava, 2.5 yıldır karar bekliyor.
Anayasa Mahkemesi, Devlet Memurları Kanunu’nun, geçici personel çalıştırılmasına olanak sağlayan ve TEKEL işçilerinin eylemlerine neden olan “4/C” maddesinin iptali istemini esastan görüşecekti. Bir türlü görüşemedi.
Anayasa Mahkemesi heyeti, 1 Ekim 2008’de yürürlüğe giren Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 18 maddesinin bazı hükümlerinin iptal istemini de esastan karara bağlayacaktı. Hâlâ bağlayamadı.
Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda özellikle ziraatçiler tarafından eleştirilen, yurtiçinde sadece kayıt altına alınmış çeşitlere ait tohumlukların üretim ve ticaretine izin verilmesini öngören Tohumculuk Kanunu’nun bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle açılan davaya bakacaktı. Bakamadı.
Anayasa Mahkemesi, Hazine adına orman dışına çıkarılan 2B arazilerinin satışını öngören “Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemini ele alacaktı. Alamadı.
Anayasa Mahkemesi, şüphelilerin telefonlarının dinlenmesine, terör suçlarında dinleme kararlarının sürekli biçimde uzatılmasına olanak sağlayan CMK’nin 135. maddesinin iptali istemi konusunda hüküm verecekti. Veremedi.
Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi’nin gündemini başkanı belirler, yani Haşim Kılıç…
Biri çıkıp da “Uyuma Haşim Kılıç” dese, haklı mı, değil mi?
Açıklamaya açıklama
CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum’un TSK için “kâğıttan kaplan” nitelemesi üzerine Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamanın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’i arayıp konuya ilişkin gereğinin yapılması “talimatı” üzerine gerçekleştiğini yazmıştık.
Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Tayyar Süngü aradı ve kimilerinin “komplo teorileri” ürettiğini, yazılanların “hayal mahsulü” olduğunu ileri sürdü.
Oysa, Ankara’daki tüm AKP muhabirleri biliyor ki – haber kaynakları AKP Genel Merkez yöneticileri ve Başbakan’a yakın çevrelerdir -, 7 Şubat Pazartesi günü AKP MYK toplanmadan önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Koşaner’i aramış ve kendisine Süheyl Batum’un sözleri karşısında “gereğinin yapılması” talimatını vermişti. AKP MYK sürerken de Genelkurmay Başkanlığı “Kendi görüşleri doğrultusunda kamuoyu oluşturmak isteyen siyasilerin, Türk Silahlı Kuvvetleri’yle ilgili söylemlerinde daha özenli olmaları ve asker üzerinden siyaset yapmamaları beklenmektedir” görüşüne de yer verdiği açıklamasını yapmıştı.
Haydi diyelim ki, AKP muhabirlerinin edindikleri bilgiler ve bizim yazdıklarımız doğru değil, komplo teorisi, hayal mahsulü…
O zaman kafamıza takılan bir başka soru var:
CHP’li Süheyl Batum’un sözleri karşısında bu denli üzüntü duyan Genelkurmay Başkanlığı, AKP milletvekili Özlem Türköne’nin değerli eşi, medyamızın mümtaz isimlerinden Mümtazer Türköne, 15 Temmuz 2010’da Zaman gazetesinde “Daha ötesi, bir tek subayın terfi alamadığı için kâğıttan kaplan gibi yere serebileceği bir orduyla, bu kadar çaresiz bir ordu ile ülke savunulur mu?” diye yazdığında neden bir açıklama yapma gereği duymaz?
Milat
Recep Tayyip Erdoğan, 12 Haziran’ı “milat” kabul ediyor.
Nedir o milat? Onlara göre, 1923 devrimi ile kurulmuş laik-demokratik Cumhuriyet’in, AKP yıkımı ile ılımlı İslam cumhuriyetine dönüştürülmesinin son perdesidir.
Düşünülen milatla, perde kapanacak, oyuncular seyircilere selam vereceklerdir. Oyunu ve oyuncuları beğenmeyen seyirciler ise topluca Türktelekom Arena’ya toplanacak, ardından namluların ucuyla dürtüle dürtüle içeri atılacaklardır…
Milat budur.
O miladı, Recep Tayyip Erdoğan’ın “hocam” paşası Hilmi Özkök bile anlamıştır:
“Türkiye’de radikal değişiklikler oluyor.”
Dehşetli
CHP, büyük bir saflıkla Abdullah Gül’den, Danıştay ve Yargıtay’ı iktidarın emrine sokmayı amaçlayan yasayı iyi irdelemesini istemişti. Sen misin isteyen… El çabukluğu marifet, yasa hiç bekletilmeden imzadan çıktı.
Gül’ün yasayı onaylarken ileri sürdüğü gerekçe, “4-5 yıl içinde Yargıtay’daki 200 bin ceza dosyasının zamanaşımına uğrayacağı kaygısı”ydı. Gül, o gerekçeye sığınırken demişti ki:
“Böyle dehşet bir durumla karşı karşıya olduğumuz bilgileri önüme kondu.”
Gül’ün önüne Danıştay’da zamanaşımı olmadığı bilgisi konulmadıysa eğer, o da ayrı bir dehşet durumdur.
Işık Kansu
CHP, TRT çalışanlarının büyük bölümünün maaşlarını donduran, deneyimli muhabirini, programcısını, teknik insanını ve yöneticisini kapıdaki bekçinin kadrosu ile eşdeğer tutan TRT Yasası’nın iptali için Temmuz 2008’de Anayasa Mahkemesi’ne dava açmıştı. Dava, 2.5 yıldır karar bekliyor.
Anayasa Mahkemesi, Devlet Memurları Kanunu’nun, geçici personel çalıştırılmasına olanak sağlayan ve TEKEL işçilerinin eylemlerine neden olan “4/C” maddesinin iptali istemini esastan görüşecekti. Bir türlü görüşemedi.
Anayasa Mahkemesi heyeti, 1 Ekim 2008’de yürürlüğe giren Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 18 maddesinin bazı hükümlerinin iptal istemini de esastan karara bağlayacaktı. Hâlâ bağlayamadı.
Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda özellikle ziraatçiler tarafından eleştirilen, yurtiçinde sadece kayıt altına alınmış çeşitlere ait tohumlukların üretim ve ticaretine izin verilmesini öngören Tohumculuk Kanunu’nun bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle açılan davaya bakacaktı. Bakamadı.
Anayasa Mahkemesi, Hazine adına orman dışına çıkarılan 2B arazilerinin satışını öngören “Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemini ele alacaktı. Alamadı.
Anayasa Mahkemesi, şüphelilerin telefonlarının dinlenmesine, terör suçlarında dinleme kararlarının sürekli biçimde uzatılmasına olanak sağlayan CMK’nin 135. maddesinin iptali istemi konusunda hüküm verecekti. Veremedi.
Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi’nin gündemini başkanı belirler, yani Haşim Kılıç…
Biri çıkıp da “Uyuma Haşim Kılıç” dese, haklı mı, değil mi?
Açıklamaya açıklama
CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum’un TSK için “kâğıttan kaplan” nitelemesi üzerine Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamanın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’i arayıp konuya ilişkin gereğinin yapılması “talimatı” üzerine gerçekleştiğini yazmıştık.
Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Tayyar Süngü aradı ve kimilerinin “komplo teorileri” ürettiğini, yazılanların “hayal mahsulü” olduğunu ileri sürdü.
Oysa, Ankara’daki tüm AKP muhabirleri biliyor ki – haber kaynakları AKP Genel Merkez yöneticileri ve Başbakan’a yakın çevrelerdir -, 7 Şubat Pazartesi günü AKP MYK toplanmadan önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Koşaner’i aramış ve kendisine Süheyl Batum’un sözleri karşısında “gereğinin yapılması” talimatını vermişti. AKP MYK sürerken de Genelkurmay Başkanlığı “Kendi görüşleri doğrultusunda kamuoyu oluşturmak isteyen siyasilerin, Türk Silahlı Kuvvetleri’yle ilgili söylemlerinde daha özenli olmaları ve asker üzerinden siyaset yapmamaları beklenmektedir” görüşüne de yer verdiği açıklamasını yapmıştı.
Haydi diyelim ki, AKP muhabirlerinin edindikleri bilgiler ve bizim yazdıklarımız doğru değil, komplo teorisi, hayal mahsulü…
O zaman kafamıza takılan bir başka soru var:
CHP’li Süheyl Batum’un sözleri karşısında bu denli üzüntü duyan Genelkurmay Başkanlığı, AKP milletvekili Özlem Türköne’nin değerli eşi, medyamızın mümtaz isimlerinden Mümtazer Türköne, 15 Temmuz 2010’da Zaman gazetesinde “Daha ötesi, bir tek subayın terfi alamadığı için kâğıttan kaplan gibi yere serebileceği bir orduyla, bu kadar çaresiz bir ordu ile ülke savunulur mu?” diye yazdığında neden bir açıklama yapma gereği duymaz?
Milat
Recep Tayyip Erdoğan, 12 Haziran’ı “milat” kabul ediyor.
Nedir o milat? Onlara göre, 1923 devrimi ile kurulmuş laik-demokratik Cumhuriyet’in, AKP yıkımı ile ılımlı İslam cumhuriyetine dönüştürülmesinin son perdesidir.
Düşünülen milatla, perde kapanacak, oyuncular seyircilere selam vereceklerdir. Oyunu ve oyuncuları beğenmeyen seyirciler ise topluca Türktelekom Arena’ya toplanacak, ardından namluların ucuyla dürtüle dürtüle içeri atılacaklardır…
Milat budur.
O miladı, Recep Tayyip Erdoğan’ın “hocam” paşası Hilmi Özkök bile anlamıştır:
“Türkiye’de radikal değişiklikler oluyor.”
Dehşetli
CHP, büyük bir saflıkla Abdullah Gül’den, Danıştay ve Yargıtay’ı iktidarın emrine sokmayı amaçlayan yasayı iyi irdelemesini istemişti. Sen misin isteyen… El çabukluğu marifet, yasa hiç bekletilmeden imzadan çıktı.
Gül’ün yasayı onaylarken ileri sürdüğü gerekçe, “4-5 yıl içinde Yargıtay’daki 200 bin ceza dosyasının zamanaşımına uğrayacağı kaygısı”ydı. Gül, o gerekçeye sığınırken demişti ki:
“Böyle dehşet bir durumla karşı karşıya olduğumuz bilgileri önüme kondu.”
Gül’ün önüne Danıştay’da zamanaşımı olmadığı bilgisi konulmadıysa eğer, o da ayrı bir dehşet durumdur.
Işık Kansu
0 yorum:
Yorum Gönder