Diktatörleri kazırsanız altından ne çıkar?
Bu soruya yalın bir mantıkla yanıt vermek gerekirse şu söylenebilir:
Toplumun içinde ne varsa o çıkar.
Almanya’da Hitler devrildi; altından Alman toplumunun tarihsel birikiminin ürünü bir yönetim çıktı.
İtalya’da da öyle. Buna İspanya ve Portekiz de eklenebilir.
İran’da ne çıktı?
Ortada.
Irak’ta Saddam devrilince yerine ne kondu?
Yaşamaya devam ediyoruz.
Mısır’da 30 yıllık Mübarek rejimini kazırsanız altından ne çıkar?
***
Soruyu bir doz daha genişletelim; Arap dünyasında mevcut yönetimler giderse yerine ne konabilir? Yaşama şansı olan yapı hangisidir?
Beni çok etkileyen bir gezi anımın, bu sorunun yardımcı yanıtlarından biri olabileceğini düşünüyorum.
Mısır gezimi bitirmiş, Kızıldeniz kıyısına gelmiştim. Buradan gemiyle Ürdün’ün Akabe Limanı’na geçeceğim. Oradan Amman, devamında Bağdat.
Liman nasıl kalabalık. Ürdün, Yemen, Irak’tan Nil kıyısına çalışmaya gelen mevsimlik işçiler ülkelerine dönüyormuş.
Görevlilerin elinde bir kırbaç var. Yolcuları bilet-pasaport kontrol ve gemiye biniş sırasına sokmak için kırbacı kullanıyorlar. Tüm yolcular çevre ülkelerden, boynunda fotoğraf makinesi, sırtında çantasıyla tek farklı kişi benim.
Gemiye bindik. Güverte altları, dış demir kollarının çevresi, her taraf öbek öbek insan dolu. 8-10 kişilik her grup sanki tek beden. Halka olup oturuyorlar. Kimileri daha gemi hareket etmeden ortaya sofralarını kurmuş, karnını doyuruyor. Çok bakınca beni de davet eden oldu. Yola çıkan bulunduğu yere aitti, karıştım aralarına.
Orta bölümde kanepe tipi koltuklar var. Önce oraların dolduğunu, insanların onun için dışa taştığını düşünmüştüm. Baktım, bomboş. Birkaç kişi var. Görevliye nedenini, burası için ayrı bir para ödemek mi gerektiğini sordum.
Şu yanıtı verdi:
“Ne parası, geç istediğin yere otur. Biz bu koltukların bu insanlar için olduğunu anlatamadık…”
4 saatlik yolculuktan sonra Akabe’ye vardık. Uzun işlem kuyruklarında girişi yapıp otobüs terminali bölümüne minibüslerle götürüldük. Çoğu çuvallardan oluşan bagajlar tüp kamyonuna benzer araçlarla getirildi.
Kamyonların toprak meydanda park etmesiyle yolcuların kasaya tırmanması, görevlilerin de kırbaçlamaya başlaması bir oldu.
Üste birkaç kişi çıkıp bagajı aşağı atacak, yolcular da alacak… Bunun yerine herkes önce almak için hücum edince, düzeni kırbaçla kurmuşlar.
Kırbacı başına yiyen armut gibi aşağı düşüyor. Ulaşabilen eline geçen çuvalı aşağı atıp kendisininkini bulmaya çalışıyor.
Manzarayı izlerken düşünmeden edemedim, Osmanlı döneminde bu topraklar en az Anadolu kadar önemliydi. Kahire, Bağdat, Şam, belki daha da önemliydi… Ama bugün bu topraklar Anadolu’nun Atatürk devrimlerinden geçmemişiydi…
***
Amacım kesinlikle o insanları aşağılamak, hor görmek değil. Tam tersine sevdim onları, arkadaş oldum. Ama ortada da böyle bir toplumsal gerçek var.
Baştaki soruya dönelim.
Geçen hafta da vurgulamıştık; Arap dünyasının bütün yarışı kendi içiyle. Atatürk devrimlerinden geçmemişi dediğim o.
Mısır’da toplum içinde en güçlü örgütlerin başında gelen Müslüman Kardeşler’in temsilcisi Türkiye’de şu demeci verdi:
“Laiklik bize uymaz.”
Aynı coğrafyayı paylaştığımız ülkelerde tam demokrasi olmasını kim istemez?
Ama madalyonun sadece iki değil, çok yüzü var…
Bu soruya yalın bir mantıkla yanıt vermek gerekirse şu söylenebilir:
Toplumun içinde ne varsa o çıkar.
Almanya’da Hitler devrildi; altından Alman toplumunun tarihsel birikiminin ürünü bir yönetim çıktı.
İtalya’da da öyle. Buna İspanya ve Portekiz de eklenebilir.
İran’da ne çıktı?
Ortada.
Irak’ta Saddam devrilince yerine ne kondu?
Yaşamaya devam ediyoruz.
Mısır’da 30 yıllık Mübarek rejimini kazırsanız altından ne çıkar?
***
Soruyu bir doz daha genişletelim; Arap dünyasında mevcut yönetimler giderse yerine ne konabilir? Yaşama şansı olan yapı hangisidir?
Beni çok etkileyen bir gezi anımın, bu sorunun yardımcı yanıtlarından biri olabileceğini düşünüyorum.
Mısır gezimi bitirmiş, Kızıldeniz kıyısına gelmiştim. Buradan gemiyle Ürdün’ün Akabe Limanı’na geçeceğim. Oradan Amman, devamında Bağdat.
Liman nasıl kalabalık. Ürdün, Yemen, Irak’tan Nil kıyısına çalışmaya gelen mevsimlik işçiler ülkelerine dönüyormuş.
Görevlilerin elinde bir kırbaç var. Yolcuları bilet-pasaport kontrol ve gemiye biniş sırasına sokmak için kırbacı kullanıyorlar. Tüm yolcular çevre ülkelerden, boynunda fotoğraf makinesi, sırtında çantasıyla tek farklı kişi benim.
Gemiye bindik. Güverte altları, dış demir kollarının çevresi, her taraf öbek öbek insan dolu. 8-10 kişilik her grup sanki tek beden. Halka olup oturuyorlar. Kimileri daha gemi hareket etmeden ortaya sofralarını kurmuş, karnını doyuruyor. Çok bakınca beni de davet eden oldu. Yola çıkan bulunduğu yere aitti, karıştım aralarına.
Orta bölümde kanepe tipi koltuklar var. Önce oraların dolduğunu, insanların onun için dışa taştığını düşünmüştüm. Baktım, bomboş. Birkaç kişi var. Görevliye nedenini, burası için ayrı bir para ödemek mi gerektiğini sordum.
Şu yanıtı verdi:
“Ne parası, geç istediğin yere otur. Biz bu koltukların bu insanlar için olduğunu anlatamadık…”
4 saatlik yolculuktan sonra Akabe’ye vardık. Uzun işlem kuyruklarında girişi yapıp otobüs terminali bölümüne minibüslerle götürüldük. Çoğu çuvallardan oluşan bagajlar tüp kamyonuna benzer araçlarla getirildi.
Kamyonların toprak meydanda park etmesiyle yolcuların kasaya tırmanması, görevlilerin de kırbaçlamaya başlaması bir oldu.
Üste birkaç kişi çıkıp bagajı aşağı atacak, yolcular da alacak… Bunun yerine herkes önce almak için hücum edince, düzeni kırbaçla kurmuşlar.
Kırbacı başına yiyen armut gibi aşağı düşüyor. Ulaşabilen eline geçen çuvalı aşağı atıp kendisininkini bulmaya çalışıyor.
Manzarayı izlerken düşünmeden edemedim, Osmanlı döneminde bu topraklar en az Anadolu kadar önemliydi. Kahire, Bağdat, Şam, belki daha da önemliydi… Ama bugün bu topraklar Anadolu’nun Atatürk devrimlerinden geçmemişiydi…
***
Amacım kesinlikle o insanları aşağılamak, hor görmek değil. Tam tersine sevdim onları, arkadaş oldum. Ama ortada da böyle bir toplumsal gerçek var.
Baştaki soruya dönelim.
Geçen hafta da vurgulamıştık; Arap dünyasının bütün yarışı kendi içiyle. Atatürk devrimlerinden geçmemişi dediğim o.
Mısır’da toplum içinde en güçlü örgütlerin başında gelen Müslüman Kardeşler’in temsilcisi Türkiye’de şu demeci verdi:
“Laiklik bize uymaz.”
Aynı coğrafyayı paylaştığımız ülkelerde tam demokrasi olmasını kim istemez?
Ama madalyonun sadece iki değil, çok yüzü var…
0 yorum:
Yorum Gönder