Silivri önünde kadınlar bekliyor…
Şallarına sarılı üşümüş yüzleri kızgın, gazeteciler için “özgürlük” diye bağırıyorlar…
*
Ve dün gazetecilerden, televizyon yöneticilerinden sonra, sıra internet sitelerine gelmişti…
Odatv basıldı, yöneticileri Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Ayhan Bozkurt götürüldü…
*
Çünkü Odatv iktidarın işine gelmeyen haberler yayımlıyordu, tarikatı deşifre ediyordu…
O kadar…
Ve basıldığında, haber sitesinin ekranında Ergenekon davasını temelden etkileyecek, soruşturmaların ne denli çarpıtıldığını kanıtlayacak görüntülü çok önemli bir haber vardı.
(İçeriğini Cumhuriyet’in diğer sayfalarında okursunuz.)
İktidarın gazeteleri-televizyonları bunun tersi yönde çarşaf çarşaf -çoğu düzmece- görüntüler, belgeler yayımladılar, haberler yaptılar da bir tekine dönüp bakan olmadı…
Ama Odatv basıldı, yöneticileri alındı…
Belki Mustafa’nın, Tuncay’ın yanına koyacaklardır mesleğimizin eğilmeyen, yürekli, genç çalışanlarını…
*
Sanırım artık bıçağın kemiğe dayandığı yer…
Vicdanın susmaması gerektiği zaman…
Silivri’nin önünde ayağında eski ayakkabısı, belki cebinde sadece dolmuş parası, koca çantasında gözyaşları için mendilleri.. o kadınlar çığlık atarken, biz daha susacak mıyız?..
Koca Türk medyası…
Onurlu gazetecilik…
Şanlı-şerefli Türk basını…
Korkusuz gazeteciler…
Yüce meslek…
Vazgeçilmez özgürlüğümüz…
Tüm bunlar hâlâ geçerli midir?.. Doğru mudur?.. Var mı aslı astarı?.. Biz öyle miyiz ustalar?..
Dik mi başımız?..
*
Peki, şu soğuk günlerde Silivri önünde nöbet tutan üşümüş kadınlardan mı sorulur basın özgürlüğü?..
Onlar bizim özgürlüğümüzü savunacaklar…
Biz yere bakarken…
Öyle mi?..
*
Ve dün gazetecilerden, televizyon yöneticilerinden sonra, sıra internet sitelerine gelmişti…
Odatv basıldı, yöneticileri Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Ayhan Bozkurt götürüldü…
*
Çünkü Odatv iktidarın işine gelmeyen haberler yayımlıyordu, tarikatı deşifre ediyordu…
O kadar…
Ve basıldığında, haber sitesinin ekranında Ergenekon davasını temelden etkileyecek, soruşturmaların ne denli çarpıtıldığını kanıtlayacak görüntülü çok önemli bir haber vardı.
(İçeriğini Cumhuriyet’in diğer sayfalarında okursunuz.)
İktidarın gazeteleri-televizyonları bunun tersi yönde çarşaf çarşaf -çoğu düzmece- görüntüler, belgeler yayımladılar, haberler yaptılar da bir tekine dönüp bakan olmadı…
Ama Odatv basıldı, yöneticileri alındı…
Belki Mustafa’nın, Tuncay’ın yanına koyacaklardır mesleğimizin eğilmeyen, yürekli, genç çalışanlarını…
*
Sanırım artık bıçağın kemiğe dayandığı yer…
Vicdanın susmaması gerektiği zaman…
Silivri’nin önünde ayağında eski ayakkabısı, belki cebinde sadece dolmuş parası, koca çantasında gözyaşları için mendilleri.. o kadınlar çığlık atarken, biz daha susacak mıyız?..
Koca Türk medyası…
Onurlu gazetecilik…
Şanlı-şerefli Türk basını…
Korkusuz gazeteciler…
Yüce meslek…
Vazgeçilmez özgürlüğümüz…
Tüm bunlar hâlâ geçerli midir?.. Doğru mudur?.. Var mı aslı astarı?.. Biz öyle miyiz ustalar?..
Dik mi başımız?..
*
Peki, şu soğuk günlerde Silivri önünde nöbet tutan üşümüş kadınlardan mı sorulur basın özgürlüğü?..
Onlar bizim özgürlüğümüzü savunacaklar…
Biz yere bakarken…
Öyle mi?..
0 yorum:
Yorum Gönder