“Uzun zamandır ilk kez bir kişiye mektup yazıyorum” diye başlayan, düşüncelerini, duygularını her şeyden bağımsız, yalın bir ifade ile dile getiren okur mektupları, benim “toplumsal laboratuvarımdır”. Ülke sorunlarına duyarlı, cumhuriyetçi insanlar ne düşünüyor, gelişmeleri nasıl algılıyor, bu mektuplardan öğrenirim.Bandırma’dan yazan bir okurun mektubundaki şu cümle Ergenekon tutuklularının kimin elinde olduğunu özetliyordu:
“Hukukun gücü sizi oradan çıkarmaya yeter mi?”
Ankara’dan yazan okur ise daha karamsar bir soru soruyor:
“Nasıl bir mucize sizi oradan çıkaracak?”
Bu soruları toplumun adalete, hukuk devletine olan inancının ne hale geldiğini gösterdiği için aktardım. Elbette bu kadar karamsar değilim.
***
Geçen hafta gazetelerin iç sayfalarında bir haber vardı. Yemen’de yönetime muhalif bir gazeteci tutuklandı. Ali Abdullah Salih yönetimi, gazeteci Tawakul Karman’ın sadece gazetecilik yapmadığını, toplumsal kaos yaratacak eylemlerin de içinde olduğunu iddia ediyordu.
Bunlar her ülkede suç, hele Yemen yasalarına göre çok ağır suç. Ancak gazetecinin serbest bırakılması için başkent Sana’da büyük gösteriler yapıldı. Karman serbest bırakıldı.
Bu örneği de hukukun kaynaklarından birinin halk olduğunu anlatmak için aktardım!
Mahkemeler bir anlamda hukukun kavşağıdır. Kuralların yanı sıra pek çok fiili durum da kavşak düzenini etkiler.
Türkiye’de şu anda hukukun tek kaynağı var: İktidar.
Kabile hukukunun bile bugünkü iktidardan daha düzeyli bir adalet sağlama, kural koyma anlayışı vardır.
Bu böyle gitmez, gidemez.
Bir kişinin, bir iktidarın en zayıf anı, kendisini en güçlü hissettiği andır. Böyle bir dönemden geçiyoruz.
Galatasaray Arena Stadı’nda yaşanan olay, hukukun kaynaklarından başlıcasının halk olduğunun en somut örneklerinden biridir.
Yatırım mükemmel.
Tören harika.
Ülkeyi yönetenlerle kulübü yönetenler arasındaki uyum, çiftler buz dansından öte…
Bir şeyi unutmuşlar…
“Küçücük” bir şeyi:
Halkı!
***
Demokrasilerin temel kurallarından biri budur:
Halktan büyük güç yoktur!
Bu kavramın öneminin daha çok dillendirileceği bir döneme girdik. Gerçek anlamda bir güçten söz edebilmek için onun belli bir düzeninin, hedefinin olması gerekir. Aksi halde “kontrolsüz güç, güç değildir”.
Türkiye’de, ülkenin kuruluş değerlerini özümsemiş, Atatürkçü insanların sayısı çok yüksek. Bütün sorun bunu bir “güce” dönüştürebilmekte.
Üç tane bir rakamını alt alta koyun, yanınızdakine sorun:
“Ne görüyorsun?”
“Üç tane bir” diyecektir.
Üç tane bir rakamını yan yana, omuz omuza koyun, bu kez yanıt, “yüz on bir” olacaktır.
Sadece bir araya gelmek değil anlatmak istediğim; bir hedef beraberliğinde buluşmak.
Böyle bir güç, ülkede hukukun nasıl uygulanması gerektiğini de gösterecektir.
Bütün dereler en güçlü olan yatağa akar ve ortaya büyük bir ırmak çıkar. Irmakla buluşamayan dere, yok olur gider.
Bu doğa kanununu topluma, siyasete uyarlarsak, uzun uzun söz aramaya gerek yok, Anadolu insanı söylemiş söyleyeceğini:
Hiçbirimiz, hepimiz kadar güçlü değiliz!
1 Şubat 2011 Salı
Hukuk ve Halk… Mustafa BALBAY
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder